(The Turkish Post) – NEDİM SARAN
İnsanın hayatı hep inişlerle, çıkışlarla vardır. Bir gün sahip olduğunuz gücünüz, bir gün sonra elinizden çekilip alınabilir. Özellikle Türkiye’de bunun onlarca örneğini görebilirsiniz. Yıllarca “muteber bir insan” olarak kamuoyunun karşısında arz-ı endam edersiniz. Diğer gün, bir kararname ya da imza ile sahip olduğunuz her şeyinizi kaybedebilirsiniz. Nitekim eski Başbakanlardan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu da bunlardan sadece birisi. Sayın Başbakan’ı yakinen tanıdığım için yazma ihtiyacı hissettim. Kendisi hem Türkiye’de hem de Ortadoğu coğrafyasında akademik ve entelektüel camiada değer verilen ve saygı duyulan bir akademisyendi. Bana göre Davutoğlu iyi bir akademisyen, ama iyi bir siyasetçi değil ne yazık ki. Dolayısıyla bir insanın, iyi bir akademisyen kimliğinin olması, onu devlet kademesinde de etkin olacağı anlamı taşımıyor.
Şimdilik konumuz bu değil! Benim bakış açıma göre; bugün ya da geçmiş dönemde, AK Parti çatısı altında siyaset yapmış bütün siyasiler, gücünü ve etkisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a borçludur. Bunlar arasına eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, eski Başbakan Binali Yıldırım’ı, eski Bakanlar Ali Babacan’ı Sadullah Ergin’i, Süleyman Soylu’yu ve Numan Kurtulmuş gibi isimleri de eklemenizde hiçbir beis yok diye düşünüyorum. Dolayısıyla Erdoğan’ın varlığı ve siyasi adımları olmadığında, partinin ve vekillerin ne kadar geri planda kaldığının defaatle örnekleri var. Nitekim Ahmet Davutoğlu, Türkiye’de Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı gibi iki kritik görevi yapmışsa, bunun tek bir sebebi var bana göre. Bu da; görevin Erdoğan tarafından kendisine tevdi edilmesidir. Geri kalan tamamen bir laf kalabalığından öte anlam taşımaz.
Evet, bireysel olarak Davutoğlu değerli bir akademisyendir. Fikirleri önemlidir. Ama siyasi olarak etkisi çok azdır. Neticede kurduğu partinin durumu açıkça ortada. Aldığı oyunda yüzde 1 seviyesinde olduğunu düşündüğünüzde, gelin eski Başbakan’ı siyasi olarak siz değerlendirin.
TERÖRLE MÜCADELE DEFTERİ AÇILIRSA…
Bazen siyasilerin, görev yaptıkları dönemlerde, verdikleri kararlara ve siyasi söylemlere dikkat etmesi gerekiyor. Neticede Ahmet Bey, 10 Ekim 2015’te Ankara’da gerçekleşen Gar saldırısında dönemin Başbakan’ıydı. Maalesef, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı terör saldırısı olan Gar eylemi sonrasında yaptığı değerlendirmeler onun peşini bir türlü bırakmadı. O dönemde A Haber’e yaptığı, “Oylarımızda bir yükseliş trendi var” ve “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” sözleri başlı başına bir skandal olarak arşivde duruyor.
ÇALIŞMADIĞI YERDEN SORU GELİNCE…
Nitekim, eski Başbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Oxford Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde yaptığı konuşmanın ardından 10 Ekim Ankara Garı Katliamı ile ilgili sert bir soruyla yine karşılaştı. 10 Ekim davası avukatlarından Oya Aydın, 2015’te yaşanan saldırı ve sonrasındaki polis müdahalesini eleştirerek, Davutoğlu’na “Bu konuda pişmanlık duyuyor musunuz?” diye sordu. Eski Başbakan bir anda panikledi. Çünkü soru çalışmadığı yerden gelmişti sanki. Daha önce de, pek çok etkinlikte eski Başbakan’a geçmişe dair bazı söylemleri kendisine yöneltilmişti. O zaman da, dile getirilen ifadelerin olmadığını öne sürmüştü. Ses kayıtları dinletildiğinde de, geri adım atmak zorunda kalmıştı. İşte bundan dolayı siyasilerin en büyük telaşıdır, geçmişleri. Temizlemek ve silmek pek mümkün olmuyor elbette.
“BİR HATAYDI” DEMEK ZORUNDA KALDI…
Gelelim Davutoğlu’nun avukat Oya Aydın’a verdiği cevaba… Davutoğlu, “Eğer o gün bir saldırı olduysa, bu benim emrim yüzünden değil, bir hataydı” diyerek yanıt vermek zorunda kaldı ne yazık ki. Eski Başbakan 24 Ağustos 2019 tarihinde yaptığı değerlendirmede de, saldırıyla ilgili, “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” sözleri tartışma başlatmıştı. Neticede bu sözleri dile getiren sıradan bir insan değildi. Bir döneme damga vuran Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış bir devlet adamıydı.
Hatta Davutoğlu, sözlerini bir adım ileri taşıyarak şu değerlendirmelerde bulunmuştu: “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden, aylardan biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır.”
Bu çerçevede soruların cevaplarını biz değil, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu vermeli. Hele hele “Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden, aylardan biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır.” sözleri bazı şifreleri ve sırları sakladığı herkesin malumu. Önemli olan bir siyasinin ve devlet adamının açık ve şeffaf olmasıdır. Şayet, bir konu devlet için “sır” olarak kalmalıysa, o zaman bir devlet adamına da düşen, “imalı” sözlerle birilerine aba altından sopa göstermemesidir. Bir devlet aklına düşen de budur açıkçası.
Maalesef Sayın Ahmet Davutoğlu, geçmiş dönemde olduğu gibi, burada da kendini savundu ne yazık ki. Ama arşivler ortada maalesef. Eski Başbakan’ın peşini de bırakacak gibi gözükmüyor. Davutoğlu, saldırının siyasi sorumluluğundan sıyrılmak için yıllar boyunca diplomatik ifadelerle konuşmayı tercih etti. Etmeye de devam ediyor. Ancak, tarihin hafızası diplomasiyle silinmiyor. Davutoğlu’nun “sözleri, olayın büyüklüğüyle kıyaslandığında siyasi bir savunma refleksinden öteye geçemiyor. Oysa gerçek demokratik hesaplaşma, sırlarla değil, açıklıkla mümkün olur ancak. Demokrasi ve hukuk ancak bunun gerekli kılıyor.
Son söz olarak şunun altını çizmek gerekiyor. Bugün hâlâ 10 Ekim Gar saldırısının hesabı tam olarak sorulmamışsa, bunda siyasi iradenin samimiyetsizliği kadar, o dönemin Başbakanı olarak Davutoğlu’nun sessizliği de pay sahibidir. Çünkü o sessizlik, sadece bir liderin değil, bir dönemin vicdanının da susmasıdır.
Umarım eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir gün vicdanının sesine kulak kesilir de, gerçekleri bütün çıplaklığı ile açıklar. İşte o zaman gerçek bir devlet adamı ve entelektüel olduğunu herkese ispatlar. Yoksa birkaç şovenist sözle, demokrasi havarisi olunmuyor.























