(The Turkish Post) – ALP YALMAN
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesine ilişkin hazırlanan iddianame mahkemeye gönderildi. Ancak kamuoyuna yansıdığı şekliyle, ‘dağ fare doğurdu’ dersek yanlış olmaz. Sebebi de gayet açık. Tutuklu 22 ismin bulunduğu iddianameye göre, cinayet örgütlü bir şekilde gerçekleşti. Ancak iddianameyi hazırlayan soruşturma savcısı, örgütlü bir şekilde cinayet işleyen örgütün adını raporuna yazmayı unuttu. Hatta savcı bey, cinayetin neden işlenmiş olabileceğine dair herhangi bir bilgiyi de iddianamesinde paylaşmadı. Bunun üzerine de cinayete kurban giden Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, sosyal medya hesabından “İddianame burada. Peki, azmettiriciler nerede? Böyle bir suikastı birkaç çapulcunun tasarlayıp planladığına inanmamızı gerçekten bekliyor musunuz?” diyerek tepkisini gösterdi. Tabii ki haklı. Savcı Bey, sanki insan aklıyla alay eder gibi, 18 ay bekliyor. Ve ardından ortaya karışık bir iddianameyi kaleme alıyor. 22 sanığı buluyor. Suçlarını bir örgütsel bütünlük açısından değerlendiriyor. Ancak örgütün adını bir türlü koyamıyor. Hukukun geldiği noktaya güler misiniz, ağlar mısınız? Ancak ben şahsım adıma ve Ateş’in çocukları adına ağlıyorum. O minicik yavrular babalarının katilini ya da katillerini öğrenmek, onlarla yüzleşmek istiyor. Ancak gerçeği ortaya koyması gereken Savcı ise zikzaklı yollardan, okuyuculara Ankara turu yaptırıyor.
Bir hukukçu değilim. Olaylara hukuki açıdan bir değerlendirme yapmam hem ahlaki hem de etik açıdan doğru olmaz. Zaten birkaç gündür Türkiye’deki bazı hukukçular, iddianameyi değerlendirmeye çalışıyor. Onlar da savcı bey gibi, gerçekleri söylemek yerine, yine iddianamenin etrafında Mevlana gibi tur atıyorlar. Sebebi de söylememe gerek yok. Çünkü bazı derin kulağı olanların iddialarına göre, Sinan Ateş cinayeti derinlere gidiyor. Bundan dolayı kimse ağzını acımak istemiyor. Açıkçası elini ateşe uzatmak istemiyor. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş haricinde. Ayşe Hanım, rahmetli Sinan Ateş cinayete kurban edildiği günden bu yana, acılarını kalbine gömüp, kızları için tek başına adalet arıyor. Adeta samanlıkta iğne arıyor. Ama cesaretiyle soruşturmanın seyrini değiştireceğinden şüphe yok. Çünkü o artık sadece bir anne değil. O sadece eşinin hakkını ve hukukunu aramıyor. O Ankara’nın göbeğinde kahve bir kurşuna hedef olan cesur ve karakterli bir Anadolu evladının hakkını arıyor. Ayşe Hanım, adaletin yere düşürüldüğü bir hengamede bir özgürlük ve cesaret ateşi yakmaya çalışıyor. Tam 18 aydır. Çünkü Ayşe Hanım’ın iki minik kızı birkaç bayramdır babalarına sarılıp doyasıya öpemiyor. Bu özlemi bulacakları bir baba da bir daha olmayacak. Bundan dolayı da Ayşe Hanım, kızlarının geleceklerinin aydınlatılması için cinayette kurşun sıkan ve talimatını verenleri, kızlarına göstermek istiyor. Bu da en doğal hakları olduğunu düşünüyorum.
