(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Narin’i arama sürecindeki zafiyet sorguda da yaşandı. Teknik donanıma rağmen Narin, küçük bir alanda günlerce bulunamadı. Kamera kayıtları değerlendirilemedi. Oysa dikkatli bir göz dere kenarındaki kırmızı arabayı ilk baktığında görseydi, her şey çok farklı olabilirdi.
Gözaltına alınıp sorgulanan ‘olağan şüphelilerin’ ifade tutanaklarına baktım. Anneden kardeşe, yeğenlere ve amcanın işçilerine kadar 23 kişiye sorular soruldu. Adı itirafçıya çıkan N.B dışında konuşan, bilgi veren isim yok. İtirafçının da suçüstü yakalandığı için konuşmak zorunda kaldığı belli.
N.B’nin anlattıkları da çelişkili… İlk ifadede söylediklerinin bir kısmını daha sonra revize etti. Eğer N.B’nin anlattıkları doğru ise katil kim sorusunun cevabı amca… Ama nasıl öldürüldüğü, neden öldürüldüğü ve nerede öldürüldüğü halen meçhul. Bir takım dedikodu ve söylentiden öteye geçmiyor.
Narin’in cansız bedeni suyun dibinde bir bacağı kopmuş olarak bulundu. 8 yaşındaki bir çocuğun dizinden itibaren bacağı nasıl koptu? Bu soruya cevap veren yok. Üzerinde de çok durulduğunu görmedim. Yaşı büyük olsa bir ‘boğuşmadan’ söz edilebilir. 8 yaşındaki çocuğun çırpınışları dışında neyi olabilir?
Telefon kayıtlarının geri getirildiği ve orada ‘Kız öldü mü? Daha ölmemiş’ mesajları üzerine amca tekrar sorgulandı. İnkardan başka bir şey yok. Eğer telefon kaydı iddiası doğruysa bütün okların amcaya çevrilmesi isabetli… O kayıtlar üzerine sorulan sorulara baktım. Sorgu demeye bin şahit lazım.
İfadelerin satır aralarında dikkatli bir göz bir sürü açık olduğunu hemen fark eder. O açıklar üzerinden pekala yürünebilir ve amca, anne, abi köşeye sıkıştırılabilirdi. Aynı şey diğer şüpheliler için de geçerli. ‘Anlat’ yerine çapraz sorguyla ‘açığa düşmeleri’ sağlanabilir ve sonuca gidilebilirdi.
Cinayetin üzerinden günler aylar geçti hâlâ soru işaretleri cevabını bulabilmiş değil. Katil kim sorusuna cevap ararken, bir ifadeye göre ‘amca gibi…’, bir başka tutanağa göre ‘abi…’, hatta ‘itirafçı’ bile olabilir diyorsak ‘cinayet çözülmemiş, olay aydınlatılmamış’ demektir. Ankara’nın devrede olduğu, tüm ülkenin gözlerinin çevrildiği bir soruşturma sürecine yakışmayan bir tablo bu.
Marifet, Narin’in kabrini bakanlarla ziyaret etmek değil. Cinayetin çözülmesi için ağırlık koymak. Bunun yapıldığını söylemek zor. AK Parti çevreleri olayın kamuoyunda konuşulmasından, tartışılmasından rahatsız. Yandaş kalemler iktidarın yıpranacağı endişesiyle meseleyi ele alıyor.
Baba serbest bırakılanlar arasında… Onun ‘katil’ adayı da itirafçı N.B… Şu sözler babaya ait; ‘Katilden hiçbir farkı yoktur. İtirafçı değil bu insan katildir. Nevzat benim yanımda eli titremiyor bana sabırlı ol diyordu. Böyle bir vahşet var mı? Sen benim ne halde olduğumu görmüyor musun? Sen gerçekten komşum isen insansan bunu söylemen lazımdı…’.
Babanın haksız olduğunu kim söyleyebilir? Şu cümleleri de not ettim; ‘Ben intikamcı bir insan değilim, gidip o insanların ailesine dokunacak bir şey edecek bir insan değilim, onlardan farkım kalmaz. Katilin kim olduğunu öğrenmek istiyorum, artık çevremde kimse bana samimi gelmiyor. Artık ölü bir babayım ben…’. Böyle bir olaya hangi babanın yüreği dayanır?
İlk günden beri olayı yakından izliyorum. İfade metinlerini satır satır okuyorum. Katilin hâlâ belirlenmemiş olmasına ben de isyan ediyorum. Aile de köy de halen nasıl sır saklayabilir? Vicdan bu yükü nasıl taşır? Gerçekler nasıl dile gelmez? İtirafçı cinayetin üstüne kalmasından korkmasaydı olay bütünüyle karanlıktı.
Kamuoyu arama ve yargı süreçlerini sorgulamakta haklı… Hiç mesafe alınmadı değil. Ama yetersiz. Eldeki bu malzemenin daha iyi değerlendirilmesi lazımdı. Kaç gün geçti üzerinden hâlâ soruyoruz; Narin’in katili kim? ‘Müge Anlı olsaydı çözerdi’ demek istemiyorum ama öyle…