(The Turkish Post) – Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyareti sırasında Türkevi’nde gazetecilerle bir araya geldi.
Erdoğan Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmayı değerlendirdikten sonra iç siyasete yönelik söylemlerinde Anayasa tartışmalarına ve teğmenlerin sorgulanması üzerine açıklamalarda bulundu.
‘HAK ETTİKLERİ, CEZAYI ALMALARINI TEMİN EDECEĞİZ’
Teğmenlerin kılıçlı andından sonra başlayan tartışmaların peşini bırakmayan Erdoğan “Bu mesele birkaç kendini bilmezin ne yazık ki ortaya koyduğu bir karmaşaydı. Şu anda gerek Milli Savunma Üniversitesi, gerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı, gerekse Milli Savunma Bakanımız, müşterek çalışmalarını sürdürüyorlar ve bu işin içerisindekiler kimlerse bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Burası kendini bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Biz bu kendini bilmezlerin at oynattığı meydana ülkemizi kesinlikle bırakamayız” diyen Erdoğan “İnşallah en kısa zamanda bu işi neticeye ulaştıracağız” şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın gazetecilerin sorularına verdiği cevapların bir kısmı ise şöyle:
SORU – 7 Ekim’in yıl dönümüne çok az bir zaman kalmışken, Filistin’de 41 bin insanın ölümü ortadayken, Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail’i engelleyecek somut bir adımın atılamamış olmasını, liderler düzeyinde ortak bir itirazın yükselmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanırken Netanyahu buraya geliyor. Genel Kurula katılması, konuşma yapması bekleniyor. Bu çelişkiye yorumunuz ne olur?
Filistin’de soykırım yapmış bir suçlunun Birleşmiş Milletler çatısı altında yer alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesidir. Bu, vahşice katledilen bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların Birleşmiş Milletler görevlilerinin, gazetecilerin ve daha nicelerinin hatıralarına ihanettir. Dün, bizim Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmamızın akabinde İsrail delegasyonunun tavırlarına dikkat ettiyseniz, çok garip bir tavır içindeydiler. Çünkü kendilerini savunacak halleri yok. Duruşları zaten bunu gösteriyor. Bu nedenle biz herkesi tarihin doğru tarafında durmaya çağırdık ve çağırıyoruz. Mazlumla zalimi, katille maktulü ayıramayan ve her birine hak ettiği muameleyi yapamayan bir düzen, çürümeye yüz tutmuş demektir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ya o katile hak ettiği gibi davranır ya da bu utanç verici durum Birleşmiş Milletler tarihine bir kara leke olarak geçer. Maalesef olacak olan da budur. İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarına zerre saygısı olmayan, Birleşmiş Milletler’in ilkelerini defalarca çiğnemiş bir devlettir. Böyle bir devlete gereken dersi yazılı ve görsel materyallerle vermek, inanıyorum ki en önemli görevdir.
SORU- Birleşmiş Milletler hitabınızda da ifade ettiniz, İsrail, Gazze’den sonra Lübnan’a da saldırmaya başladı. Bunu, İsrail’in aslında savaşı bölgeye yaymaya çalıştığına bir delalet olarak değerlendirdiniz. Bir de İran’ın İsrail’e vermek istediği cevap hakkının mahfuz olduğuna dair yaklaşımı var. Bunu da katarak olası bölgesel bir savaş durumunda Türkiye’nin pozisyonu, durduğu yer nasıl olur? Nasıl bir aksiyon alır ya da almaz?
Her şeyden önce burada çok ciddi bir travma yaşanıyor. Bu travmada acıyı çeken maalesef Lübnan halkı. Bugün Lübnan’ın güneyinin tahliyesini izledim. Çok acımasız bir tablo var. Herkes at arabalarında ve çoluk çocuk bölgeyi boşaltıyorlar. Hakikaten canımız yanıyor. Bu kadar acımasız, bu kadar korkunç bir tabloyla bölgemiz karşı karşıya. 6 milyon nüfusu olan Lübnan’dan söz ediyoruz. Bu insanlar nereye, nasıl kaçacaklar? Oralarda nasıl yaşam sürdürecekler? Bunlar aç, açıkta, giyim kuşam yok araçlarında. Battaniyeleri, neleri buldularsa onları, yanlarına alıp bölgeyi terk ediyorlar. Bu Lübnan, rahmetli Refik Hariri’nin döneminde bir başka Lübnan’dı. Çok daha zengindi, güçlüydü. Ama şu anda artık o Lübnan kalmadı. Şimdi Lübnan’ın yeniden kendine gelmesi için onlara imkanlar sağlayacağız, bu durumu yeniden nasıl aslına dönüştüreceğiz onu düşüneceğiz? Temennimiz odur ki Lübnan bir an önce bu travmayı atlatsın. Bugünkü televizyon yayınlarında izlediğim kadarıyla Lübnan’ın durumu çok kötü. Rabbim yar ve yardımcıları olsun. Diğer taraftan İsrail bir rüya görüyor, o rüyasını gerçekleştirmek için bölgemizdeki halkların yaşamlarını kabusa çevirmeyi de göze almış gibi görünüyor. Zamanında Hitler de bir rüya görmüştü ve o da çeşitli milletlere mensup halklara kabus yaşatmıştı. Neticede gördüklerinin bir rüya olduğunu net bir şekilde anladı. Er ya da geç günümüzün Hitleri Netanyahu da bu gerçekle yüz yüze gelecek. Herkesin bir planı var ama biz inanıyoruz ki Allah’ın da bir hesabı var.
