(The Turkish Post) – ASLI GÜNEY
Türkiye’nin gündemi malum çok yoğun. Sürekli bir hareketlilik var. Bir bakıyorsunuz Narin cinayeti, gündemin merkezine oturuyor. Bir anda sanki bir el değmişçesine, Narin ortadan kalkıyor. Ardından da Dilan ve Engin Polat gibi başka suni konular gündemin temeline oturuyor. Ancak gördüğüm kadarıyla hiçbir zaman gerçek meseleler ve şahıslar konuşulmuyor. Bundan ziyade yapay şahıslara cezalar veriliyor. Gizli eller, gerçek failleri gizliyor her anda. Örneğin, AK Parti Adana milletvekili Ahmet Zenbilci’nin oğlu uyuşturucu ticareti suçlamasıyla tutuklanıyor. Olay sonrası Zenbilci istifa ediyor. En karmaşık konuysa, 20 kilogram skunk ile yakalanan AK Partili vekilin oğlu babasının aracını kullanıyor. Yani devletin vekili için verdiği makam aracında, oğlu uyuşturucu sevkiyatı yapıyor. Neresinden tutarsanız tutarsızlık. Şuraya not düşüyorum. Birkaç hafta sonda vekilin oğlu, sessiz sedasız çıkar. Haberiniz bile olmaz. Balzac, devrindeki hukuk sistemini eleştirirken, şu veciz cümleleri tarihe not düşüyordu: “Bugünkü kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir.”
Vekili, bürokratı, emniyet müdürü ve amiri fark etmiyor artık. Her gün birileri il ilgili skandal bir bilgi kamuoyuna yansıyor. Sadece iktidar partisi değil elbette. Sanki yangından mal kaçırırcasına, muhalefet partisi vekilleri de boş durmuyor. Geçtiğimiz günlerde CHP milletvekili de kaçakçılık iddiasıyla partisinden ihraç edildi. Ne kadar açgözlülük anlam veremiyorum. Milletvekili böyle adımlar atarda, emniyet müdürü boş durur mu? Geçen hafta Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu, Servet Yılmaz’ın Ankara Emniyet Müdürlüğü döneminde yardımcıları olan Alp Arslan ile Oben Özay’ın ‘meslekten ihraç edilmesine’ karar verdi.
Gelelim şimdi asıl konuya. Alanım hukuk olduğu için, beni ilgilendiren temel konu hukukun esas alınması. Onun dışında tabii ki suç kesinleştiği ana kadar, kim olduğuna bakılmaksızın suçlu ilan edilemez. Kişilik haklarına ve ailesinin rencide olmaması için gerekli bütün titizlikler gösterilmeli. Özellikle iddia olunan kişiler birer bürokratsa daha hassas davranılmalı. Ama en azından iddianın olup olmadığını araştırmak da kamuoyunun beklentileri arasında yer alıyor. Ne yazık ki, iddia olunan bütün meselelerin eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde olması da ayrı bir garabet. Soylu, görevini devreder devretmez yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, adeta eline bir sihirli değnek almışçasına ülkenin altını üstünü getirdi. İnsan uzaktan bakarken aklına geliyor; bu ülkede bu kadar uyuşturucu satıcısı, organize suç şebekesi ve terör bağlantılı kişiler varken, Soylu beş yıl boyunca ne yaptı acaba? Ben kimseyi suçlayamam. Ama Yerlikaya’nın ortaya çıkardığı vakalara bakıldığında, Soylu döneminin çok da temiz olmadığı aşikâr. Ancak iddia edilen vakalar sadece ortaya çıktığı ile kalıyor. Her hangi bir savcılıktan bir suç duyurusu gelmiyor ne yazık ki. O zaman da suç gruplarının iştahı kabarıyor. Bunun son örneği yine Ankara’da yaşanmış. Bir dönem Ankara’nın iki önemli emniyet müdürünün Ankara’da tutuklanan Ayhan Bora Kaplan gibi bir suç örgütü lideriyle nasıl hemhal olduklarını gösteriyor.
