(The Turkish Post) – Çıkar çatışmalarının tarihi derinlikleri çok eskidir. Kutsal metin ve kaynaklarda hep anlatılır. Yazılı metinler, gerek Doğu’da, gerekse Batı’da yazılır çizilir. Fiillerin failleri, bazen sistemin bozukluğundan, aracıların şerrinden, topyekûn ahlakın çöküşünden, bazen de kendilerine göre din anlayışının hükümlerinden çıkar sağlarlar. Marks’ın ‘din afyondur’ tabiri bundandır. Faydası ve zararı kullanıcıya göredir. Cahilin elinde olursa, din felakettir.
Farabi, “Tanrı; kullarının isteksiz olduğu hiç bir şeyi önermez” derken, hür irade ve aklın önemini vurgular. Fail, fayda ve kazanç değişimine göre fillerinde tercihleri yaptığında, mesuliyeti kendine aittir. Tercihlerinin sonucu rezil de olur, vezir de…
Statü değişimi, kimilerini ahlaklı, kimilerini de ahlaksız yapar. Yanlışları ile yüzleşerek hakikate yürümek de var, yanlışlarında ısrar ederek, çıkar için yüzsüzleşmek de var. Rahmetli Osman Bölükbaşı’yı ziyaretimizde bize söylediği önemli bir söz vardı. Sorumlular ahlaklı olmalıdır, ahlaksızlardan hane yöneticiliği bile olamaz demişti. Kimse sınanmadığı günahların masumu değildir. Suretlerin arkasına sığınanlara, imkan verildiğinde, adaletsizliklerini ve ahlaksızlıklarını görmek mümkün oluyor. Tercihler, makamlar, açlıklar, tokluklar, konforlar, güç, sınırsız yetkililer, kıble, rehber değişikliği, insanlık sınanınca belli oluyor. Sınavları çetindir hastalıklı idareci ve yöneticilerin.
Modern toplumlarda, ülkelerde sorumluluk sahiplerinin, sorumlu olduğu alanlarda insanlık yararına, ülke yararına, temiz aklın, hür iradesi ile sorumluluğu taşıması gerekir. Ahlak, üzerinde taşıyacağı yükün taşınmasında, aracıya, ideolojiye, kimliğe, inanca göre hareket ederse taraf olur. Ahlak, maksadı için doğru olanı yapar, tercih eder. Elbette faydalandığı alanlar olur ancak taraflılık, adaletin, hakikatin, iyiliğin, vicdanın, merhametin yoludur. Tanrı, insanoğluna hiç bir mantıksız şey önermez.
Rahmetli Erol Güngör “Tanrı kullarını sıkıntıya sokacak hiç bir yasa ihdas etmez” derdi. Tanrı adına sıkıntılı yasa ihdas edenler, aracılar, bağnaz cahillerdir. Aklını ranta, çıkara, ahlaksızlığa, güce kiraya verenlerin ülkeye faydası olmaz. Kendi çıkarlarının düşkünleri, kutsallıkları örtü yaparlar. Dilleri ile kalpleri farklıdır. Çıkmaz sokaklar, belirsizlikler, otoriterlik, adaletsizlikler, bunların geçim kaynağıdır. Bunlardan kurtulmanın yolu meşruiyetin, akılla ve bilimle, adaletle kullanılmasıdır. Meşruiyetin ölçüsü ve ölçütü nedir? Egemenliğin kullanış biçimleri, sınırları, bireyin temel hakları, özgürlükleri, bürokrasinin işleyiş ve geleceğinde, liyakat, etik ve yasallık önemlidir. Failler bunlara uyarken yasalara da uymalıdır.
Sokrates’in adaletsiz olsalar da, yasalara ihanet edemem tavrı, Kant’ın sorumlularda ödev anlayışı, Peygamberimizin ahlakı, dosdoğru olunuz öğüdü, idarecilere örnek değil mi? İşleyişi düzgün olan kurumlarda, yöneticilerin önemi bundandır. Güç, idare, iktidar, yandaşlara ahlaksızca, yasal ve etik olmayan güç kullanımıyla himaye dağıtım teşkilatı değildir. Ülke kaynakları, hiyerarşik soygun yerleri hiç değildir. Sorumlular, sorun yaratmaz, sorun çözer. Sorumsuzluk ortada iken, canların tedbirsizlik haliyle yok olmasına sebep olan, seyirci kalan, devlet gücünü adaletsizce kullananlardan sorun çözme beklenir mi?
Uluslararası gözlemcilerin ve yargının kararı ile suçları sabitlenmiş teröristbaşından medet ummaları kimlerin barışını sağlayacaktır? Katillerden medet uman irade yoksunlarının, sömürü devletlerinin taşeronlarının, felaketini, namuslulardan çıkarmak kirliliktir, ezikliktir, kirli sır ilişkilerdir, ahlaksızlıktır.
Ülke tabiatın verdiği ‘sis’le değil, zulümlerin adaletsizlikleri ile çürüdü. Seyredenler, merak edenler, risk almayanlar da suçludur. Bu adaletsizlere her yerde meşru isyan ahlakı ile karşı gelmeyenler de suçludur. Mesuliyet, ortak ilkelerde, merkezde, orta yolda buluşarak ayağa kalkmaktır. Kurtuluşu, kuruluşla ayağa kaldırmak namusluların görevidir.