(The Turkish Post) – Ekonomist Şeref Oğuz, Ekonomim gazetesindeki yazısında halkın cahilliği ile biatın, aç bırakılmasıyla da itaatin sağlandığını yazdı.
Oğuz yaşında, “İsviçre’yi örnek gösterip zenginleşmeyi özendirmek yerine, Somali’ye bakıp “halinize şükredin” nutukları atmaktır. Oysa kötü örnek kötü olmaz, ancak siyasetçi kurnazlığı seçer” ifadelerini kullandı.
Şeref Oğuz’un “Yoksulluğu gider, yoksunluğu azalt” başlıklı yazısı şöyle:
Yoksulluğu yok etme çabası, siyasetin en fazla dile getirdiği ancak nadiren başarabildikleridir. Sık başvurulan yöntem ise İsviçre’yi örnek gösterip zenginleşmeyi özendirmek yerine, Somali’ye bakıp “halinize şükredin” nutukları atmaktır. Oysa kötü örnek kötü olmaz, ancak siyasetçi kurnazlığı seçer.
Peki, bunun mantığı nedir? Bütün mutluluklar birbirine benzer… Oysa her mutsuzluğun kendine has öyküsü vardır. Aynı şey yoksulluk için de geçerli… Afrikalı bir yoksulu anlayabilirsiniz. Neticede “yoksuldur” veya temel ihtiyaçlarını karşılayacak imkânlardan asırlardır “yoksundur.”
CAHİL BIRAK BİAT ETSİN AÇ BIRAK İTAAT ETSİN
Hint fakirini de bilebilirsiniz. Kast sistemine bakıp, dededen fakirliğigörebilirsiniz. Amerikalı “homeless” yoksulu da anlarsınız. Zenginliğin taşrasına düşmüş, evsiz barksız, sistemin atıklarına muhtaçtır. Çin’deki yoksul, “günde 1 dolardan düşük” geliri tanımlar, bildik bir yoksulluk türüdür.
Türkiye’de yoksul olmayı da tanımlayabilirsin. Bu tanım zaten yapılmışsa toplumun yoksul kesimine kaynak aktarmak, orta direği güçlendirmek ve sosyal politikalar uygulayarak yoksulluğu azaltabilirsin. Ancak yoksulluğu gidermek yerine onu sürekli kendi yardımına muhtaç bırakmak niye?
İKİ SORU İKİ CEVAP / Yoksulluğa dair…
Sosyal devlete ne oldu?
Bugün “sosyal devlet” kurumlarını zayıflatan krizler yüzünden Avrupa, bu yeni tür yoksullukla yüzleşmeye başladı. Geleneksel yoksul, yoksunluğuyla ne yapacağını bilir. Zira hayatta kalma repertuarı geniştir ve yoksunlukla baş etme pratiği vardır. Bizdeki yoksunluk, daha geniş alanda…
Yeni yoksulluk dalgası mı?
Yeni yoksul, yoksunluğuyla ne yapacağını bilmez, bilemez. Zira pratiği yoktur. Elinde avucunda ne varsa kaybedip, “zengin”likten, “dibe” vurmuştur. Zengin uluslar dahil, dünyada yeni bir yoksulluk dalgası yükseliyor. Hatta şimdi yoksul ülke yerine; “kalıcı kopuş” kavramı hayli tartışılır hale geldi.
NOT
YARDIM EDİLMİŞ YOKSUL MU, GİDERİLMİŞ YOKSULLUK MU?
Aslında dilinden yoksulluğu düşürmeyene sorulması gereken temel soru budur; “sahi sen yoksulluğu ortadan kaldırmak mı istiyorsun yoksa mevcut yoksullara yardımı sürdürmeyi mi?” Bu, kritik zihin kırılmasına işaret eder. Zira yoksula ihtiyacı olan siyasetçi, yoksulluğun ortadan kaldırılmasını istemez.
Yoksula yardım ederek bir tür bağ kurar ve onun oyunu sürgit almak ister. Eğer yoksulluğunu giderirse, açlık, yoksunluk üzerinden seçmeniyle kurduğu bağ gevşeyecek ve ona bağımlılığı azalacak. Buna asla izin verilmez ve soğan, makarna, kömür yardımı(!) ile kendine muhtaç halde tutmak ister.
Dünya Bankası, yoksul ülkelere yardım programlarıyla ünlüdür. Yarım asır bu politikası netice vermemiş, hangi ülkeye ne kadar yardım yapılmışsa o ülkede yoksulluğun arttığı fark edilmiş. Peki, bu nasıl olmuş? Sosyologlar, antropologlar, siyaset bilimcileri araştırmış ve kritik sebebi bulmuş.
Dünya Bankası bu yardımları, halkının yoksulluğunu gidersin diye ülkenin muktedirine veriyordu. Muktedir de iktidar gücünü kullanarak DB’den gelen kaynağı, koltuğunu sağlamlaştırmaya, rakibini ezmeye kullanmış. Bunun neticesi yoksulluğu gidermediğinden ülkeler yardım oranında fakirleşmiş.
Burada dikkati çekmek istediğim husus şudur; bizim iktidarın dilinden yoksulluk kelimesi düşmez ama sürekli olarak “sosyal yardımlar” dillendirilir. Ancak yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir adım atılmadığı gibi, emekliyi dahi “sosyal atık” gibi görüp, sadaka boyutunda yardım yapıyorlar.