BRICS TARTIŞMALARI
SORU- Son süreçte Türkiye’nin BRICS gibi Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği gibi farklı alternatif küresel ortaklıklar içine girmek noktasına gayretlerini arttırdığını görüyoruz. Dışişleri Bakanımızın da bu yönde gezileri, açıklamaları oldu. Sizin de önümüzdeki ay BRICS zirvesine katılmanız söz konusu sanıyorum. Bu anlamda yabancı basında bazı eleştiriler okuduk, NATO üyesi olan Türkiye’nin, BRICS üyesi olmasına dair eleştiriler okuduk. Bu anlamda BRICS’e üye olmak noktasında olumlu ya da olumsuz gördüğünüz öngörüleriniz nelerdir?
Her şeyden önce bizim BRICS ve ASEAN’da yer almamız, buralarda görünmemiz, inanıyorum ki bölgelerin aritmetiğini de değiştirecek. Çok daha farklı bir yapının inşasına vesile olacak. Orta Asya, Rusya, Baltık bölgesi ya da Uzak Doğu ile ilişkilerimiz kadar Kıta Avrupası ve Amerika ile de bağlarımızın bulunduğunu bir kenara koyamayız. Aynı şekilde Arap coğrafyası ve Körfez ülkeleriyle köklü bir geçmişimiz bulunurken Afrika ile de yakın ilişkilerimiz mevcut. Netice itibariyle bulunduğumuz coğrafya ve binlerce yıllık geçmişimiz bizi böylesine çeşitli bir ortaklık mimarisi oluşturmak için teşvik ediyor. Biz bir NATO ülkesiyiz diye Türk dünyası ve İslam dünyası ile bağlantımızı kopartamayız. BRICS ve ASEAN bizim için özellikle ekonomik iş birliklerimizi geliştirmek için fırsatlar barındıran yapılar. Bu yapıların içinde yer almak NATO’dan vazgeçmek anlamına da gelmiyor. Bu ittifak ve iş birliklerinin, özellikle birbirinin alternatifi olduğunu düşünmüyoruz. Bugünün dünyasında bazı uluslararası gerilimler olsa da soğuk savaş dönemi çok geride kaldı. Bize “BRICS’e ya da başka bir yapıya girmeyin” diyenlere baktığınızda yıllardır parçası olmak için çalıştığımız Avrupa Birliği’nin kapısında bizi yıllarca bekletenlerle aynı kişiler. Biz bunlara bakarak asla geleceğimizi belirleyemeyiz.
ANAYASANIN İLK 4 MADDESİ
SORU- Yeni Anayasanın zorunluluk olduğunu her fırsatta ifade ediyorsunuz. İlk 4 maddenin de Cumhur İttifakı’nın kırmızı çizgisi olduğunu söylediniz. Ancak muhalefetin çeşitli gerekçelerle sürece katılmama gibi bir direnci var. Muhalefetin bu ısrarlı uzlaşma arayışınızda samimi davranacağını düşünüyor musunuz?
