(The Turkish Post) – ASLI GÜNEY
Türkiye’de yaşanan vakaları takip etmemekle ilgili bir kararım vardı. Yıllar önce kendi kendime söz vermiştim. Bir hışımla kızıp çekip gitmiştim. Yıllar içerisinde de kendime verdiğim sözü tuttum. Türkiye’de siyasi olaylar başta olmak üzere hiçbir etkileşime dâhil olmadım. Hatta bulunduğum ülkedeki Türk toplantılarına bile çağrılmama rağmen gitmedim. Sadece vize işlemlerim için gittiğim büyükelçilik personelleri ile temas kurdum. O görevlilerden de her zaman memnun ayrıldım. Onların orada vazifelerini yapmak için var gücüyle çalıştıklarına şahit oldum hep. Burada anlatmak istediğim oradaki görevliler değil elbette. Geçtiğimiz hafta yine pasaport işlemi için Türk makamlarının kapısını çaldım. Bu defa farklı bir süreçle karşılaştım.
Görevliler eskiden siyasi konuları konuşmaktan hep imtina ederlerdi. Ancak bu kez farklı oldu. Daha önceden tanıdığım bir görevlinin hedefinde şüphesiz eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vardı. Soylu tam 5 yıl gibi uzun bir süre ülkenin güvenliğinden sorumluydu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, onu o göreve layık görmüştü. Biz Soylu görevden alınıp yerine, Ali Yerlikaya gelene kadar İçişleri Bakanlığı’ndaki enkazdan haberdar değildik. Yerlikaya göreve başlar başlamaz emniyet camiası yeni bir hava yakaladı. Türkiye’nin her bir noktasında operasyonlar birbirini izledi. Uyuşturucu çetelerinden organize suç gruplarına kadar binlerce şüpheli adalete teslim edildi. Ancak beni ve buradaki görevlileri meraklandıran tek bir konu var. Yerlikaya, döneminde uluslararası polis teşkilatı Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan onlarca sanık yakalanmıştı. Hatta bunlara vatandaşlık bile verilmişti. Ne karşılığında verildiği, Soylu’nun ve ekibinin bunlardan habersiz olması mümkün olabilir miydi? Tabii ki kocaman bir hayır. Hukukta bir ifade var. Müddei iddiasını ispatlamakla mükelleftir diye. Soylu, kendi döneminde yüzlerce kişiyi “hain, terörist, yalancı” olmakla itham etti. Ancak hiçbirini ispatlama imkanı olmadı. Ne var ki Bakan Yerlikaya, Soylu döneminde yaşanan onlarca usulsüz vakayı ortaya çıkardı. Ancak Soylu’dan hiçbir cevap yok. Neden acaba? Susmak, acaba suçu ya da iddiayı ikrar anlamı taşır mı? Yoksa edebinden mi sessiz kalmayı tercih ediyor? Bunu anlamak tabii ki zor.
Gelelim şimdi herkesin merak ettiği olaylara. Diyorum ya, Türkiye’deki vakaları takip etmiyordum. Ancak son dönemin parlayan bazı gazetecileri var. Uzaktan da olsa haberlerini ve yazılarını okuma ihtiyacı duyuyorum. Murat Ağırel, Timur Soykan, Dinçer Gökçe ve Seyhan Avşar bu isimlerden bazıları. Gazeteciliğin bu kadar zor olduğu dönemde, bu arkadaşları yaptıkları gayretten dolayı tebrik etmek gerekiyor. Özellikle Soykan ve Ağırel, Soylu dönemine ait onlarca usulsüz işlemi belgeleri ile ortaya koydular. Ancak hiçbir savcı bu ihbar kabul edip hareket etmedi. Takip ettiğim bu benim. Acaba savcılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan işaret mi bekliyor? Bir hukukçu olarak söylemem gerekiyor. İddiaları savcılar araştırmakla görevliler. Suspus olmak için değil.
Şimdi gelelim asıl meseleye. Geçtiğimiz günlerde internette gezinti yaparken yine karşıma bir haber çıktı. Soylu ve eski Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile ilgili. Halil Falyalı cinayeti davasında mahkemede ifade veren ve yargılama sonrasında beraat eden Faysal Söylemez, son duruşmada eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Hüsnü Falyalı’dan para aldığını iddia etti. Ve Soylu’ya ağır suçlamalar yöneltti. Kardeşi Mustafa Söylemez ile ilgili araştırma yaptığı için Soylu’nun talimatıyla dosyaya dahil edildiğini iddia eden sanık Söylemez, “Bu durum birilerini rahatsız etti, o dönemdeki polislerin en tepesindeki Soylu, bu durumdan rahatsız olduğu ve kendisinin saklamak istediği şeyler olduğu için emir ve talimat vererek beni gözaltına aldırdı. Beni gözaltına aldırma talimatını veren Soylu, Hüsnü Falyalı’dan milyon dolar almıştır. Parayı Hüsnü Falyalı’dan alıp Soylu’ya getiren kurye kişi eski Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’dır. Bunu ben dahil herkes biliyor” iddiasında bulunuyor.
Alın size bir iddia. Burada savcılara soruşturma için kapı aralanmamış mı? Daha ne desin adam. En azından Soylu ve Yılmaz bilgisine başvurulmak için davet edilmeli değil mi? Ancak herkes dediğim gibi taşın altına elini koymak istemiyor. Herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan talimat bekliyor adeta. Açık söyleyeyim, Erdoğan Soylu ile ilgili bir işlem yapılsa kesinlikle rahatsız olmaz. En azından kendi vekilinin aklanmasından memnun olur. Ya da İçişleri Bakanı Yerlikaya, müfettiş görevlendirip Servet Yılmaz’ın bilgisine başvurmalı. Benden söylemesi.
Her şaibe ve iddia, siyasi iktidarın hanesine eksi not olarak yazılıyor. Her ne kadar yakın dönemde yerel seçim haricinde siyasi bir seçim gözükmese de. Şayet Türkiye’den binlerce kilometre ötede bile insanla Soylu ve yaptıklarını konuşuyorsa, Türkiye’nin sokaklarını siz düşünün!