(The Turkish Post) – SUNA YAMAN
Ortadoğu, yüzyıllardır süper güçlerin mücadele sahası olmuştur ve bu durum günümüzde de devam etmektedir. Bölge, Britanya ve Fransa gibi sömürgeci güçlerden Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar birçok küresel aktörün ilgisini çekmiştir. Türkiye ve İran gibi bölgesel güçler de Ortadoğu’da etkin roller oynamaktadır. Şimdi ise Çin, küresel süpergüç olma iddiasıyla Ortadoğu’da varlık göstermeye çalışıyor. Ancak bu rekabetin ortasında kalan bölge halkları, devlet yapılarıyla sorunlu ilişkiler ve derin toplumsal hoşnutsuzluklarla mücadele ediyor.
BÖLGENİN STRATEJİK ÖNEMİ
Ortadoğu, zengin enerji kaynakları, stratejik deniz yolları ve kültürel-ideolojik önemi nedeniyle küresel güçlerin vazgeçilmez bir alanı olmuştur. Ancak bölgedeki devlet yapıları ile halklar arasındaki ilişkiler, sık sık gerilimlerle doludur. Özellikle Arap Baharı ile birlikte ortaya çıkan geniş çaplı protestolar, bu gerilimlerin ne kadar derin olduğunu gözler önüne sermiştir. Ekonomik adaletsizlik, yolsuzluk, siyasi baskı ve sosyal eşitsizlik gibi unsurlar, halkların devlete olan güvenini sarsmış ve toplumsal hoşnutsuzlukları körüklemiştir.
ÇİN’İN BÖLGEDEKİ NÜFUZU VE ZORLUKLARI
Çin, “Kuşak ve Yol” girişimi kapsamında Ortadoğu’da ekonomik olarak etkisini artırmayı hedefliyor. Bölgedeki altyapı projelerine büyük yatırımlar yapıyor ve enerji güvenliği için ticaret bağlarını güçlendiriyor. İran ile yapılan 25 yıllık kapsamlı iş birliği anlaşması, Çin’in Ortadoğu’daki rolünü artırma çabasının önemli bir göstergesi. Ancak, Çin’in askeri varlık göstermeme ve bölgedeki çatışmalara doğrudan müdahil olmama politikası, etkisini sınırlıyor. Pekin’in Ortadoğu’da kalıcı bir varlık oluşturamaması, süpergüç olma iddiasını zayıflatabilir.
İSLAMCI AKTÖRLERİN VE SİLAHLI GRUPLARIN GÜÇ OYUNU
Arap Baharı sonrası Ortadoğu’da İslamcı aktörler ve silahlı gruplar sahnede önemli roller üstlenmeye devam ediyor. Mısır’da Müslüman Kardeşler, 2013’te askeri darbeyle iktidardan uzaklaştırılmış olsa da, ülkede hala güvenlik sorunları yaşanıyor. Sina Yarımadası’nda faaliyet gösteren militanlar, Mısır’ın istikrarını tehdit ediyor.
Suriye’de iç savaş büyük ölçüde sona ermesine rağmen, İslamcı grupların etkisi sürüyor. İdlib’de Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi gruplar kontrolü elinde tutuyor. Ayrıca, Suriye’nin doğusunda IŞİD kalıntıları ve diğer silahlı gruplar varlığını sürdürüyor. Bu durum, ülkenin yeniden inşa sürecini ve siyasi istikrarını zorlaştırıyor.
Libya, 2020 yılında ilan edilen ateşkesle birlikte nispeten sakin bir döneme girmiş olsa da, ülkenin doğusu ve batısı arasındaki bölünmüşlük devam ediyor. İslamcı milisler ve silahlı gruplar, Libya’daki güç mücadelesinde kilit aktörler olmaya devam ediyor.
Yemen’de süregelen iç savaş, İran destekli Husi hareketi ile Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon arasındaki çatışmalarla sürüyor. Ülkedeki insani kriz, dünyanın en büyük trajedilerinden biri haline gelmiş durumda.
Bahreyn’de Şii çoğunluk ile Sünni monarşi arasındaki gerilimler, İran’ın etkisiyle daha da derinleşiyor. Suudi Arabistan’ın desteğiyle hükümet karşıtı hareketler sıkı bir şekilde bastırılıyor.
BÖLGE HALKLARININ KADERİ
Ortadoğu, süper güçlerin güç mücadelesi ve bölgedeki silahlı grupların etkisi altında kalmaya devam ederken, bölge halkları bu mücadelenin en büyük mağdurları olmaya devam ediyor. Ekonomik zorluklar, siyasi baskılar ve devam eden çatışmalar, halkların yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyor. Ortadoğu’da “fillerin” mücadelesi sürerken, ezilen “çimenler” yani bölge halkları, bu güç oyunlarının en büyük bedelini ödemeye devam ediyor.