Muhalefetin bir defa başta bu ilk 4 madde olmak üzere, bu konularda zaten herhangi bir ciddiyeti söz konusu değil. Onlar bunu sadece söylerler. Ama bu noktada iktidar ne söyler ne düşünür, böyle bir düşünceleri yok. Biz Cumhur İttifakı olarak bu konuda durduğumuz yerdeyiz, kararlıyız ve aynı kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Türkiye’yi geleceğe, çağın gereklerine uygun, sivil, kapsayıcı, özgürlükçü yeni bir anayasa ortaya koymadan hazırlayamayız. Hiç de çekinmemeliyiz. Bakın dünya hızla değişiyor. 45-50 yıl öncesinin bakış açısıyla, üstelik darbeciler tarafından kaleme alınmış, yamalı bohçaya dönmüş bir anayasa ile bu değişime ayak uydurmak mümkün değil. Bizim çok diri, yeni bir anayasa ile geleceğe yürümemiz lazım. Konuyu ilk 4 maddeye sıkıştırmadan, “Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?” sorusuna odaklanmalıyız. Bizim anayasanın ilk 4 maddesiyle herhangi bir sorunumuz söz konusu değil. Bütün bunlarla beraber anayasanın satırları arasında dolaşan darbeci zihniyetle bizim problemimiz var. Ülkemizin gençlerinin geleceğini inşa edecek, onları dünya ile rekabete hazırlayacak vizyoner bir anayasaya bizim ihtiyacımız var. Biz bunu yapacağız. Zaten Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi Hareket Partisi hazırlıklarını yaptı. Biz aynı şekilde hazırlıklarımızı yaptık. Bu hazırlıkları birbiriyle bütünleştirerek yolumuza inşallah devam edeceğiz. Güçlü bir anayasayı inşallah oluşturacağımıza inanıyorum.
EKONOMİ
SORU- Türkiye’nin Haziran 2023’ten bu yana uyguladığı ekonomi programı içeride ve dışarıda yakından takip ediliyor. Programın uluslararası alandaki takibinin önemli geri dönüşlerinin başında da elbette bu kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışları geliyor. Son olarak geçen açıkladığı not artışının ardından 1 Kasım’da Standart and Poors’dan da bir not artışının gelebileceğine dair mesajlar var. Dolayısıyla ekonomi programının performansı seyri konusundaki görüşlerinizi merak ediyorum.
Ekonomide artık zor dönemleri geride bırakıyoruz. Uyguladığımız programın başarısını artık bizden çok uluslararası kuruluşlar ortaya koyuyor. Bizim şu an odaklandığımız konu, milletimizi zorlayan enflasyon meselesidir. Enflasyonu dizginlemeyi başladık ve kalıcı dezenflasyon sürecini başlattık. Enflasyonda anlık değil, ayakları yere sağlam basan bir gerileme görüyoruz ve bu hızlanarak devam edecek. Vatandaşımız enflasyondaki bu gerilemeyi hissetmeye başladı ve önümüzdeki dönemde daha hızlı bir şekilde bunu görecekler. Fırsatçılarla mücadelemizi de kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Onlara göz açtırmayacağız. Hedeflerimizi tutturduk ve yolumuza disiplinli bir şekilde devam ediyoruz. Üstelik bunları çevremizdeki karışıklıklara ve istikrarsızlık kaynaklarına rağmen başardık. Yola da bu şekilde devam ediyoruz.
TEĞMENLERİN KILIÇLI YEMİNİ
SORU- Benim sorum AK Parti’ye ilişkin olacak. Kongre sürecini başlattınız ve çok güçlü bir değişim sinyali veriyorsunuz. Neyi ve neleri değiştirmeyi düşünüyorsunuz? Bir de 15 Temmuz’dan sonra sivil asker ilişkileri özellikle de silahlı kuvvetlerin demokratik dönüşümü konusunda çok önemli adımlar attınız ama belli ki bir ikinci kademe reform bir ihtiyaçta Ankara’daki son kılıç çatma hadisesinden sonra ortada duruyor gibi. Bu noktada da birtakım tedbirler alacak mısınız?
“Biz Türkiye’ye 23 yıldır yeniyi anlatıyor ve yeniyi sunuyoruz. O yeninin içinde bizi biz yapan değerlerimiz en taze biçimde yer alıyor. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi pergelimizin bir bacağı işte o değerlerde sabit, diğer bacağımız alemi dolaşıyor. Biz, milletin mesajını en doğru biçimde okuduk, o mesajı gereğini yerine getirmek için değişim diyoruz. Sözünü ettiğimiz değişim bir yeniden doğuş hamlesidir. Yunus’un dediği gibi “Her dem yeniden doğarız. Bizden kim usanası?” Biz şimdi bunun gereğini yerine getiriyoruz.
Kılıç meselesine gelince, bu mesele birkaç kendini bilmezin ne yazık ki ortaya koyduğu bir karmaşaydı. Şu anda gerek Milli Savunma Üniversitesi, gerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı, gerekse Milli Savunma Bakanımız, müşterek çalışmalarını sürdürüyorlar ve bu işin içerisindekiler kimlerse bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz. Burası kendini bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Biz bu kendini bilmezlerin at oynattığı meydana ülkemizi kesinlikle bırakamayız. Buna göre de adımımızı atacağız. Savunma Bakanımız ve Savunma Üniversitemizin başındaki hocamızla bir araya geldik, görüşmelerimizi yaptık ve inşallah en kısa zamanda bu işi neticeye ulaştıracağız.”