Şunu söylemem gerekiyor. Sinan Ateş’in yıllar öncesinden tanırım. Bir dönem Türkiye’de görev yaparken, kendisiyle akademisyen kimliği ile tanışma fırsatı buldum. Sonrasında da zaten Ülkü Ocakları Başkanı oldu. Bu dönemde de dostluğumuz devam etti. Şunu açıkça ifade edeyim ki, hem ahlak, hem karakter hem de entelektüel açıdan kendini çok iyi yetiştirmişti. Aslında Devlet Bahçeli’nin yetiştirdiği nadide bir çiçekti Sinan Ateş. Teşkilat Başkanlığını aldıktan sonra, ciddi revizyonlar yaptı. Teşkilattaki gençleri yetiştirmesi, onlara bir vizyon çizmesi onun en önemli başarısıydı. Belki de en önemli özelliği teşkilat mensuplarını okullardaki ve sokaklardaki olaylardan uzak tutmasıydı. Sürekli bir temkin ve teyakkuz halindeydi. Gençlerin saçının teline zarar gelecek diye düşünüp duruyordu. Çünkü sokaktan gelen biri olarak, oranın ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı. Bu durumdan da birilerinin rahatsız olduğunun farkındaydı. Gelen telkinleri ise dikkate almıyordu.
Sinan Ateş’in diğer önemli özelliği ise reisine duyduğu engin sevgisi ve saygısıydı. MHP lideri Devlet Bahçeli onun için hem bir hoca, hem de bir başkandı. İkisi de akademisyen kökenli olduğu için, birbirlerini anlamaları çok kolaydı. Zaten Devlet Bey, Sinan Ateş’e değer vermemiş olsaydı, onu en yakın merkezine taşımazdı. Sinan Ateş’in başkaları gibi siyasete girmek, milletvekili olmak ya da Meclis’te etkin görevlerde olmak gibi bir gayesi yoktu. Onun için önemli olan Devlet Bey’in ne takdir ettiğiydi. Devlet Bey, Ankara başta olmak üzere kritik şehirlere giderken en yakınında hem o vardı. Bazı konuşma metinlerinin yazımı ya da fikir teatisinde Sinan Ateş’in fikri değer taşıyordu Devlet Bey için. Ancak görülmeyen bir el, ‘Baba-Oğul’ gibi olan iki dostun arasını açtı. Sinan Bey bunun sebebini bir türlü öğrenemedi. Devlet Bey ile görüşmek istedi. Ancak çevresindeki duvarı bir türlü aşıp, kendini anlatamadı.
DEVLET BEY, ATEŞ’İN ÇOCUKLARINI KUCAKLAMALI
İddianame hazırlandı. Muhtemelen 15 gün içerisinde mahkeme kararını verecek. İddianame kabul edilecek ya da geri iade edilecek. Söz konusu iddianame ile ilgili Devlet Bey hiç konuşmadı. Ancak Devlet Bey’in yüreğinin kanadığından hiç şüphem yok. Ankara’da görev yapan herkes bilir. MHP lideri kameralar karşısında her ne kadar sert mizacı ile ön plana çıksa da, kendisinde büyük bir dostluk, kardeşlik ve vicdan var. Bunu herkes bilir. Devlet Bey, bu aşamadan sonra içinde şayet kızgınlıkları da olsa, Sinan Ateş’in mirasına kucak açmalı. Çünkü Sinan Ateş’e “evlatlarını kime emanet edersin” denseydi, çekinmeden MHP liderini işaret ederdi. Ona göre Devlet Bey, sadece bir partinin başkanı değildi. Aynı zamanda hocası, dostu, sırdaşı ve baba yarısıydı. Artık Devlet Bey, Ayşe Ateş’in çığlıklarına ses vermeli. Ateş’in geride bıraktığı emanetlerine sahip çıkmalı. İşte o zaman asıl katiller de ardı ardına ortaya çıkacak. Sinan Ateş’in ruhu da rahatlayacaktı. Çünkü Sinan Ateş’in eşi ve kardeşi, tek bir şey istiyor. O da adalet… Yalnızca adalet…