(The Turkish Post) – SUNA YAMAN
Son on yılda Türkiye, ekonomik ve siyasi alanda büyük zorluklarla karşılaştı. Bu süreçte ülke hem ekonomik açıdan ciddi kayıplar yaşadı hem de uluslararası alanda itibarını büyük ölçüde yitirdi. Hükümetin, iç politikada uyguladığı sert yönetim anlayışı, dış politikadaki yalnızlaşma ve yargı sistemindeki sorunlar da bu süreci derinleştirdi. Eğitimdeki gerileme ve beyin göçünün hızlanması, Türkiye’nin geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.
EKONOMİK KAYIPLAR VE DURGUNLUK
Son on yılda Türkiye, ekonomik açıdan zorlu bir süreçten geçti. 2010’lu yılların başında ekonomi büyüme gösterirken, 2018’den itibaren döviz krizleri, yüksek enflasyon ve artan borçlanma sorunları derinleşti. Türk lirasının dolar ve euro karşısında hızla değer kaybetmesi, özellikle ithalatı zorlaştırdı ve halkın alım gücünü düşürdü.
Bu ekonomik daralma, ülke içinde birçok sektörü olumsuz etkiledi. Sanayi üretimi yavaşladı, işsizlik oranları arttı ve enflasyon, halkın gelirini eritti. Özel sektörün yüksek dış borcu ve finansal piyasalardaki belirsizlikler, yatırımcı güvenini sarstı. Özellikle 2020’de COVID-19 pandemisiyle birlikte ekonomik zorluklar daha da derinleşti. Pandemi süresince alınan kapanma tedbirleri, birçok küçük ve orta ölçekli işletmenin iflasına yol açtı ve milyonlarca kişi işsiz kaldı.
İTİBAR KAYBI: ULUSLARARASI YALNIZLAŞMA
Türkiye’nin son on yılda yaşadığı en önemli sorunlardan biri de uluslararası arenada itibar kaybıdır. 2010’ların başında Türkiye, özellikle Orta Doğu’da lider bir rol oynamaya çalışırken, Arap Baharı sürecinde izlenen politikalar ve Suriye İç Savaşı’ndaki tutum, Türkiye’yi bölgesel bir yalnızlaşmaya sürükledi.
Özellikle 2016 yılında gerçekleşen darbe girişiminin ardından Türkiye’de ilan edilen OHAL ve bu süreçte gerçekleştirilen hukuki ihlaller, Batı dünyasında Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi konusundaki sicilinin kötüleşmesine yol açtı. Uluslararası raporlarda Türkiye, basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı açısından gerileyen ülkeler arasında yer aldı. Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri de bu dönemde geriledi; AB üyelik süreci neredeyse tamamen durma noktasına geldi.
CEZAEVLERİNDE ARTAN NÜFUS VE YENİ CEZAEVİ İNŞAATLARI
Türkiye, cezaevindeki mahkûm sayısında Avrupa birinciliğini elinde tutuyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de cezaevlerinde bulunan kişi sayısı son on yılda sürekli olarak artış gösterdi. Özellikle 2016 darbe girişiminin ardından on binlerce kişi tutuklandı, yüz binlerce kişi soruşturma geçirdi.
Bu durum, cezaevlerinin kapasitesinin yetersiz kalmasına neden oldu ve hükümet yeni cezaevi inşaatlarına hız verdi. Ancak bu süreç, toplumsal barışı sağlamaktan ziyade, cezaevi nüfusunun artması ve yargı sistemine duyulan güvenin azalmasıyla sonuçlandı. Uluslararası insan hakları örgütleri, Türkiye’de yargı sistemindeki sorunları ve tutukluluk sürelerinin uzunluğunu eleştiriyor.
EĞİTİMDE GERİLEME VE YETERSİZ BÜTÇE
Son on yılda Türkiye, eğitim sisteminde de ciddi sorunlarla karşılaştı. Eğitime ayrılan bütçenin yetersiz olması, özellikle devlet okullarında altyapı sorunlarına ve öğretmen açığına yol açtı. Ayrıca, eğitimde kaliteyi artırmak için yapılması gereken reformlar yeterince uygulanamadı. Türkiye, uluslararası eğitim standartlarını ölçen PISA testlerinde düşük sıralamalarda yer alarak eğitimdeki gerilemeyi gözler önüne serdi.
Eğitimdeki bu olumsuz gelişmeler, özellikle genç nüfusun yurtdışına yönelmesine neden oldu. Yurtdışında eğitim almak isteyen öğrencilerin sayısında son yıllarda büyük bir artış yaşandı. Özellikle ekonomik şartlar nedeniyle Türkiye’de iyi bir eğitim alma imkânı bulamayan gençler, Batı ülkelerine göç etmeyi tercih ediyor.
BEYİN GÖÇÜ: TÜRKİYE’Yİ TERK EDEN EĞİTİMLİ GENÇLER
Son on yılda Türkiye’den yurtdışına gerçekleşen beyin göçünde ciddi bir artış oldu. Özellikle ekonomik belirsizlikler, eğitim kalitesindeki düşüş ve işsizlik, eğitimli gençlerin Türkiye’yi terk etmesine yol açtı. Resmi verilere göre, 2012’den bu yana yüz binlerce kişi daha iyi bir gelecek arayışıyla Türkiye’yi terk etti.
Göç edenler arasında doktorlar, mühendisler, akademisyenler ve girişimciler başı çekiyor. Bu beyin göçü, Türkiye’nin geleceği açısından büyük bir kayıp olarak değerlendiriliyor. Genç ve eğitimli nüfusun ülkeden ayrılması, Türkiye’nin bilim, teknoloji ve sanayi gibi alanlarda ilerlemesini zorlaştırıyor. Bu da ülkenin rekabet gücünü uluslararası arenada azaltıyor.
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ
Türkiye’nin son on yılda yaşadığı bu ekonomik, sosyal ve siyasi kayıplar, ülkenin geleceği açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Özellikle genç nüfusun yurtdışına göç etmesi, beyin gücü kaybına yol açarken, eğitimde reformların yapılmaması bu süreci daha da hızlandırıyor. Türkiye’nin hem ekonomik hem de uluslararası itibarını yeniden kazanabilmesi için köklü reformlara ihtiyaç var.
Eğitim, adalet ve ekonomik alanlarda yapılacak reformlar, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada yeniden güçlü bir konuma gelmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, cezaevi inşaatlarına yapılan harcamalar yerine, eğitim ve bilim alanlarına daha fazla yatırım yapılması, ülkenin uzun vadede kalkınması için kritik bir adım olacaktır.
Türkiye’nin sadece ekonomik ve sosyal refahını artırmak için değil, aynı zamanda uluslararası arenadaki itibarını yeniden kazanmak için kapsamlı reformlar yapması gerekiyor. Saraylar yapmakla ya da büyük projelerle itibar kazanmak mümkün değil; asıl itibar, halkın refahı ve ülkenin demokratik değerlerini koruma gücüyle kazanılır…