Masum bir kız çocuğuydu. Adı Narin’di. Hayalleri vardı. Belki yaşı küçüktü, ancak büyüyecek ve Türkiye’yi karış karış gezecekti. Belki de onun içinden bir cevher çıkacaktı. Henüz ilkokula gidiyordu masum Narin. Yaşıtları İstanbul’da, Ankara’da, alışveriş merkezleri ve tatil beldelerinde ailelerinin güvenini arkaya alarak koşarken, o Diyarbakır’ın bir beldesinde varlık göstermeye çalışıyordu. İsteyerek ya da istemeyerek dini eğitim alıyordu. Ancak bir gün kurs dönüşü Narin’in bütün hayalleri tuzla buz oldu.
Haber kanalları 8 yaşındaki minik yavrunun kaybolduğunu ‘son dakika’ haberi olarak geçmişlerdi. Tüm Türkiye aynı anda sağ bulunması için dua edip yakarıyordu. Ancak beklenen olmadı. Masum yavrunun cansız bedenine ulaşıldı dün akşam saatlerinde. Hem de defalarca aranan bir dere kenarında. Narin’den kahreden haber yine ‘son dakika’ olarak duyuruldu. Narin’in cansız bedeni, dün gelen bir ihbar sonrası Eğertutmaz Deresi’nde bir çuvalın içine konmuş olarak bulundu. Yanlış duymadınız katil ya da katiller masum yavruya ne yaptılarsa, onu öldürdükten sonra bir çuvala koyup, dere kenarına saklama ihtiyacı hissetmiş. Soruşturma devam ettiği için bir iddiada bulunmak çok erken olur. Ancak herkes biliyor ki, katil evin içerisinde. Artık bundan kaçış yok. Birkaç güne kalmaz, katiller ve suçu örtbas edenler ortaya çıkacak. Ama masum Narin, hayalleri ile birlikte toprağa gömülecek. Aslında bu da Doğu bölgelerinin kaderi sanki. Kadını ve kızı ikinci sınıf gören bir ortaçağ düşüncesi. Sanki dünyayı erkekler yaratmış gibi!
Narin’in bir çuvala konulmuş cesedini görünce havsalam beni geçmişe götürdü. Hem de çok uzaklara. Çünkü bu toplumda Kürt olmak, Doğulu olmak bir ayrımcılık sebebi. Kabul edelim ya da etmeyelim. Yine olay Diyarbakır’da geçmişti. Yaşlı bir babanın eline, tabelasında ‘Adalet’ yazan bir kurumun görevlisi tarafından bir çuval tutuşturulmuştu. Babanın beyaz çuvala delicesine sarılıp kaldırımın bir köşesinde gözyaşı dökmesi candan bir parçası olduğunu gösteriyordu. O çuvalın içerisinde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında ölen Hakan Arslan’ın kemikleri vardı. Bir babaya evladının kemiklerinin paçavra gibi verilmesi de ülkenin yeni bir ayıbı olarak kayıtlara geçti. Gün boyu sosyal medyada dolaşımda olan fotoğrafa birkaç cılız ses dışından ciddi bir tepki olmadı.
Türkiye 2014’te de benzer bir kareyle karşılaşmıştı. O tarihlerde az da olsa hukuk ve adalet vardı. İnsanlar özgürce tepkilerini hem sosyal medyadan hem de yazılı ve görsel medyadan gösterebiliyordu. Ağır geçen bir kış ayıydı. Van’ın Gürpınar İlçesi’ne bağlı Yalınca Köyü’nün Çeli Mezrası’nda, soğuk ve kar yolları kapatmıştı. 3 yaşındaki minik Muharrem’in yüksek ateşi düşmemişti. Aile telefonla sağlık yardımı istedi, ne yazık ki yardım bir türlü ulaşamadı. Muharrem Taş imkansızlıktan yaşamını yitirdi. Muharrem’e ‘Devlet’ elini uzatamadığı için hayatını kaybetmişti. Babası sırtında 16 kilometre boyunca oğlunun cansız bedenini taşıdı, duyanların yüreği yandı. Muharrem’in çuval içerisindeki cansız bedeni, günlerce konuşuldu ülkede. Yetkililer özür dilemek zorunda kaldı.
Peki şimdi? 20’li yaşlarda hayata gözlerini yuman Hakan Arslan’ın cansız bedeni babasının avuçları arasındaydı. Babası onu hissediyordu ama sesini duyuramıyordu. Sadece Hakan’ına değil, vicdansız yürekler de lal kesildi dün Diyarbakır sokaklarında. Masum gözlerle çevreden yardım bekleyen yaşlı adamın elinden tutan kimseler yoktu. Ya bu çuval içerisindeki çocuklar, gençler Türk olsaydı? İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da ya da Sakarya’da babaların eline cansız bedenler bu kadar pervasızca verilebilir miydi?Narin de Muharrem de Hakan da Kürt’tü. Kürt coğrafyasında dünyaya gelmişlerdi. Van’da ya da Diyarbakır’da dünyaya gelmek kimsenin tercihi değildi. Nasıl ki Nişantaşı’nda, Teşvikiye’de ve Şişli’de çocuk olarak dünyaya gelenlerin tercihi olmadığı gibi. Yaşadıkları trajediden onlar kesinlikle mesul değillerdi.
Umarız Diyarbakır’daki fotoğraf son olur…
Bir daha Narinler, Muharremler, Hakanlar çuval içinde taşınmaz.
Ölmek için onların yaşı çok küçüktü.
Hele Narin…
Bıçak gibi saplandı acın yüreğime.
Nasıl kıydı vicdansızlar sana…
Nasıl gözleri dönmüştü ki, seni bir çuvala koymayı düşündüler apansızca…
Sahi Narin sen onlara ne yaptın?
Sahi Narin sen ne gördün ki, onlar da yaşamı sana dar ettiler?
Lanet olsun sana kıyan ellere…
Lanet olsun, sana kıyanlara sessiz kalanlara.
Ama unutma ki, artık kimse acını asılı bırakmayacak.
Çünkü geceden beri herkes senin acını yaşıyor.
Başka bir Narin daha öldürülmesin diye bas bas bağırıyor.