(The Turkish Post) – VAHAP AKTAŞ
“Göster bana köle olmayanı. Biri şehvetin kölesidir, öteki açgözlülüğün, beriki siyasal ihtirasın; herkes de umudun, korkunun kölesi.” Bu çarpıcı söz, Romalı şair Juvenal’in kaleminden çıkmış, insan doğasının zincirlerini asırlardır sorgulatan bir ayna. İnsan, özgürlüğün peşinde koşarken bile kendi arzularının, korkularının ya da umutlarının esiri olmaktan kurtulamıyor.
Dünyadaki bütün kitaplar yansa ve sadece Platon’un “Devlet” i kalsa, o kitaptan binlerce kitap yazılır dediğimiz “Devlet”te Platon mağara alegorisiyle insanın zincirlerini tasvir ediyor: Duvara yansıyan gölgeleri gerçek sanan mahkûmlar, hakikatin peşine düşmekten korkar.
Bugün bu mağara, sosyal medyanın algoritmik yankı odaları ya da tüketim toplumunun parıltılı vitrinleri olabiliyor. Spinoza, özgürlüğü “arzuyla değil, akılla hareket etme” olarak tanımlar; ancak modern insan, çoğunlukla arzularının peşinde koşar.
Juvenal’in işaret ettiği şehvet, açgözlülük ya da ihtiras, sadece bireysel tutkular değil, aynı zamanda toplumsal düzenin dayattığı zincirlerdir. Şehvetin kölesi yalnızca cinsel arzulara indirgenemez. Bugün bu, sosyal medyada beğeni toplama tutkusunda, estetik dayatmalara uyma çabasında ya da geçici hazların peşinde koşmada kendini gösteriyor.
“Akışkan modernite” dediğimiz bu çağda, birey sürekli bir tatmin arayışında, ama tatmin oldukça yeni bir boşlukla karşılaşıyor.
Toplumun görünmez zincirlerinden açgözlülük, kapitalist sistemin motoru gibi işliyor. Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’nda, birikim tutkusunun modern ekonomiyi nasıl şekillendirdiğini anlatır.
Bugün bu durum, Wall Street’ten Silikon Vadisi’ne uzanan bir hırs kültüründe somutlaşıyor. Jeff Bezos’un Amazon’u ya da Elon Musk’ın bitmek bilmez projeleri, bireysel açgözlülüğün değil, sistemin dayattığı bir “daha fazla” arzusunun yansımasıdır.
Tüketici, Black Friday kuyruklarında ya da kripto para çılgınlığında bu köleliğin bir parçası oluyor.
Siyasal ihtiras ise güç arzusunun en görünür yüzü. Yirminci yüzyıldaki izmlerin, ideolojilerin insanları nasıl kör bir sadakate mahkûm ettiğini görmedik mi?
Günümüzde popülist liderlerin kitleleri peşinden sürüklediği kutuplaşmalarda hala açıkça görülüyor. 2016’daki Brexit referandumu ya da ABD’deki seçim kampanyaları, korku ve umut söylemleriyle milyonları mobilize etmedi mi? İnsanlar, bir lidere ya da ideolojiye tutunarak kendi zincirlerini örüyor.
Juvenal’in “herkes umudun, korkunun kölesi” sözü, evrensel bir gerçeğe işaret ediyor. Umut, modern dünyada genellikle sahte vaatlerle manipüle ediliyor. Mesela, Hindistan’da milyonlarca genç, teknoloji sektörünün “yükselme” vaadine kapılarak gece gündüz çalışır, ama çoğu prekaryalaşmış bir iş gücüne dönüşür.
“Sembolik şiddet” kavramı burada devreye giriyor: Sistem, umudu bir havuç gibi sunarak bireyi itaate zorluyor.
Korku ise daha doğrudan bir zincir. “Disiplin toplumu” kavramı, bireylerin gözetim altında kendi davranışlarını sansürlemesini anlatıyor. Çin’deki sosyal kredi sistemi, vatandaşların her hareketini puanlayarak korkuyu bir denetim mekanizmasına çeviriyor. Batı’da ise “iptal kültürü”, yanlış bir adım atma korkusunu besleyerek bireyleri otosansüre itiyor.
Özgürlük mümkün mü?
Peki, köle olmayan var mı?
Özgürlüğün dışsal zincirlerden değil, içsel tutkulardan kurtulmakla mümkün olabileceğini savunanların varlığı cevap gibi dursa da sosyolojik açıdan, birey toplumdan bağımsız değildir. Toplumun dayattığı normlar, ekonomik yapılar ve kültürel kodlar, özgürlüğü sınırlayan bir ağ örüyor. Modern dünyada özgürlük, belki de bu zincirleri fark etmekle başlıyor.
Greta Thunberg’in iklim hareketi, tüketim toplumunun açgözlülüğüne karşı bir başkaldırıdır. Ya da bireysel düzeyde, minimalizm akımı, “daha fazla”nın köleliğinden kurtulma çabasıdır. Ancak bunlar bile, sistemin içinde yeni bir “trend” olarak yutulma riski taşıyor.
Hepimiz bir şeyin kölesiyiz. Önemli olan, bu zincirleri görmek ve onlara ne kadar teslim olduğumuzu sorgulamak. Özgürlük, belki de köleliklerimizi seçme cesaretinde yatıyor. Çünkü insan hem mahkûm hem de gardiyan hem arzularının kölesi hem de kendi hikâyesinin yazarı.
Her insanın gönlünde bir ferahlık penceresinin açılmasına ihtiyacı var: Yokuşları düz eyleyen, zorlukları kolay kılan ve kalpleri onaran özgürce yazılmış hikayelere ve yaşamlara…
Bir de unutmadan söyleyeyim,
Vicdan, bağımsız takılır.
























