(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
CHP’li Beşiktaş Belediyesi’ne yapılan operasyonla yeni bir ‘siyasi süreç’ başladı. Aslında biraz daha geriye götürebiliriz. Nereye mi? Partisi farklı olsa da ‘Esenyurt operasyonu’ ile start verildi. Beşiktaş’la çok daha belirgin hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Turpun büyüğü heybede’ diyerek operasyonun ‘gerçek hedefini’ açık etti.
Haftanın ilk günü sabah saatlerinde CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın’ın kapısına polis dayandı. Bir sosyal medya mesajından dolayı ifadesine başvurulacaktı. Aydın, ‘gözaltı kararını’ görmek istedi. Polis gösteremedi. Savcılığa kendisinin gideceğini söylemesine rağmen polis ‘götürmekte’ diretti. Süreç hızlı işledi, Cem Aydın ‘adli kontrolle’ serbest bırakıldı.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye adına hoş manzara değil bu. Siyasetçinin, gazeteci ve yazarın ifade özgürlüğü bu kadar daraltılamaz. Sokaktaki vatandaşın da tabii. Mikrofon uzatılan sıradan insanlar bile iktidar söz konusu olduğunda konuşmaktan, görüş belirtmekten korkar hale geldi. Bu kesinlikle sağlıklı bir görüntü değil.
Başta Erdoğan olmak üzere AK Parti kadroları ‘yargının siyasallaşmasından’ çok çekti. Erdoğan okuduğu bir şiir yüzünden yargılandı, mahkum oldu ve siyasi yasaklı hale geldi. Devran döndü, Erdoğan ‘mutlak iktidar’ sahibi oldu. Devr-i iktidarında çok daha hassas ve duyarlı olması beklenir. Kendi başına geleni, başkasının yaşamasını istemez.
AK Parti siyasi çizgi olarak ‘adaleti’ bayraklaştıran bir hareketin içinden geliyor. ‘Adil Düzen’ Erdoğan’ın içinden çıktığı Milli Görüş’ün sloganıydı. İslam ve siyaset denkleminin tam göbeğinde ‘adalet’ var. AK Parti’nin ‘A’ harfi ‘adalet’ kelimesinin kısaltılmış hali. Dünyanın her yerinde yönetimleri değerlendirirken ilk kriter ‘adalet’ olur.
AK Parti kadrolarının, diğer partilerden çok daha fazla ‘adalet’ bilinci ve şuuru taşımaları beklenir. ‘Adaletle iş görmeyi din emreder’ çünkü. Her cuma namazında imam bu ayeti okur ve Türkçe mealini de söyler; ‘Muhakkak Allah adaleti emreder…’ Cami, cuma müdavimlerinin iktidar olduğu bir ülkede her şeyden önce ‘adaletin’ tecelli etmesi gerekmez mi?
Sokaktaki sıradan insana bile AK Parti iktidarının adaletle olan imtihanını sorun, alacağınız cevap olumlu olmayacaktır. Siyaset sadece güç ve sandık zaferi değil, değerlerin, ilkelerin ve özellikle kutsalların da hayata yansıtılmasıdır. AK Parti kadroları acaba bir ‘adalet özeleştirisi’ yapar mı? Yapması gerekir de yapar mı? Ben pek umutlu değilim.
Siyasallaşan yargının Erdoğan’ın önünü kesme çabaları onu daha da büyüttü. Ve devletin tepesine kadar çıkardı. Tabiri caizse Pınarhisar ‘bir zindan değil’, ‘sıçrama tahtası’ oldu. Masumdu, mağdurdu… Toplum da sahip çıktı. Türk toplumunun mağduru sahiplenme gibi bir özelliği ve karakteri var. Bu niteliğini değişmiş değil. Ekrem İmamoğlu örneğinde görüldü.
Hatırlanacaktır, İmamoğlu 2019 seçimlerinde sandıktan kıl payı önde çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun önderliğinde Ankara’nın müdahalesiyle seçimler yenilendi. Sonuç farkın daha da büyümesine neden oldu. O müdahale seçmeni öylesine etkiledi ki bir sonraki sandığın sonuçlarına bile yansıdı, İmamoğlu güle oynaya kazandı. AK Parti bu olaydan ders ve ibret çıkarması gerekirken ‘unutmayı’ tercih etti sanki. Son gelişmelerin gösterdiği bu.
Erdoğan’ın heybesindeki ‘büyük turp’ Ekrem İmamoğlu… Sadece CHP ve siyasiler değil bu gerçeğin herkes farkında. Sokaktaki vatandaş bile. İmamoğlu’nun neden hedef olduğu da belli? Erdoğan vaktiyle neden yargının hedefi olmuşsa, bugün İmamoğlu aynı gerekçelerle hedef. Esenyurt ve Beşiktaş operasyonları olacakların habercisiydi zaten.
CHP yönetimi mesajı aldı, kodlarını da doğru çözdü. CHP Lideri Özgür Özel Erdoğan’a çağrısını yeniledi; ‘Getir sandığı milletten al cevabı. Hodri meydan. Partim hazır, adayımız hazır. Alnınızı karışlayacak millet, alnınızı karışlayacağız…’. Bu reste restle cevap verme ve bir meydan okuma. ‘Adayımız hazır’ derken kimi kastettiğini herkes anladı; Ekrem İmamoğlu… Buna rağmen açıkça adını telaffuz etmemesi de manidar. Herkesin bildiği ‘sır’ olur mu?
CHP’nin İmamoğlu’nun adaylığını resmileştirmesi acaba Erdoğan’ın oyun planlarından biri mi? Olabilir. Adaylığı ilan edilmiş bir isme karşı yargı kullanılarak yapılacak ‘siyasi operasyonun’ toplumda çok daha büyük tepkilere neden olacağı da aşikar. Bu İmamoğlu’nu daha da büyütür. Defalarca tekrarlanmış ve sonuçları görülmüş bir siyaset değil mi bu? Buna rağmen AK Parti’de gözlenen ‘basiret bağlanmasını’ anlayabilmek mümkün değil. Şamil Tayyar’ın ‘dosya sağlam olmalı’ cümlesi bile ne büyük siyasi anlamlar ifade ediyor.
Yargının da devrede olacağı seçim sürecinin çok çetin geçeceği bugünden belli oldu. Bu savaşın galibi ne yargı olur, ne de yargıyı siyasallaştıranlar…