(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Narin cinayetinin sadece hukuki boyutu yok, siyasi, sosyal, ve psikolojik hatta dini boyutu da var. Gerçi hukuki boyutu da tam aydınlatılamadı. Günler, haftalar geçti, onlarca kişi sorgulandı, halen kamuoyu ‘katilin kim’ olduğunu bilmiyor. Ne yetkililerden tatmin edici açıklama var, ne de aileden, köyden… Bir ‘suskunluktur’ gidiyor.
Basına sızdırılan amca ve itirafçı N.B’nin ifadeleri çelişkilerle dolu. Diğerlerinin özellikle de aile bireylerinin ne konuştuğunu bilmiyoruz. Katil kim? Ve Narin neden öldürüldü? Ne yazık ki Narin haberleri magazin programlarına döndü. Aile içi ilişkilerin sorgulanması eğer Narin’in cinayetini aydınlatacaksa ‘tamam’.
Cinayetle ilişkilendirilmeyen her dedikodu ve söylentinin haberlere konu olmasını doğru bulmak mümkün değil. Küçük yerlerin dedikodusu bol olur. Bunları ülke geneline taşımak ne kadar sağlıklı? Yargı ve mülki idare bir an önce kamuoyunun cevabını beklediği soruları cevaplandırması gerekir. Gizlilik de bir yere kadar…
Hâlâ hukuki boyutu soru işaretleriyle dolu… Olağan şüpheliler var fakat henüz katilin yüzü aydınlatılamadı. Ne isim belli, ne de gerekçe. Acaba sorgu ve ifadeler bir sonuca varmadı mı? Yoksa katilin robot resimleri hala şüphe ve el yordamıyla mı çiziliyor? Eğer öyleyse vay ülkenin haline…
NE ARA TOPLUM BU HALE GELDİ?
Tabii mesele cinayetin aydınlatılmasıyla bitmiyor. Ne ara toplum bu hale geldi? Muhafazakâr ailenin ve köyün fotoğrafı analiz edilmeyecek mi? 8 yaşındaki masum bir kızı öldürecek iklim nasıl oluştu? Sosyal doku sorgulanmayacak mı? Bu sosyolojinin sorumlusu kim? Peki siyasetin sorumluluğu ne olacak? 22 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti’ye ‘Nedir bu hâl? İzah et’ denmeyecek mi? Diyanet’e, İlahiyat Fakülteleri’ne, dergahlara soru sorulmayacak mı?
DİNDAR BİR KÖY İMİŞ BURASI
Bir yazar ‘Şu Narin çocuk olayı neresine düşer Müslümanlığımızın… Dindar bir köy imiş burası. Peki ama Narin’in başına bunlar getirilirken İslam nerede?’ diye soruyor. Soru sadece muhafazakârlara mı? Nerede vicdan? Nerede Anadolu irfanı? Nerede insanlık? İlla da Müslüman olması gerekmiyor, kendisini dindar olarak tanımlamayan seküler kesim sütten çıkmış ak kaşık mı?
Hiçbirimiz masum değiliz. Herkesin sorumluluğu var. Kiminin az, kiminin çok… Kimi dindarlığını sorgulayacak, kimisi de Anadolu kültürünü? Sorular herkese… Tabii en can yakıcı sorular muhafazakâr kesime… AK Parti iktidarından dolayı. Bu muydu hayal ettiğimiz ülke? AK Parti’nin 22 yılın sonunda ülkeyi getireceği yer burası mıydı?
SAKIN HA ‘MÜNFERİT OLAY’ DEMEYE KALKMAYIN!
AK Parti çevreleri sakın ha ‘münferit olay’ falan demeye kalkmasın, Tekirdağ’da minik bebeğe tecavüzü, Ordu’da balkondan atılan minik yavruyu da hatırlatırım. Münferit değil, genel genel… Arkasında dış güçler, PKK gibi örgütler falan yok. Kral çıplak. Fotoğraf net. Şiddet ve cinayet üreten bu iklimin öncelikli sorumlusu AK Parti.
AK PARTİ GÜZEL ŞEYLERİ SAHİPLENİP, KÖTÜLÜĞÜ BAŞKA YERE HAVALE EDEMEZ
İktidar koltuğunda oturmanın bir bedeli ve sorumluluğu var. AK Parti sadece güzel ve iyi şeyleri sahiplenirken, kötülüğü başka yere havale ederek işin içinden çıkamaz. Bu fotoğrafla yüzleşmek ve hesap vermek durumunda… Ve acilen, hiç vakit kaybetmeden toplumsal çürümenin önünü alacak ‘sosyal projeler’ geliştirmek zorunda. Bir toplum çürüyor…
İktidarın uzağına itilen AK Partili Bülent Arınç bir ses verdi; ‘Midemizi bulandıran kesif bir koku çalındı burnumuza… Bir koku var duyuyor musunuz? Aile kurumunun yozlaştığı, ahlâk, edep ve hayânın neredeyse sadece lafta kaldığı, toplumsal çürümenin kokusu bu. İçinde olduğumuz durum bazen kutsal değerlerini kaybeden ve ahlâkî açıdan çöken Sodom ve Gomore’yi hatırlatıyor bana; bazen de cahiliye dönemini… Hangisi daha ürkütücü, hangisi daha korkunç bilemiyorum.
Arınç’ın Erdoğan’a bir çağrısı var; ‘Zaman geçiyor, vakit daralıyor. Bizleri yönetenler ellerindeki işleri birilerine teslim edip bu toplumsal çürümeye odaklanmak zorundadır. Bu ürkütücü tabloya teslim olamayız. Toplumsal bazı dinamikleri yeniden inşa etmek gerek ve hepimiz biliyoruz ki bu sorumluluk siyaset mekanizmasına düşmektedir. Toplumsal çürümenin telafisi zor; bedeli ağırdır. Bu konuda tüm siyasî partilerin dahil olduğu bir toplumsal mutabakat temin edilmeli ve gerekli adımlar atılmalıdır…’.
Burada Arınç’a ‘Ne bekliyordun ki… Böyle gecenin sabahından hayır mı?’ diye sormak da var ama bu başka yazının konusu…
Evet, toplumsal çürümenin kokusu her yeri sardı. Bu kokuyu duymamak ve rahatsız olmamak için koku alma duygusunu tamamen yitirmiş olmak gerekir. Sağır, dilsiz, kör bir de kokusuz bir beden ancak çürümenin kokusunu duyarsız kalabilir. Dindarlar, muhafazakar AK Parti için bir alarmdır. Bir ‘beka sorunudur’ diye ekleyeyim de MHP’yi de Bahçeli’ye ‘çürümeye karşı’ tedbir almaya davet edeyim. Sorumluluk öncelikle siyaset kurumu ve iktidarındır, ondan sonra her bireyin…