(The Turkish Post) – ASLI GÜNEY
Türkiye’de hukukun bağımsız olup olmadığı konusunda ciddi tartışmalar sürüyor. İktidar kanadının araştırmalarını izlediğinizde, “dünyanın en bağımsız yargısının Türkiye’de” olduğunu işitiyorsunuz.
Bağımsız araştırma şirketlerinin yargıyla ilgili yaptıkları araştırmaları dikkatli okuduğunuzda ise yargıya güvenin yüzde 20 seviyesinde olduğunu görüyorsunuz.
Anlaşılan siyasi iktidar ve ortaklarının ne dediklerinin Avrupa Parlamentosu’nda bir karşılıkları yok. Çünkü AİHM ve AP koridorlarını arşınladığınızda Türkiye’ye yönelik ciddi bir tepki var. Bunun bir sebebi de AİHM’nin önünde Türkiye ile ilgili bekleyen binlerce dosyanın yanı sıra, verilen kararların uygulanmıyor olması da ayrı bir garabet.
Maalesef Türkiye bir türlü karar veremiyor.
Ya Avrupa’da yoluna devam edeceksin, ya da kendine yeni bir yön belirleyeceksin. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerine bakıldığında Avrupa, Türkiye için stratejik bir ortak niteliğinde. Ancak Avrupa ile devam ederken, hukukun da aynı oranda uygulanabilir olması gerekiyor.
Türk makamları açısından bakıldığında, Avrupa’da lehte bir karar çıktığında havalara uçuluyor, ancak aksi bir durumda ise “Yok hükmünde” deyip kararı kabul etmiyoruz. Avrupa da olaylara bu açıdan bakıyor.
Türkiye ile ilgili bir karar önüne geldiğinde de emsal kararları dikkate alarak, onaylayıp Türkiye’ye gönderiyor. Fakat AİHM ve benzeri mahkemelerin verdiği kararların da içtihatta bir karşılığı olmuyor maalesef. Ya da uzaktan ben öyle görüyorum.
KAVALA, DEMİRTAŞ, ATALAY…
Diyorum ya, AİHM Türkiye’de tutuklu bulunan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere bazı kişilerin tahliyesi yönünde karar verdi. Hatta Türkiye maddi olarak tazminata mahkum edildi.
Ne var ki karar bir türlü hayata geçirilmiyor. AİHM kararlarına rağmen Kavala ve Demirtaş’ın tutukluğu devam ediyor. Hatta Osman Kavala’nın tahliye olmamasına tepki olarak AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, cezaevine giderek Gezi Parkı kapsamında tutuklu bulunan bazı kişileri ziyaret etti. Sayın Türkeş’i tebrik ediyorum. Bazı siyasilerin ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin sessiz kaldığı bir dönemde, bu ziyareti yapması da büyük bir destek olarak ön plana çıkıyor.
Ancak Türkeş’in ziyaretinin ardından bazı MHP yöneticileri, Kavala ve Can Atalay gibi isimleri “terörist ve hain” ilan ettiler. Tuğrul Türkeş’e ateş püskürdüler. Ne var ki karşılarında güçlü bir figür var. Babasının kurucusu olduğu partide siyaset yapan bazı isimlerin kendisini hedef alması da ayrı bir garabet.
MHP, CAN ATALAY’IN TAHLİYESİNE KARŞI
İşte asıl skandal da artık burada başlıyor.
Türk makamları hadi AİHM’i tanımıyor, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin ‘hak ihlali’ yönündeki kararını bile dikkate alınmıyor.
AYM’nin söz konusu kararının ardından MHP’li bazı isimler bu kez de Yüce Mahkeme’yi hedef aldı. Acilen kapatılması gerektiğini istediler. Aslında sadece AYM değil, bütün kurumların şartelleri kapatılsın! O zaman MHP’li bazı siyasiler umarım rahat bir uyku uyur. Bir ülkede birini “terörist, hain, casus” ilan etmek nasıl kolay olabilir. İddia makamı hani bir iddianame hazırlamış, ancak mahkemeler yargılama aşamasında, hukuka uygun bir kararı nihayet ortaya koymuş.
Buna rağmen Hatay Milletvekili ve Avukat Can Atalay’ın tahliye edilmemesi kabul edilemez.
Yerel Mahkeme, AYM’nin kararını uygulamak zorunda. Bunun yoruma açık bir yanı yok. AYM, tutukluluğunun ‘hukuki bir dayanağının’ olmadığını, söz konusu durumun ‘alıkoyma’ olduğunu açıkladı. Bir milletvekili cezaevinde tutulamayacağına göre; İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de derhal tahliye kararını vermeli. Ayrıca hukuki olarak tutukluluk halinde adli tatil prosödürü uygulanamaz. Mahkemenin bu yönde karar alması için adli tatilin bitmesinin beklenmesine de gerek yok.
MECLİS’İN ÜZERİNDEKİ AYIP SON BULACAK MI?
Kaldı ki AK Parti’nin eski bakanları Bülent Arınç, Hüseyin Çelik ve Ertuğrul Günay gibi isimler, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a açıkça çağrıda bulundu. Can Atalay’ın tahliyesinin hukukun bir gereği olduğuna dikkat çekildi. Evet, Can Atalay’ın milletvekilliği nasıl düşürülmüşse, AYM kararından sonra yeniden iade edilmeli. Bu artık hukukun ve demokrasinin bir gereği.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir dönem siyasi yasaklı oldu. Bu sürecin en büyük mağdurlarından birisi kendisi ve yakın arkadaşları. Artık elini taşın altına koymalı. Yerel mahkemedeki birkaç yargıcın inadını kırarak, Meclis’in üzerindeki bu ayıba son vermeli.
Aylardan beri bulunduğum ülkede kafa çatlatıyorum. AK Parti’nin ana ortağı MHP, hukuka, demokrasiye ve özgürlüğe neden bu kadar kapalı. Hadi AİHM’nin kararlarını dışardan bir müdahale olarak görüyorsunuz, AYM’nin verdiği özgürlükçü bir karara neden ses çıkarıyorsunuz. Kaldı ki, Can Atalay gibi insan hakları aktivisti bir hukukçunun tahliyesine neden rıza göstermiyorsunuz.
Yoksa MHP ve yöneticileri, demokrasi geldiğinde ellerindeki gücü kaybetmekten mi korkuyorlar? Bu baskıların ve siyasi söylemlerin başka bir izahatı olamaz. Umarım TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, bu siyasi söylemlere kulağını tıkar, Meclis’in üzerindeki kara bulutları dağıtır. Benim uzaktan aldığım izlenim, Kurtulmuş’un Can Atalay’ın hakkını iade edeceği yönünde.