(The Turkish Post) – SAFA KAR
Trabzon seriye bağladı, önce beraberlikleri şimdi de yenilgileri… 3 haftadır adeta ‘sefilleri’ oynuyor. Ne oyun var, ne de skor. Ne futbolcular da ruh var ne de kenar yönetiminde teknik taktik. Başkan ise hâlâ ‘masal’ anlatmakla meşgul. Yıllardır futbol maçlarını izlerim, Trabzonspor’u hiç bu kadar ezik ve aciz görmemiştim.
12 yeni transfer ve şampiyonluk parolasıyla sezona başlayan Trabzon küme düşme riskiyle karşı karşıya. Şampiyonluk yarışına çoktan havlu attı. Şimdi ligde tutunmak için mücadele etmek ve puanlar kazanmak zorunda. Rize tribünlerinden yükselen ‘Trabzon kümeye’ sloganları karşısında Trabzon taraftarı acaba neler hissetti?
Ekranın başına ‘kötü gidişata dur denileceği’ beklentisiyle oturdum. Ne de olsa Karadeniz derbisiydi. İki takım arasındaki rekabet çok sert adeta ‘düşman kardeşler’ gibi. 10 kişi kalan Göztepe’ye yenilmiş, kendi sahasında Fenerbahçe’ye mağlup olmuş bir takım düştüğü yerden kalkmak için ‘yeter’ demez mi? Demedi, ilk yarım saat oynadı, sonra yattı.
Visca’nın attığı golden ziyade ‘atamadığı golün’ haber değeri vardı. Bir futbolcu 5 metreden topu nasıl dışarı vurabilir? Visca gibi bir tecrübenin kolay yerine zoru seçmesine akıl sır erdirmek mümkün değil. Ligin sonları olsaydı, insanın zihnine türlü senaryolar üşüşürdü. Şanssızlık demek de istemiyorum. Kafa başka yerde olmalı. Yoksa ‘ayaklar’ bu kadar ihanet edemez. Visca daha zor pozisyonda golü attı.Sanki maç bitmiş gibi Trabzon topu Rize’ye verdi. 3-5 nöbetine giden asker gibi sahada isteksiz, yorgun bir takım vardı. Sanki ‘futbol oynamaları’ mecburi imiş gibi. Bırakın aldığın paranın hakkını vermek, futbolcu dediğin çıkar onuru için oynar. Mücadele eder, formasını terletir, canını dişine takar… skoru alır alamaz o başka.
Trabzon’un futbolcuları golden sonra sahada oyuncu değil ‘seyirci’ gibiydi. Rize’nin atacağı golleri izlemek için sahadalardı sanki. 2 dakika uzatılan ilk yarının 55. dakikasında beraberlik golü geldi. 2 dakika 10 dakikaya nasıl çıkar? Çıkar burası Türkiye. Rizespor’un attığı golün VAR incelemesi dakikalar sürdü. Yarı otomatik ofsayt sistemi olmasaydı, yarım saati bulurdu. Neticede ofsayt gerekçesiyle gol iptal edildi. Herhalde ‘kıl payı’ olmalı. Ekrandan süzebilmek mümkün değildi.
Ama Rize ilk yarıda beraberliği yakalamayı kafasına koymuştu. Trabzon da soyunma odasına üstün gitmemek için kararlıydı. Hakemin düdüğü ağzında, devreyi bitirmek üzereyken, ceza sahasına gelen topu Trabzon defansı uygun pozisyondaki Hadziahmetoviç’e çıkardı. Yanındaki Trabzonlu futbolcular da ‘Bakalım topa nasıl vuracak?’ diye seyre daldı. Hadziahmetoviç’e de golü atmak kaldı.
İkinci yarı galibiyet için oynayan Rize vardı. Trabzon ise rakibin işini kolaylaştırmak için her şeyi yaptı. Bordo Mavili takımın ‘gol atmak’ veya ‘galip gelmek’ diye bir düşüncesi yoktu. Rize oyunun üstünlüğünü ele almakla kalmadı. Galibiyet golünü de buldu. Takımı için asist yapamayan Draguş, kornere çıkmak üzere olan topa hızla koştu ve Rizeli oyunculara harika top çıkardı. Golü atmak da zor olmadı.
Karadeniz derbisinde Rize, 3-1 ile hak ettiği bir galibiyet aldı. Trabzon ise sadece yenilmedi, ‘sefilleri oynadı’. Taraftarın umutlarını tüketti, kalbini kırdı. Kenarda Şenol Güneş diye bir hoca var mıydı? Evet görüntüde vardı. Sözde vardı. Ama gerçekte yoktu. ‘Enkaz devraldığı’ söylenebilir. Haftalar geçti, Şenol Güneş gibi bir futbol adamı o enkazdan pekala ‘yarım takım’ çıkarabilirdi. Mücadele ve ruh aşılayabilirdi. ‘Futbolcuların öz güveni yok’ demez, onlara öz güven yüklerdi.
Futbolda dün yoktur, geçmiş hükümsüzdür. Yalnızca arşiv değeri vardı. Aslolan bugündür. Şenol Güneş’in dünü, Trabzon’un geçmişi çok parlak olabilir, fakat bugün ‘eski hallerinden eser’ ara ki bulasın. 3 yıl önce şampiyon olan bir takım bu hallere düşmemeliydi. Bu kadar derin dibi görmemeliydi. Düşüşün bile bir tabanı var. Yazık ki ne yazık…