(The Turkish Post) – SAFA KAR
Maçın içinde o kadar çok ‘pozisyon hikayesi’ var ki… Maçın henüz başları… İki takım da rakip kaleleri yoklamaya başladı.
Ve top bir anda Dzeko’nun önünde kaldı. Şık bir vuruşla meşin yuvarlağı Mert’in üzerinden aşırdı. Topun kale çizgisini geçmesi için ‘saliseler’ vardı.
Beşiktaşlılar gözünü kapattı. Fenerbahçeliler ‘golll’ diye ayağa kalktı. O da ne Emirhan ışık hızıyla topa yetişti ve çizgiyi geçmekte olan meşin yuvarlağı taca gönderdi.
Eğer karşılaşmanın başları olmasa pozisyona ‘kader anı’ denebilirdi. Tek öykülük kabız bir maç değil. Adına yakışır şekilde ‘başka hikayeler’ de var. Fenerbahçe’nin can havliyle Beşiktaş kalesine yüklendiği anlardan biri.
Uzatma dakikaları… 6 dakikalık sürede geri sayım çoktan başlamış. Oğuz Aydın topu ceza sahasına kesti. Dünya yıldızı Nesyri kafayla çok sert vurdu. Top üst direkte patladı. Sahaya dönen top karambole sebep oldu. Ve bir anda Beşiktaş’ın atağına dönüşüverdi. Oyuna yeni giren Muçi sağ kanattan ilerledi, ilerledi…
Artık karşısında büyük bir kale ve Livakoviç vardı. Hemen solunda arkadaşı da hazır bekliyordu. Vurmayı tercih etti. Ama kaleye değil, kaleciyi nişan aldı. Tribünleri dolduran taraftarlara saç baş yoldurttu. ‘1 gol’ iki takıma da gitti geldi. Her iki takım da topu kale çizgisinden içeri atamadı.
Zaten dakikalar sonra da hakem son düdüğü çaldı. Araya Semih’in ofsayt gerekçesiyle iptal edilen bir golü sığdı.
Derbiyi Beşiktaş kazandı. Seçilmiş başkanı olmayan sahipsiz Beşiktaş… Hocasız Beşiktaş… Sergen Yalçın’ın geri çevirdiği Beşiktaş… Ve tamamı sahaya çıkarmak Serdar Topraktepe’ye kaldı. Beşiktaş her haliyle bir kaosun içinde. ‘Yokları’ oynuyor. 5 haftadır galibiyet hasret.
Buna karşılık Fenerbahçe istim üstünde… Sadece saha içinde değil, ‘saha dışında da iyi oynayan’ bir Fenerbahçe. Mourinho’nun etkisinin görülmeye başladığı Fenerbahçe. Nesryi’nin, İrfan Can’ın yedekte kaldığı Fenerbahçe. Galatasaray’ın Eyüpspor beraberliğinden sonra puan farkını 3’e indiren ve moralleri düzelen Fenerbahçe.
Her iki takımın da 3 puana çok ihtiyacı var. Fenerbahçe şampiyonluk yolunda yara almak istemiyor. Beşiktaş ise ‘derbi galibiyetiyle’ düştüğü yerden kalkmanın hesapları içinde. En azından kendi saha ve seyircisi önünde ‘yenilmemek’ için sahada. Mücadele sadece 3 puan için değil. Galibiyetin her iki takım için de 3 puandan öte anlamı var.
Fenerbahçe kendi evinde Galatasaray’a yenilerek ilk derbisini kaybetti. ‘Özel adam’ Mourinho’nun sihri derbiyi kazanmaya yetmedi. Taraftarın yüreğinde o mağlubiyetin acısı geçmiş değil. Beşiktaş zaferi nispeten acıyı hafifletecek. Mourinho sadece ‘küçük maçların büyük hocası’ değil, ‘derbi maçlarının da büyük hocası’ olacak.
Beşiktaş taraftarının ‘her şeye rağmen’ takımına küsmemesi ve tribünleri doldurması takdire şayan. Farkını gösterdi. Maç boyunca da hiç susmadı. Takımını sürekli ateşledi. Sesleri pek duyulmasa da tribünün bir köşesinde Fenerbahçe taraftarı da yerini almıştı.
Maça Fenerbahçe hızlı başladı. Dzeko ile pozisyonlar yakaladı. Tadiç kale önündeki serbest vuruşta topa çok iyi vurdu, direğe çarparak dışarı çıktı. Beşiktaş’ın da pozisyonları vardı. Rafa Silva kaleciyle karşı karşıya kaldı. Topu içeri atamadı. Siyah Beyazlılar pozisyonun devamında bir şans daha yakaladı, İmmobile klasına yakışır biçimde vuramadı, top oyuncuların bakışları arasında direğin dibinden dışarı çıktı.
Hakem kararlarında çok zorlandı. Faul düdüklerinde standart yoktu. Maximin’in Svensson’u yaka paça düşürmesine ‘sarı kart’ bile gösteremedi. Sözlü uyarıyla yetindi. Olayı hakemin kartsız geçiştirmesi psikolojik baskı altında kaldığının göstergesiydi. Oysa ‘sarı kart’ bile aşan bir pozisyondu. Kırmızı da ağır olurdu. Tutup yere vurmak ancak güreş müsabakalarında normal karşılanır.
İkinci yarının hemen başında Dzeko pozizyona girdi. Harika bir döndü ve kaleciyle karşı karşıya kaldı. Fakat vuruşunda top direğin dibinden dışarı cıktı. Dzeko gününde değildi. Gol değil goller atacak pozisyonlara girdi. Fakat sonucu getiremedi.
Her iki hoca da maçı kazanmak için oyuna müdahale etti. Yorulan oyuncuların yerine yenileri girdi. Chamberlain aylar sonra sahadaydı. Mourinho değil Serdar Hoca’nın değişikliği oyunu takımının lehine çevirdi. Chamberlain ustalığını hemen gösterdi. Nitekim golün vuruşu da onunla başladı. İmmobile’nin ayağının altından geçen top Livakoviç’in şaşkın bakışları arasında filelerle buluştu.
Maçın tek golü basit bir pozisyonda geldi. Her iki takımın da onca tehlikeyi savuşturduktan sonra 73. dakikada ceza sahasına doğru yuvarlanan topun filelere kadar gitmesi futbolun cilvesiydi. Kalan dakikalarda Fenerbahçe varını yoğunu ortaya koydu fakat Beşiktaş oyunu soğutmasını ve skoru korumasını bildi.
Başkansız, hocasız, moralsiz Beşiktaş, Mourinho’nun Fenerbahçe’si karşısında tarihi zafer kazandı. Fenerbahçe ise şampiyonluk yarışında çok ağır yara aldı. Hem 3 pundan oldu, hem de ikinci derbi hezimeti yaşadı. Taa Sivas’tan ‘sevinç çığlıkları’ yükseldi.
Bir yandan keyifli bir maç izlerken diğer yandan, dün Kasımpaşa’yı yenemeyen Şenol Güneş’in maç sonunda söylediği ‘Düştüğümüz kuyu sandığımız kadar derin değil ama tutunmaya çalıştığımız ip kısa’ cümlesini anlamaya çalışmakla meşgulüm.