ALP YALMAN
(The Turkish Post) – Sokağa çıksanız ve gördüğünüz her bir bireye “Hipokrat Yemini” ne diye sorsanız, her kafadan farklı bir açıklama gelir mutlaka. Ama toplumun ekseriyetle büyük çoğunluğu bunun tıp fakültesini bitiren her doktor adayının ettiği yemin olduğunu bilir. Bu yeminin, Antik Çağ’da yaşamış ve Batı tıbbının kurucusu olduğu kabul edilen Hipokrat tarafından yazıldığı kabul edilir. Hipokrat Yemini’nde beni ilgilendiren en vurucu cümle, “Yeteneğim ve hâkimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla kimseye zarar vermeyeceğim.” ile başlayan bölümdür. Bu kısmı okuduğumda aklıma hep iki duayen doktor gelir. Bunlardan birisi 28.Dönem CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, diğeri de Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim görevlisi Prof. Dr. Şükrü Hatun’dur. İki tıp doktorunun da Hipokrat yemine ne kadar sadık olduklarına her gün yeniden şahit oluyoruz.
TBMM’NDE BİNLERCE ÇOCUĞUN SESİ OLDU
Belki yazıyı okuyanlar, Prof. Dr. Hatun ile Pala’nın reklamı olduğunu sanacak. Ancak ilerleyen cümlelerde bu iki duayen isminde bu, cümlelerden daha fazlasını hak ettiğini düşünecek. Çünkü iki ismin de kimsenin parlatmasına ihtiyaçları yok. Pala, özellikle salgın dönemindeki açıklamaları ve cesur yorumları ile o dönemde zihinlerde yer aldı. Ettiği yemine sadık kalarak, sadece doğruları söyleme ihtiyacı hissetti. Bundan dolayı da toplum nezdinde ciddi itibar elde etti. Bugün CHP sıralarında milletvekili olarak görev yapsa da, mesleğinden hiçbir zaman kopmadı. Kopacak gibi de durmuyor. Geçtiğimiz günlerde bunu TBMM kürsüsünde bir kez daha gösterdi. On binlerce ailenin yardım beklediği SMA, Tip 1 diyabet ve bazı kronik rahatsızlıklarla ilgili cesur açıklamalar yaptı. Hükümete sesledi. Kronik hastalığı olan çocuklar için sensör ve ilaçların SGK tarafından ödeme dışında tutulmasını istedi. Pala, bunları anlatırken diğer meslektaşları ise toplumun temel sorunlarından habersiz hala siyasi demeçlerde bulunuyordu. Hükümetin bu konudaki bütün girişimlerine de sonuna kadar destek olacağının altını çizdi. Belki de Meclis çatısı altında bulunan siyasilerin bazıları Tip 1 diyabet ve SMA gibi hastalıklardan habersiz olabilir. Ancak Pala, yine cesur bir çıkış yaparak, mağdurların sessiz çığlığını TBMM’ne taşıdı.
DİYABETLİ ÇOCUKLARIN YARDIM MELEĞİ
Gelelim sıradaki isme. Şükrü Hatun’u çok fazla anlatmaya gerek yok aslında. Türkiye’de Çocuk Endokrinolojisi denildiğinde ilk akla gelen isim. Şükrü Hatun, on binlerce Tip 1 Diyabetli çocuğun ve ailesinin adeta yardım meleği. Hatun hoca, sadece Koç Üniversitesi’nde ders vermekle yetinmiyor. Bir yandan yaklaşık 20 bin kronik rahatsızlığı bulunan diyabetli çocuklar için yeni doktorlar yetiştirirken, bir yandan da hasta çocukların yeniden hayata tutunması için mücadele veriyor. Bir bakıyorsunuz Koç Üniversitesi’ndeki odasında yeni hastalık teşhisi almış, minik bir bedene sarılarak, “Korkma ben ve yetiştirdiğim doktorlar yanında” mesajı veriyor. Bir yandan da sosyal medya üzerinde ailelerin imdadına yetişiyor. Çocukların eğitiminden beslenmesine, kullanacağı cihazlardan ailelerin hastalığı benimsemesine kadar pek çok konuda bilinç eğitimleri veriyor. Bazı doktorların para almadan yaptığı tavsiyeleri, Şükrü Hatun hoca sadece mesleğine olan saygısından ve yeminden dolayı yapıyor.
Şunu açıkça ifade etmekte fayda var. Özellikle son dönemde Türkiye’de Tip 1 diyabet rahatsızlıkları çok fazla artmış durumda. Ancak Şükrü Hatun ve Kayıhan Pala gibi duayen isimlerin gayretlerinden dolayı kabullenme süreci daha kolay işliyor. Bunun sebebi de tıp üstatlarının her yeni gelişmeyi ailelere sosyal medya üzerinden paylaşarak, onların erişmelerine kapı aralıyor. Bu açıdan Şükrü Hatun hocayı tebrik etmek gerekiyor. Yılmadan, yüksünmeden Tip 1 Diyabetli her bir çocuğun bedava sensör cihazına ulaşması için büyük bir emek veriyorlar. Siyasilerin bu çağrılara kulak tıkayacağı aşikar. Ancak buna rağmen ses yükseltmek bir cesaret istiyor. Bu açıdan Hatun hoca, son haftalarda sürekli köşe yazılarında, sosyal medya paylaşımlarında ve ekranlardaki açıklamalarında Tip 1 Diyabetli çocukların sessiz çığlıklarını haykırıyor 81 milyona. Belki evinde acısı olmayanlar, bu çığlıkların ne anlama geldiğini bilemez. Ancak alevlerin her gün yükseldiği, minik bedenlerin her bir saatte parmağına iğne batırıldığını gören anne ve babalar, iyi anlar Prof. Dr. Pala ve Hatun’u.
ÜLKEMİZDE 30 BİN ÇOCUK YARDIM BEKLİYOR
Hatun’un bi internet sitesinde kaleme aldığı bir yazısında, yaşanan travmayı ne güzel özetliyor: “Tip 1 diyabet, insülinin hormonunun dışardan iğne veya insülin pompası ile alınması gereken, hayat boyu süren bir sorundur. Ülkemizde 18 yaş altında 30 bin civarında tip 1 diyabetli çocuk yaşamaktadır. Uzun yıllardır kan şekeri ölçümü glukometre ismi ile bilinen aletlerle parmaktan bir damla kan alınarak ölçülmektedir. Ve bu ölçüm o andaki şeker düzeyini gösterir. Bu zahmetli bir yöntemdir. Örneğin gece uykuda çocuğun parmağını delmenin zorluğunu ve üzücülüğünü düşünün.”
Son cümle daha etmem gerekiyor. Bir yakınımın çocuğu da daha birkaç ay önce Tip 1 Diyabet tanısı aldı. O ana kadar bende başımı kuma gömmüş sokakta gezinip duruyordum. Gördüğüm manzara karşısında dünyam altüst oldu. Bu açıdan minik bedenlerin parmaklarını lütfen delmeyelim. Hatun ve Pala hocama kulak verip, her bir çocuğumuza aylık iki adet sensör hediye edelim. Kaldı ki, SGK’nın bütçesi buna yeter. Bu çocuklar hepimizin çocukları.
Lütfen diğer tabiplerimize de görevler düşüyor. Sizler de sesinizi yükseltin. Bunun siyasi bir görüşü yok. Bunu bilmek gerekiyor. Her bir emek, bir çocuğun parmağını delmenin acısını yaşamadan, güne güler bir yüzle başlaması anlamına geliyor.