(The Turkish Post) – KEMAL ALBAYRAK
Aşık Dündar,
“Adalet mülkin temeli,
Hak, hukuk kanun bilmeyen,
İdareyi sorgula,
Bu dünyayı baki sanan,
İdareyi sorgula” diyor.
Susmak, sorgulamayı getirmez. Yahya Kemal Beyatlı “Bizde devlet, uslu bendeler ister” derdi. Burdan anlaşılıyor ki sorgulayanların başı hep derde girmiş. Hele ki gücü elinde bulunduranlarda vicdan, merhamet, adalet yoksa, vay sorgulayanların haline.
Siyasi değişimler, maalesef halkın düzeninde değişikliğe yol açmamaktadır. Sebebi siyasi mücadele, toplumsal sorunları çözmek için değil, iktidarı ele geçirmek ve orda kalmak, şahsi çıkar, servet devletten gelir, çalma sırası bizde anlayışı için yapılıyor. Beşeri ilişkilerde toplum yararına olan, tercih edilmiyor. Bundan dolayı da siyasetçilerin statü değişikliği, dünle bugünkü çelişkileri, kişisel dönüşümleri, toplumda ciddi güvensizliğe yol açsa da, taraftarlara, sahnenin içindeki, iknalar anlatılıyor, ancak sahnenin dışındaki gelişmeleri toplum sorgulamayınca, bilmiyor.
Bugün baktığımızda öyle işler oluyor ki, devleti ele geçiren siyaset, kendi statülerini korumak ve devamı için, devlet imkanlarını kontrolsuz kullandığı gibi, karşısındakilere de, kim olursa olsun, gücünü ve kirliliklerini, tuzak aracı olarak kullanıyor. Kin, nefret üretiyor.
Aydın, düşünür, gazeteci, susmayan cesurların, sorgulayanların başına gelen sıkıntıların sebebi bu. Kirli düzenin, sömürünün karşısında kim varsa, mahallesi önemli değil, sıkıntıyı bunlar yaşıyor. Bugün böyle de, dün böyle değil miydi? Bilge’ye, genç soruyor “Bugün günlerde ne?” Bilge, “Salı” diyor. Genç “Hayır, Çarşamba” demesine rağmen, Bilge, “Salı” diyor ve cevabı ilginç: “Dünle bugün arasında ne fark var. İyi yönde ne değişiklik var ki! Salı’nın Çarşamba’dan farkı var mı?”
AKTÖRLER DEĞİŞSE DE REJİM AYNI
Evet kirli rejimin aktörleri değişse de, aynı kirlilikler devam ediyor. Kirli rejimler, imtiyaz ister, köleler ister, tekelindeki sermayeyi tutmak ister. Alın teri ile kazanılmış sermayeleri, haram yollarla kendilerine katmak ister, keyfiliklerle mala çökmek ister. Sürgüne, toprağa, zindana atmak ister. Şatafatı ve konforu kendilerine, sefaleti millete yaşatırlar. Bu düzene kim çomak sokarsa, sorgulayıp susmazsa, adları ne olursa olsun, başları dertten kurtulmaz. Halk da gücün ve kirli rejimin, algıların, uydurulmuş hikayelerin etkisinde kalır.
Bugün öyle değil mi? Kumpaslar, yalancı tanıklar, sahte, uydurulmuş deliller, pek çok susmayanların hayatlarını karartmadı mı? Algılarla, basını, sivil kuruluşlarını, yargıyı, kurumları tekelleştiren ve güce bağlı hale getiren iktidar, soygun düzenine sahip olmasa, böyle olur muydu? Sıkıntı yasallıktan çok, güce tapınmaktan dolayıdır.
MEŞRU İSYAN AHLAKIYLA MÜCADELE…
Modern sistemlerde yasallık ve kural önemlidir. Bir ülke ya ilimle, ya zulümle yönetilir. Zulümü tercih edenler, kirli rejimin bekçileri ve susanlardır. Yasallık mı, güce itaat mı her kurumun aktörlerinde görmek mümkün. Yasal mı, saray mı? Kirli rejimler, aklı hür, vicdanı hür nesiller istemezler. Her türlü kutsallar, bunlar için kirliliğin örtüsüdür. Hangi kuruluş, inanç, ideoloji, siyaset olursa olsun, bireyin hak ve özgürlüklerini yok edip kısıtlıyorsa, onlarla, meşru isyan ahlakıyla mücadele önemlidir.
Hasan Ali Yücel “hak ve vazife” kavramını anlatırken, “Hak, kendini yaşatmaktır, asıl önemli olan vazife ise ötekini yaşatmaktır. Doğayı, canlıyı, mekanları, insanı, çevreyi yaşatmak erdemdir, insanlığın ölçüsüdür” diyor. “Topyekün uydurma delillerle yok ediniz” demiyor. Her şey ışıkla görünür. İnsan da aydınlanma ile düşünür, sorgular. Karanlıkla, karartmayla görünmez. Skandalları kapatmakla sorunlar çözülmez. Uyanmak ve sorgulamak gereklidir, vazifedir. Yılmamak, hakikatin yanında olmak gerekir. Mahallecilik, ayrımcılığa hizmet eder. Çatışmaya, kutuplaşmaya hizmet eder.
Shakespeare “Dünya bir sahnedir, oyuncular değişik rol alırlar. Mazlum, zalim, bazen de zalim, mazlum rolünü alabiliyor” diyor.
Başarı, yolun sonuna varmak değildir, hakikatin, ahlakın, dürüstlüğün, aklın, bilimin, adaletin yolunda olanlara destek ve mücadele etmektir.
Siyasette cemaatleşme köleliktir.