Ayhan Bora Kaplan’ın ‘adamlarından’ biri 9 Kasım’da “gizli tanık” olarak ifade vermişti. Gizli tanık, ifadesinde Kaplan soruşturması kapsamında açığa alınan emniyet müdürleri Oben Özay ve Mukadder Kardiyen’in çeteyle ilgili faaliyetlerini anlatmış. Gizli tanığın ifadesine göre; Ankara Emniyet Müdürlüğü eski Asayiş Müdürü Oben Özay’ın nüfuzunu kullandığını ve ‘çökülecek’ mekanlara sıklıkla emrindeki polislere ‘uygulama’ yaptırdığını öne sürmüştü. Bakınız burada açık bir suç var. Baştan emniyet müdürlerini tabii ki suçlu ilan edemeyiz. Ancak ortada kocaman bir dağ var. Şimdi gelelim asıl meseleye. İddialara göre; Ankara’nın göbeğinde Asayiş ve Güvenlik Şube Müdürleri bir suça ortaklık ediyor. Ancak bu olaydan ve rüşvet çarkından dönemin Ankara Emniyet Müdürü ve İçişleri Bakanı’nın haberi olmayacak. Ankara’da kuş uçsa, herkesin her şeyden haberi olur. Eğer ki olunmuyorsa, ortada bir ortaklık söz konusudur muhtemelen.
Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu, Servet Yılmaz’ın Ankara Emniyet Müdürlüğü döneminde yardımcıları olan Alp Arslan ile Oben Özay’ın ‘meslekten ihraç edilmesine’ karar verdiğine göre, ortada ciddi bir suç var. Kaldı ki, iki emniyet mensubunun silahlarına ve kimliklerine de el konulmuş. Dile kolay siz 30 yıl mesleğinizi yapmaya çalışın. Bir anda yaptığınız bütün emekler çöpe gitsin. Artık Arslan ve Özay, “rüşvet almak” iddiasıyla her gittikleri yerde karşılanacak. Kendi meslektaşları bile kendilerine saygı göstermeyecek. Kaldı ki, bu şartlarda kimse onlarla bir araya da gelmez zaten. Ne var ki burada ciddi bir garabet var. Alp Arslan ile Oben Özay meslekten ihraç edildiğine göre, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’ın hiç mi haberi yok? Yılmaz gibi eski dönem bir polisin iki emniyet mensubunun içinde bulunduğu yüzbinlerce liralık rüşvet çarkından haberinin olmaması mümkün mü? Bana göre değil. Kaldı ki fiziksel olarak olmasa bile, hukuki olarak görevi ihmalden mutlaka ceza almalı.
Balzac, devrindeki hukuk sistemini eleştirirken, ne diyordu? “Bugünkü kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir.” şeklinde veciz bir ifade kullanıyordu. Kaldı ki Alp Arslan ile Oben Özay’ın eski Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’a ve eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakın olduğunu Ankara’da bilmeyen yok. Bir adım öteye taşıyalım. Bir tanık ifadesinde, Alp Arslan’ın kendisini Süleyman Soylu’nun selamıyla aradığını kayıtlara geçirmişti. Yani bir emniyet mensubu Bakan Soylu’ya bu kadar yakın yani.
O zaman soralım.
Alp Arslan ile Oben Özay ihraç edilmişse, Servet Yılmaz neden müşavir yapıldı?
Yaşanan bu skandalda, Soylu’nun hiç mi hatası yok?
İşte bunları duyunca ve görünce, neredesin Ey HUKUK diye bağırasınız geliyor.
Sahi neredesin EY HUKUK!
Sahi, HUKUK’a sadece küçük sinekler mi takılıyor?
Büyük sineklerin hiç mi suçu yok?