(The Turkish Post) – KAMİL ASLAN
Türk futbolunu yıllardan beri yakından takip ediyorum. Bir dönem amatör olarak da, futbol oynadığım için, mütevazilik yapmadan söyleyeyim, bugün kendilerini “futbol gurusu” olarak gösteren onlarca kişiden daha fazla bilgiye sahibim. Bu kapsamda Avrupa’da spor üzerine aldığım eğitimleri ve seminerleri saymıyorum. Özellikle Avrupa eğitimleri bana, şunu açıkça gösterdi ki, bir sporcunun sağlam bir altyapısı ve danışmanı yoksa, spor dünyasında uzun soluklu olamıyor. Çünkü altyapı sadece spor eğitimi vermiyor sporculara. Öncelikle, iyi bir insan olmayı, ahlaklı olmayı, parayı kullanmayı, şımarmamayı ve uzun soluklu olmanın planlamasını yapıyor. Avrupa’da zirvede oynayan oyunculara baktığınızda, başarılı olmalarının temelinde, aldıkları bu eğitimler yatıyor.
Avrupa’da durum bu kadar netken, Türkiye’de durum hiç iç açıcı değil ne yazık ki. Bir dönem futbol takımlarının altyapılarından her yıl pırıl pırıl gençler, sahalara adım atardı. Birkaç yıl sonrada bu yıldızları, Ay Yıldızlı formayla gördüğümüzde gururlanırdık. Ya şimdi? Ne yazık ki, birkaç yıldan beri Türk takımlarının alt yapılarından oyuncu çıkmıyor. Bunda tabii ki, yabancı oyuncu kararı etkili. Ama kaliteli oyuncuların da kadroda yer bulduğunun altını çizmem gerekiyor. Aslında artık büyük hayalleri olan oyuncular ortaya çıkmıyor. Bunun temelinde de, alt yapıda yeterince destek ve eğitim olmaması yatıyor.
Bunları neden mi yazma ihtiyacı hissettim. Ben aslında Türk sporcularını Avrupa’nın her hangi bir takımında oynarken gördüğümde, gururlanıyorum. Benim vatandaşım, Avrupa’nın en prestijli liglerinde başarılı şekilde bizi temsil ediyor açıkçası. Ancak bu söylemim her oyuncu için geçerli değil. Tabii ki, geçmiş yıllarda da, Türk takımlarından yıldızı parlayan oyuncular Avrupa takımlarının yolunu tuttu. Son olarak Galatasaray’ın yıldızı Kerem Aktürkoğlu, Benfica’nın kadrosuna adım attı. Onun sayesinde hafta sonları Portekiz ligini keyifle izliyoruz. Ya bütün oyuncularımız aynı mı? Maalesef hayır!
Son olarak İngiltere’nin Hull City takımına transfer olan Abdülkadir Ömür, kiralık olarak Rizespor’a döndü. İnsan duyunca üzülüyor. Sen futbol mantaliteni geliştirmek için futbolun beşiğine git. Bir yıl geçmeden yeniden Türkiye’ye dön. İnsan söylemeden edemiyor: DÖNECEKTİNİZ, NEDEN AVRUPA’YA TRANSFER OLDUNUZ?
Başta cerrahi müdahalede bulunmak gerekiyor. Futbolumuz yıllardır yetenekli oyuncular yetiştirse de bu oyuncuların Avrupa maceraları genellikle hüsranla sonuçlanıyor. Son yıllarda Abdülkadir Ömür, Cengiz Ünder, Yunus Akgün, Salih Uçan, Atınç Nukan, Kaan Ayhan ve Cenk Tosun gibi oyuncularımız Avrupa’ya transfer oldular. Ancak büyük coşkuyla gönderilen oyuncuların başarıları uzun soluklu olamadı. Türk takımlarında yıldız olarak gösterilen oyuncuların, oradaki kalite farkının altında kaldıkları açıkça ortaya çıktı. Güçlü ve kaliteli oyuncuların çokluğundan dolayı kadroya girmekte zorlanan oyuncular da, çareyi Anadolu’ya dönmekte buldu.
