(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Dünyanın pek çok ülkesini gezdim. Yıllarca da Avrupa’da yaşadım. Yaşamaya da devam ediyorum. Ancak bu ülkelerin hiçbirinde, Türkiye’de yaşanan cinayet ve cinnet haberlerine bu denli rastlamadım. Tabii ki, bu ülkelerde güllük gülistanlık değil. Ancak Türkiye kadar da bir cinnet haline şahit olmadım. Bunun pek çok sebebi var tabii ki. Öncelikli birincil sebep, ekonomik nedenler. Şayet bir hanede ekonomik olarak belirli düzeyde bir girdi yoksa o evin içerinde kavganın, gürültünün ve şiddetin olmaması mümkün değil. Haliyle aynı vakanın devamında da kadın ya da erkek en kolay yol olarak şiddete başvuruyor. Çoğunlukla da kadınlar egemen erkek şiddetinin sonucunda hayatta koparılıyor. Geride de gözü yaşlı çocuklar kalıyor. Bu şiddet sarmalında büyüyen çocuklar da, geleceğin birer şiddet figürü olarak toplum arasına gönderiliyor. Etrafınıza bir göz atın lütfen. Eşine, çocuklarına ve çevresine şiddet uygulayan ve sorun çıkaran tiplerin çoğunluğunun temelinde sağlam bir ailede büyümemeleri yatar. Yapılan istatistiksel raporlarda bize bunu gösteriyor. O açıdan Türkiye’de kadın olmak, sokakta tek başına yürümek ve hayata meydan okumak çok ama çok zor.
İnanın ben yazmaktan bıktım. Türkiye ile ilgili haberlere bakmaktan artık çekinir oldum. Bir bakıyorsunuz bu ülkenin erkekleri 8 yaşındaki Narin’i infaz ediyor. Bir gün sonra Kırıkkale’de erkek kardeşleri, kız kardeşlerini öldürüp dereye atıyor. Birkaç gün sonra İstanbul’un göbeğinde sorunlu bir tip, iki masum kızımızı hayattan koparıyor. Hem de hiç acımadan başlarını gövdelerinden ayırıyor. Ardından da intihar ediyor. Yaşamasının kimseye bir faydası olmaz ama. İnfaz ettiği iki masum kızın annesine ne diyeceksiniz? Cevap yok. Tam bitti derken… Bu kez de, Adana’nın Tufanbeyli ilçesinde yaşanan dehşet verici bir olay basına düşüyor. Bir adam annesini vahşice öldürüyor. Haceli Araz isimli bir psikopat, annesinin eşine hakaret ettiğini iddia ederek önce bıçakla, ardından da bastonla annesine saldırıyor. Kadın olay yerinde hayatını kaybediyor. Ne var ki, toplumsal olarak bir cinnet hali yaşarken, bu sorunlara çözüm üretmesi gereken siyasiler, gereksiz konularla meşgul oluyorlar. Vay efendim neymiş! İsrail bize saldıracakmış… Olmadı demir kubbe yapacakmışız… Hatta kredi kartına vergi vermek istemeyenler Ermeni ve Rum olacakmış! Hatta Anayasanın ilk 4 maddesi bile toplumsal cinnet vakalarından daha fazla yer tutuyor basın yayın organlarında. Ancak siyasilere seslenelim… Komşunun evinin önünde yanan ateş bir gün sizin evinize de sıçrayabilir. Benden uyarması. Çünkü cinnet halinin çözüm yeri Meclis’tir. Bu temel sorunlara çözüm üretemeyen bir TBMM ne ye çare olacak?
Hani meşhur bir söz vardır ya; “Terzi kendi söküğünü bile dikemez” diye. Ben de artık maalesef bir kısır döngü içerisine girdim. Gördüğüm, duyduğum ve şahit olduğum vakalar karşısında, nutkum tutuluyor. En tuhaf olansa, yaşanılan bütün olayların membaının Türkiye olması. Artık gelinen durum itibariyle ülkede sosyal bir travma yaşanıyor. Hem de çok feci bir noktada. Bunu hem siyasilerin, hem bürokratların hem de ailelerin dikkatlice takip etmesi gerekiyor. Sebebi çok açık! Bizim çocuklarımız da bu keşmekeş ortamda büyüyor. Sabah evden öperek, koklayarak gönderdiğiniz evladınızın gün içerisinde neyle karşılaşacağını kestiremiyorsunuz.
