(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİC
Evet, biraz geciktim. Ne yapalım, yazı serüvenim yeni başladı. CHP’deki gelişmeler görmezden gelinemez. Demokrasilerde asıl olan muhalefettir. İktidar her rejimde var. Ama muhalefet sadece siyasi hürriyetin olduğu sistemlere özgü. Bir ülkede demokrasinin niteliği muhalefetin gücüyle ölçülür. Etkili muhalefet demokrasiyi güçlü kılar.
Türkiye’de ciddi muhalefet sorunu olduğu gerçek. Siyasi muhalefet de zayıf, toplumsal muhalefet de. Güçlü muhalefet iktidarların politikalarına bile yön verir. İktidar da, muhalefet de gücünü ve meşruiyetini halktan alır.
Türk siyasetinde seçim kaybeden partilerin ‘Millet bize muhalefet görevi verdi’ sözü meşhurdur. O yüzden CHP’de olup bitenler demokrasinin geleceği açısından da önemlidir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kongre kaybetmesi sürpriz oldu.
Genel Başkanlar, partinin yapısını ve teşkilatları öncelikle kendi ‘koltuklarını korumak’ üzere şekillendirdikleri için bir kısır döngü söz konusu. İl, ilçe başkanlarını Genel Merkez belirler onlar da Genel Başkanı ve parti yönetimini seçer. Türk siyasetinde parti içi muhalefet gelişmemiş, ufak tefek çıkışlar budanmıştır.
Sol partiler, sağa oranla biraz daha hallicedir. En azından bir yaşam hakkı bulur. Partinin genel başkanı olarak kongre kaybeden isimler nadirattandır. Bir, ANAP’ta yakın zamanda vefat eden Yıldırım Akbulut vardı, şimdi buna ikincisi eklendi; Kemal Kılıçdaroğlu. Genç, dinamik ve hitabetiyle yıldızı parlayan Özgür Özel Kılıçdaroğlu’nu yendi. Tek başına değil elbette. Hayır kadrosunu kastetmiyorum. Özgür Özel’i Ekrem İmamoğlu ile birlikte düşünmek lazım. Bir ikili olarak birlikte kazandılar.
Hiyerarşi de Özel önde olsa bile asıl faktörün İmamoğlu olduğu herkesin malumu. Bu birliktelik uzun soluklu olur mu? Pek sanmıyorum. Hiçbir ‘koltuk ve güç’ paylaşılmaktan hoşlanmaz. Zaman içinde araya kara kedinin girmesi mukadderdir.
Hatırlatırım, Kılıçdaroğlu genel başkanlığa bir zamanlar CHP’nin güçlü ismi olan Önder Sav’la geldi. Sav’ın desteği olmasa kazanması güçtü. Kılıçdaroğlu, çevresinin de yönlendirmesiyle Sav’ı kısa sürede ekarte etti. Kılıçdaroğlu niye kaybetti? Başarısız mıydı? Başarılı değildi elbette.
Son dönemde AK Parti ile başa baş yarışacak düzeyde ‘oyun kurdu’. Sağ partilerle siyasi işbirliği yaptı. AK Parti’nin yerel yönetimlerdeki iktidarını kırdı. İstanbul ve Ankara’da seçim kazandı. Hem aday tespiti hem de seçim stratejisi başarılı oldu. AK Parti İstanbul’u kaybetmeyi hala hazmedebilmiş değil.
Partinin lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık İstanbul mesajı vermesinin nedeni bu. Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerde gösterdiği başarıyı genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergileyemedi. Adaylık sürecini acemice yönetti. Kendi adaylığını dayattı, kazanma stratejisi ikinci plana düştü.
Erdoğan’ın en zor seçimiydi. Çünkü işler iyi gitmiyordu. Enflasyon ve ekonomik durum toplumu sarstı. Demirel’in ‘Tencere iktidarı götürür’ sözü sık sık tekrarlandı. Mutfakta tencerede ağır sorun vardı. Bu muhalefet için bulunmaz fırsattı. Kılıçdaroğlu fırsatı değerlendirmek istedi, daha iyi senaryolar varken kendi adaylığında diretti. Umut çok büyüktü. Kaybedince de büyük kaybetti.
Oysa CHP sandık hezimetlerine yabancı değil. Lakin bu kez hayal kırıklığı çok büyük oldu. Sadece CHP tabanında değil siyasetin ve toplumun muhalefet cephesinde yaşanan ‘yenilmişlik duygusu ve travması’ daha önceki hiçbir seçimle kıyaslanamayacak çaptaydı.
Kanaatimce Kılıçdaroğlu’na kurultay kaybettiren asıl faktör bu. Ekrem İmamoğlu, AK Parti’nin İstanbul hükümranlığına son veren bir isimdi. CHP delegesinde bu çok anlamlı. Bundan sonraki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma potansiyeli olan bir aktör olarak CHP kurultayını Özgür Özel’e doğru yönlendirmesi zor olmadı. İkili ‘Değişim’ sloganıyla kazandı. Fakat onlar CHP tabanı için değişimin değil umudun adı. Beklenti umut nispetinde büyük.