(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Güncel bir soru; Kulüp takımlarının tavrı, taraftar gruplarının duruşu sandığa yansır mı?
İktidarlar her başarıyı ‘PR’ için kullanır. Özellikle de uluslararası düzeyde kazanılan zaferlere siyasi aktörler ilgisiz kalmaz, kalamaz. Milli Takım’ın galibiyetleri sonrası, daha oyuncular terli formalarını üzerinden çıkarmadan hoca ve futbolcularla yapılan tebrik konuşmalarını hatırlayın. Ve kritik maçlarda tribünde arz-ı endam etmelerini de… Telefon görüşmeleri kesmez, ardından ‘kabuller’ gelir ve birlikte çekilen fotoğraflar…
Peki yenilgide ne olur? Zaferin sahibi çoktur da mağlubiyet yetimdir, öksüzdür. Ne arayanı olur ne de soranı… İktidarlar uluslararası başarıları icraatları arasında sayar. Sadece Türkiye’ye özgü de değildir bütün dünyada benzer manzaralar yaşanır. Arjantin’de askeri cuntanın 1978 dünya kupasını uluslararası meşruiyetine siyasi malzeme yaptığını futbolla ilgilenenler bilir. ‘Futbol asla futbol değildir’.
Son dönemde Türk futbolunda yaşanan krizler ve tartışmalar acaba 31 Mart seçimlerine yansır mı? Suudi Arabistan’da oynanamayan süper kupa fiyaskosu, ligin kaderini etkileyen hakem hataları, Türkiye Futbol Federasyonu’nun pasif tutumu ve Trabzon’daki maçta yaşanan saha ve tribün olayları… Takım taraftarı bu olaylara karşı siyasi tavır geliştirir mi?
Mevzuata göre Türkiye Futbol Federasyonu siyasetten bağımsız özerk bir kuruluştur. Tabii kâğıt üzerinde. Gerçekte iktidarların gölgesi altında yaşarlar ve kararlarını siyasetten bağımsız veremezler. Federasyona kimin başkan olacağını Ankara belirler. Seçim göstermeliktir. Bu bir Türkiye gerçeği. Herkes de farkındadır. Yukarıdaki sorular TFF’nin ‘özerkliği parantezinde’ değerlendirilemez.
‘Siyaset özerk bir yapının yönetimine ne karışır’ diyebilsek keşke. ‘Anayasa var, yasa var, mevzuat var’ gibi sağlam gerekçeler sıralayabilmeyi çok isterdim.
2004 yerel seçimlerinde bugün unutulan ilginç bir olay yaşandı. Seçim sürecinde oynanan yine bir Trabzon-Fenerbahçe maçı… Fenerbahçe tartışmalı hakem kararlarıyla Trabzon’u yendi. O zaman VAR yok. Türkiye ‘O pozisyon ofsayt mı, hakemin kararları doğru muydu?’ diye günlerce tartıştı. Maçı alan Üsküdar’ı geçse de tartışma bitmedi. O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ‘hakemin kararları doğruydu’ diye kanaatini kamuoyuyla paylaştı.
Ve Trabzon’da büyük tepki doğdu. Bu olayı CHP adayı Volkan Caniklioğlu kampanyasında iyi kullandı, ‘Türkiye’de borda mavi, Trabzon’da Volkan abi’ sloganını propagandasının merkezine oturttu. Türkiye’de AK Parti rüzgarının fırtına gibi estiği yıllardı. Canikoğlu seçimleri kıl payı, 372 oy farkıyla kazandı. Erdoğan’ın en çok üzüldüğü seçim çevresi Trabzon oldu. Erdoğan seçim gecesi annesini arayarak ‘Anneciğim Trabzon’u kaybediyoruz’ dedi ve bu cümle haber başlıklarını süsledi.
Erdoğan bu olaydan dili yandığı için sonraki yıllarda fanatik Fenerbahçe taraftarı olmasına rağmen futbol konusunda ihtiyatlı davrandı. Tıpkı bugün olduğu gibi… Trabzon’da Fenerbahçe maçından sonra yaşanan olaylardan sonra Türkiye yıkılıyor. Erdoğan’dan ‘tık’ yok. AK Parti sözcüleri de ‘ortaya karışık’ türünden suya sabuna dokunmayan açıklamalar yaptı. Federasyon Başkanı Mehmet Büyükekşi bile ağzını doldurarak konuşamadı. ‘Yeteeer’ diye bağıramadı.
Belli ki yukarılardan gelen bir karar var. Federasyon maçın üzerinden günler geçmesine rağmen olaya karışan oyuncuların PFDK’ya sevkini bile yapamadı. İki kulüp başkanını sevkle yetindi. Tam ‘yukarı tükürsen bıyık, aşağıya tükürsen sakal’ durumu. Karşıya da tüküremiyor. Her karar taraftarın tepkisini çekecek. Herkesi memnun edecek bir karar mümkün değil. TFF olayın soğumasını beklemekten yana. Tek nedeni ‘seçim’.
Geçmiş yıllarda Fenerbahçe yönetimi, Galatasaraylı olan Başbakan Mesut Yılmaz’a fena takmıştı. Bir maç sırasında tribünde boydan boya açtığı ‘Sandıkta görüşürüz Mesut Bey’ pankartı gözümün önünden gitmez. Mesele Trabzon gibi lokal olmadığı, ülke geneli söz konusu olduğundan sandıkta nasıl görüşüldü, taraftar seçime ne etki yaptı, kestirmek zor.
Futbol kulüplerinden aktif politikaya transfer yok denecek kadar az. Galatasaray’da üst düzey yöneticilik yapan Adnan Polat 1999 yerel seçimlerinde CHP’den İstanbul Belediye Başkanı adayı oldu, fakat seçilemedi. Yine Galatasaray yöneticisi Ateş Ünal Erzen siyasete girdi, CHP’den Bakırköy Belediye Başkanı seçildi. Hakem Yusuf Namoğlu ise ANAP’tan hem Beşiktaş belediye başkanlığı hem de milletvekilliği yaptı. Anadolu’da başka örnekler bulmam mümkün. Futbol yöneticiliğinden politikaya geçiş oldukça sınırlı…
Son yaşanan olaylar, Trabzon ve Fenerbahçe taraftarının siyasi tercihleri üzerinde etkili olacağını düşünüyorum. 2002 olayından ders çıkaran AK Parti’nin Trabzon adayı bunun farkında ki, tavrını çok keskin koydu. Partisinden de bir itiraz gelmedi. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ise durmadan örtülü siyasi mesajlar vermekte.
Sporun da futbolun da 31 Mart’ı var…