Burada toplum olayı basitleştirmiş durumda. Tabii ki bunun yaşanmasında medyanın da payı var. Olay ilk anda son dakika veriliyor. Sonrasında perde arkası unutulup gidiyor. Burada asıl önemli olan cinayetin perde gerisi. Sebebini bile bilmek istemiyorum. Ne olursa olsun. Ancak ortada bir cinnet hali var. Bunun başka izahatı olamaz. Bedenlerine acımasızca delikler açılmış, masum insanlar var karşımızda. Olaylar bunlarla sınır değil ne yazık ki. Yine toplumsal bir olay. Boşanma aşamasında bir kavga. Erkek, evden ayrılan eşini, kayınvalidesini ve kayınbiraderini bıçakla delik deşik etmiş maalesef. Netice üç masum insan bir caninin saldırısı sonrasında hayattan koparıldı. Şimdi bu caniyi yetiştiren bir anne baba değil mi? Nasıl bu şekilde bir evlat yetiştirdiler. Bu katil hangi saiklerle sokaklarda gezindi yıllar yılı. Sadece bu birkaç örnek. Bugün sokakta onlarca katil adayı elinde bıçağı ve silahıyla caddeleri arşınlıyor. Karşısına çıkan bir masumu hayattan koparmayacağını kimse garanti edemez. Sizler sokakları ne zaman güvenli hale getireceksiniz acaba? Kadınlarımız ve kızlarımız gece yarısı evine ne zaman korkmadan cesurca gidebilecek? Bunun cevabını verecek cesaretli bir kişi tanımıyorum. Çünkü bunun cevabı yok ne yazık ki! Sokaklar çünkü güvensiz ve korkularla dolu. Benden uyarması. Çocuklarınızı belirli saatlerden sonra sokağa bırakmayın sakın. Başlarına neler geleceğinden emin olamazsınız. Türkiye’nin en tanınmış sanatçıları bile yaşanan insanlık dışı vakalardan sonra evlerine giderken korku duyduklarını itiraf etti. Daha ne desinler? Ne yazık ki, birileri sokakları güvensiz insanlarla doldurdu. Bunun bedelini de toplum olarak bizler ödüyoruz.
Biz toplum olarak şeytan taşlamayı çok seviyoruz. Kendimizin ne kadar çok açığı olsa da, komşunun kapısını taşlamayı tercih ederiz. Maalesef şehir ya da sokak fark etmiyor. Her gün bir köşe başına ateş düşüyor. Kimi trafikte bir magandanın kurşununa hedef oluyor. Kimi zamanda da, bir polis kızımız görev başında, uyuşturucu taciri bir zavallının kurşunlarına hedef oluyor. Ne var ki, ateş düştüğü yeri yakıyor. “Biz her zaman yanınızdayız” diyenler defin işlemlerinin ardından birer birer çekilip gidiyor. Acı düştüğü yerde soğuk bir taş gibi duruyor. Anneler, babalar ve yavrular gözü yaşlı birbirlerine bakıp duruyor. Ancak çare olması gerekenler, ıslık çalarak şarkı söylemeye devam ediyor.
Galiba birkaç gün önce Adalet Bakanı konuşuyordu. Yine dünyanın en bağımsız yargısına övgüler sıraladı. Adalet mekanizmasının ne kadar başarılı çalıştığını anlattı durdu dakikalarca. Sanki Sinan Ateş Ankara’nın göbeğinde infaz edilmemiş gibi, sanki Narin Güran evinde ailesi tarafından katledilmemiş gibi. Sanki suç gruplarını infaz düzenlemeleri ile sokağa birer birer gönderilmemiş gibi. İşte asıl mesele burada. Siz adalet mekanizmanızı doğru işletmezseniz, o eğrilik bütün toplumsal hayatı esir alır. Artık daha fazla düşünmeye hacet yok. Adalet mekanizmaları sağlansın yeter. Toplum sizden gayri bir şey istemiyor. Çünkü suç magandaları aramızda elini kolunu sallayarak gezdikçe, bu vakalar hiç bitmeyecek.
Son bir söz de Aile Bakanlığı’na. Bundan sonra ciddi bir çalışma yapınız. Evlilik yapmayı planlayan gençlerimizi bir incelemeden geçirin. En azından bir psikolog konuşsun. Belki evlilik öncesi, şiddete meyilli bireyler tespit edilir de, genç kızlarımızın hayatı kurtarılmış olur. Çünkü her gün bir noktadan aile vakası yaşanıyor. Aile sorunlarından dolayı erkekler, kadının ailesini infaz ediyor. Lütfen artık dur deyin. Çünkü bu insanlar bizim insanımız.