(The Turkish Post) – ASLI GÜNEY
Türk siyaseti kadar karmaşık, politik bir gündem dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Dünya siyasetçileri ülkelerindeki iç karartıcı, kısır döngü gündemlerden ziyade, ülke halkının refahını artırmak için yoğun bir mücadele veriyor şüphesiz. Bu açıdan Avrupa’nın diğer ülkeleriyle ticaretin ve etkileşimin artması için gayret gösteriyor. Ancak uzaklardan takip ettiğim kadarıyla, Türkiye’de ise her gün yeni bir çekişme maddeleri kamuoyuna yansıyor. Bir bakıyorsunuz, hiç kimsenin aklının ucunda olmadığı bir hengamede, yeni bir anayasa tartışması toplumun önüne getiriliyor. Diğer gün ise MHP lideri Devlet Bahçeli yürüyüş esnasında paylaştığı bir video ülkenin ana gündemi oluveriyor. Bahçeli, “Kime ne demek istedi? Mesajı iktidara mı yoksa muhalefete mi?” şeklinde sorular havada uçuyor. Belki de Sayın Bahçeli kimseye bir mesaj vermedi. Sadece sevdiği bir şarkıcının bir nakaratını, beğendiği için paylaşma ihtiyacı hissetti. Diyorum ya, sürekli havadan nem kapan bir toplum olduk. Her şeyden bir anlam çıkarmazsak, o zaman kendimizi kötü hissediyoruz.
Siyasi konularla ilgili kapsayıcı bir yazı yazacak değilim. Çünkü Turkishpost sitesinde Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne ve Hüsnü Yusuf Turabiç bu konuyla ilgili görüşlerini ortaya koyuyor. Bu açıdan uzaklardan çok fazla istifade ettiğimi söylemem gerekiyor. Özellikle Türköne’nin olaylara siyasi ve akademik bakış açısını çok değerli buluyorum. Ben yeniden konuma dönmek istiyorum. Dedim ya, Türk siyaseti günlük yaşanıyor. Bir siyasetçi bir gün siyah dediğine, bir sonraki gün beyaz diyebiliyor. Hatta ‘hain, terörist,’ dediği bir kişiyle, başka bir gün aynı masada çay içebiliyor.
Aslında bu açıdan 31 Mart seçimleri de kartların yeniden karılmasına neden oldu. CHP bir anda birinci parti konumuna gelirken, iktidar partisi AK Parti’yse ikinci sıraya geriledi. Bunun bazı nedenleri var elbette. Bu konuyla ilgili Mümtaz’er Türköne beyefendi harika bir yazı kaleme aldı. Beni ilgilendiren ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önce masadan kalkan, sonra yeniden oturarak Cumhur İttifakı’na iktidarı altın tepside sunan İYİ Parti lideri Meral Akşener’in yerel seçimlerde aldığı tek başına aday gösterme stratejisinin hem kendisinin hem de partisinin sonu olmasıydı.
Akşener bilerek mi yoksa bilinçsiz mi yaptı bilinmez ama. Kendisi için siyasi bir ‘harakiri’ oldu. Son adımına artık parti tabanı tepkisini koydu. Ve Akşener’in artık siyasetin dışına itti. Bundan sonra Akşener için siyaset ve liderlik bitti. Kamuoyu attık gördü. Tek başına İYİ Parti’nin bir karşılığı yok. Seçmenin görüşlerini dikkate almadan, liderlik yapmanın da elbette bir bedeli olacaktı. Pazar günü itibariyle Akşener’in İYİ Parti defteri kapanıyor. Bakalım yeni başkan kim olacak ve nasıl bir strateji ile partisine yön verecek. Birlikte göreceğiz.
Gelelim diğer noktaya. Meral Akşener ve arkadaşları MHP içinden ayrılarak İYİ Parti’yi kurmuşlardı. Bir dönem AK Parti’de Başbakanlık yapan Ahmet Davutoğlu Gelecek Partisi’ni, Başbakan yardımcılığı ile Dışişleri Bakanlığı yapan Ali Babacan’da DEVA Partisi’ni kurmuştu. Mart seçimi onlar için de iyi bir işaret fişeği oldu. Aslında onları bir yerlere getiren Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan’ın şemsiyesi altında onların varlığının bir hükmü vardı. Ancak Erdoğan’sız onlar bir hiç olduklarını anlamaları biraz geç oldu. Neden mi? Tayyip Erdoğan’ın varlığı olduğu müddetçe AK Parti hiçbir zaman yüzde 30’ların altına düşmez. Diğer bir yandan da AK Parti’den ayrılarak siyasi hayatını devam ettiren siyasi partiler yüzde 1’i geçmez. Bu partilerin başında eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın olmasının da bir karşılığı olmaz. Çünkü AK Parti seçmeni Erdoğan’ı bırakıp, partiden ayrılan iki siyasinin partisine gitmez. Koşullar bundan ibaretken, Davutoğlu ile Babacan’ın hala farklı siyasi partiler altında politika yapmalarına bir anlam veremiyorum. Kaldı ki, seçmen mart seçimlerinde iki siyasi partiye de açıkça kırmızı kart gösterdi. Toplum nezdinde hiçbir karşılık bulamadıkları ortaya çıktı.
Gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye’deki yeni politik düzlemde Meral Akşener’den sonra Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu da kademeli olarak siyaset arenasından çekilecek. Babacan ile Davutoğlu bunu yaşayarak öğrenecekler. Cumhurbaşkanı Erdoğan olmadan onların toplum nezdinde bir anlam taşımadıklarını kendileri de hissedecek. Ancak o zaman çok geç olacak.