(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Bir koku var duyuyor musunuz?
Diyarbakır’dan, Tekirdağ’dan ve Mersin’den…
Her gün bu şehirlerimizden yayılan pis kokulara yenileri ekleniyor…
İstanbul oluyor, Ankara oluyor ya da bir sonraki gün Hatay.
Bazen bir çocuk tacize uğruyor, bazen de cinayete kurban gidiyor.
Bir sonraki gün de Ankara’nın göbeğinde bir kadın kurşunların hedefi oluyor.
Arkasından yaklaşan hain ve korkak bir adam, tetiğe dokunuyor ansızın.
Daha hayatının baharında bir kadın merdivenlerden aşağıya yuvarlanıyor.
Basın ve medya organları son dakika geçiyor.
“Katil yakalandı” diye.
Bana ne katil yakalandıysa, benim için önemli kadının yaşatılması.
İnsan yaşamalı ki, devlet de yaşasın bir ömür boyu.
Tam hayata dönelim derken, bu kez bir koku da Mersin’den geliyor.
Emekli Prof. Dr. Selahattin Doludeniz’in cesedi bir çöp konteynırında bulunuyor.
Katil dışarıdan biri değil, hocanın özbeöz oğlu.
Şaşırdınız değil mi?
Sen yetiştir, büyüt ve okut. Oğlun seni sonra infaz etsin.
Narin’in, Sıla’nın ve Selahatattin’in ortak noktaları var.
Üçünün katili de en yakınları.
Anneleri, üvey babaları ve oğulları…
İşte şimdi geldik tam yerine.
Hangisi daha ürkütücü, hangisi daha korkunç, yorumda bulunamıyorum.
Ancak ortalığa yayılan kokuyu her gün alıyorum.
Bu ülkeyi yönetenler de acaba bu kokuyu alabiliyorlar mı?
Ne yazık ki, bu koku aile mevhumunun yozlaştığı, ahlâk, edep ve hayânın neredeyse sadece lafta kaldığı, toplumsal çürümenin kokusu.
Hem de manevi duyguların hiç edilmesiyle yayılan kesif bir koku.
Eski siyasetçi Bülent Arınç’ın ifadesiyle, “İçinde olduğumuz durum bazen kutsal değerlerini kaybeden ve ahlâkî açıdan çöken Sodom ve Gomore’yi hatırlatıyor.”
Bu artık toplumsal bir çürümenin işaretleri.
Siyasi iktidar ister kabul etsin, ister etmesin.
Ancak 22 yıllık iktidarın sonucunda bunlar olmamalıydı.
Narin’in Sıla’nın ve Selahattin hocanın halkasına her gün yenileri ekleniyor.
Her geçen gün de bizler Sıla’yı ve Narin’i unutacağız.
Zaman geçiyor, vakit daralıyor.
Hem iktidarı hem de muhalefeti bu toplumsal çürümeye kafa yormak zorunda.
Aksi durumda hiçbir sokak güvende kalamaz.
Er ya da geç bu kesif koku bizlerin evine kadar gelir, ve bizi de derinden etkiler.
Bizler bir aydır Narin’i konuşurken, 2 yaşındaki minik bir bebeğe yapılan insan dışı davranışları hiç konuşmadık.
Bir annenin yavrusuna yapılan bir adilik karşısındaki tutumunu hiç konuşmadık.
Sabah kalktık Narin, akşam kapattık Narin.
Evet, Narin çok değerli hepimiz için.
Ancak minik Sıla’ya yapılanları da toplum olarak ele almak zorundayız.
Çünkü herkes aynı topraklar üzerinde yaşıyor.
Cinayete kurban giden de, katil de bizim insanımız.
Minik Sıla da, ona şerefsizce el süren zavallılar da bu toprağın insanı.
Ancak temel bir konu var ki,
Artık kabul edelim.
“Bu koku her geçen gün daha da yayılıyor”
Geç olmadan müdahale edilmeli.
Sen, ben demeden.