(The Turkish Post) – SERHAT AKINCI
Osmanlı döneminde kervanlarla hacca gidilen bir dönemdir. Osmanlı devlet erkanından ve ordudaki paşalardan büyük bir grup da Mekke ve Medine’ye doğru yola çıkarlar.
Şair Nabi, kalbi ve gönlü Allah ve Rasulü (sav) için yanan bir hak aşığıdır. İstanbul’dan başlayan yolculuk Medine’ye doğru yaklaştıkça kafilede heyecan artmakta, bir şair yüreğinin tüm hasletlerine sahip olan Nabi’nin yüreği bir güvercin kalbi gibi heyecanla pır pır atmaktadır.
Yüreği Mecnun’un yüreğinden, Leyla’nın yüreğinden daha yangındır. O, Allah Rasulü’nü o kadar sevmektedir ki o tatlı dert onun dermanıdır. Başka bir şair sanki şu dizeleri Şair Nabi için söylemiştir.
Derman arardım derdime
Derdim bana derman imiş
Allah Resulü’nün (sav) sevgisi öyle bir dert ki dünyalık tüm dertleri unutturuyor, bu derdin dermanı öyle bir derman ki kabrin arkasında tüm müşkülleri hallediyor.
Şair Nabi bu duygularla meşbu, adeta aşkın delisi. Medine’ye bir konaklık mesafede kervanların konakladığı noktada edebinden iki büklüm sağa sola bakarken bir paşanın Medine’ye doğru ayaklarını uzatmış yatıyor olduğunu görür. Çok üzülür, ağlar.
Allah Rasulü’ne (sav) bu kadar yaklaşmışken -ki bir kulun dünyada yakalayabileceği en yüksek makam- bu rahatlık ve bu hal ona çok dokunur. Nabi ağlar ve dudaklarından şu mısralar dökülür:
“Sakın terk-i edepten kuy-u mahbub-u Hüdâdır bu
Nazargah-ı İlahi Makam-ı Mustafa’dır bu”
Gözyaşlarıyla ıslanan kağıdı büker ve yüreğinin üzerine yerleştirir.
Sabah erkenden kervan hareket eder. Varılacak yer Allah Rasulü’nün (sav) huzurudur. Yavaş, vakarlı ve emin adımlarla tevazu içinde Mescid-i Nebevi’ye yaklaşan kervan Menaha Vadisi’ne geldiği zaman minarelerden şu beytin haykırıldığını duyar:
“Sakın terk-i edepten kuy-u mahbub-u Hüdâdır bu
Nazargah-ı İlahi Makam-ı Mustafa’dır bu”
Nabi yüreğinden vurulmuşa döner. Zira, minareden müezzin efendinin haykırdığı bu beyit veya bu şiiri dün gece kendisi yazmış, kimseye göstermemiştir. Hayretler içerisinde gözyaşlarını Medine topraklarına akıtarak müezzin efendiyi bulur.
Bu beyiti nereden aldığını sorar. Müezzin efendi söylemek istemez. Çok ısrar eder yalvarır. Ve müezzin efendi şunları anlatır:
“Bugün sabaha doğru bir rüya gördüm. Rüyamda Allah Resulü (sav) ümmetimden sevdiğim biri beni ziyarete geliyor. Onu şu beyitle karşıla dedi.”
Bunu duyan Nabi’nin dizlerinin bağı çözülür, bayılacak hale gelir. “Ümmetimden sevdiğim biri mi dedi?” diyerek ağlar, Allah Rasulü’nün kabri şerifine koşar. Şükrünü O’na (sav) karşı olan hislerinden doğan ve oradan dudaklarına dökülen salavat ve dualarla eda eder.