TÜRK FUTBOLCULARI MENTAL VE FİZİKSEL OLARAK YETERSİZ
Aslında son olarak Abdülkadir Ömür’ün beklentileri karşılayamadan geri dönmesi, futbolumuzdaki kronik sorunları gözler önüne yeniden serdi. Bu başarısız dönüşlerin birkaç temel sebebi var açıkçası. Bize göre; Türk futbolcuları teknik olarak yetenekli olabilirler. Ancak Avrupa’da başarılı olmak için sadece teknik yeterli olmuyor. Bunun için fiziksel dayanıklılık, atletizm ve mental güçte büyük fark oluşturuyor. Örneğin, Cengiz Ünder, Roma’daki ilk sezonunda parladı. Ama fiziksel olarak yeterli olmadığı için Serie A’nın sert temposuna ayak uyduramadı. Aynı durum Abdülkadir Ömür için de geçerli oldu. Sakatlıklarla boğuştu, fiziksel olarak zayıf kaldı. Sonucunda Avrupa’daki rekabete dayanamadı.
Avrupa futbolunu Türk futbolundan ayıran temel faktör disiplin. Avrupa’da futbol oynamak, Türkiye’deki gibi rahat bir ortamda yaşamaktan çok farklı. Yüksek tempolu antrenmanlar, disiplinli bir yaşam ve devamlı gelişim göstermeniz gerekiyor. Fakat birçok Türk oyuncu, Avrupa’daki sistemli futbol kültürüne uyum sağlayamıyor. Bu açıdan Türk futbolcular için, Avrupa’da yedek kalmak, mücadele edip kadroya girmek yerine Türkiye’ye geri dönmek daha kolay bir seçenek oluyor. Avrupa’da birkaç maç kötü oynayan ya da sakatlık yaşayan oyuncular, “Türkiye’ye dön, en iyi Türk futbolcusu ol” baskısı altında kalıyor. Örneğin, Cengiz Ünder, Roma’da ve Marsilya’da istikrarsız performans sergileyince hemen Türkiye’ye dönüş kararı aldı. Eğer gerçekten dirençli bir futbolcu olsaydı, bu takımlardan ayrıldıktan sonra başka bir Avrupa takımında kendini tekrar ispat edebilirdi. Sonuçta da Türkiye dönmezdi. Kaldı ki, transfer olduğu günden beride eleştirilerin odağında olduğunu söylemem gerekiyor.
TÜRK KULÜPLERİNİN YÜKSEK MAAŞ TEKLİFLERİ
Gelelim en önemli soruna. Türk kulüpleri, Avrupa’da tutunamayan futbolculara çok yüksek maaşlar teklif ediyor. Avrupa’da mücadele edip gelişmek yerine Türkiye’ye geri dönerek finansal açıdan rahat bir hayat sürmek daha cazip hale geliyor. Bu yüzden birçok oyuncu için Avrupa’da forma giyme süreci, gerçek bir kariyer hedefinden çok kısa vadeli bir macera haline geliyor. Sonuç olarak, Türk futbolcuların Avrupa’daki başarısızlıklarının temelinde, psikolojik ve fiziksel eksikliklerin yanı sıra, Türkiye’ye geri dönmeyi bir seçenek olarak görmeleri yatıyor. Başarılı olmak için sabırlı, dirençli ve disiplinli bir yapıya sahip olmak gerekiyor. Arda Güler gibi istikrarla çalışan birkaç istisna dışında, futbolcularımız bu şartları karşılamadığı sürece Avrupa serüvenleri hep yarım kalacak. Bu açıdan Avrupa’ya gitmeyi kafasına koyan bir oyuncu, bir daha Türkiye hayali kurmamalı. Yoksa Türk futbolu, Avrupa’ya gönderdiği yetenekleri her yıl “hayal kırıklığı” etiketiyle geri almaya devam eder.