(The Turkish Post) – SAFA KAR
Milli Takım dağlar, tepeler, okyanuslar aştı, geldi derede boğuldu. Sezai Karakoç, “Çatlayıncaya kadar koşan at, su birikintisinde aksini gördü, ürktü ve kaçtı” der. Deplasmanda İzlanda gibi zorlu rakibi yen, liderlik için yarıştığın Galler’e geçit verme, git grubun sonuncusuna yenil!
Adı şaşaalı ama kendisi küçük Karadağ, puan dışında hiçbir iddiası bulunmamasına rağmen sahaya kazanmak için çıktı ve Türkiye’yi 3-1 yendi. Beraberlik de işimize yarayabilirdi. Hiçbir başarı mazeretin yerini tutmaz. Başarısızlık da öyle…
Yok yağmurmuş, çamurmuş saha futbol oynamak için uygun değilmiş, ağırlaşmış zemin aleyhimize olmuş, rakibin işini kolaylaştırmış… Bunların hepsi futbola dahil. Oyun ve oyuncu tercihini sahaya göre yapacaksın. Takımı her türlü iklim şartlarına göre hazırlayacaksın. Bu mahalle maçı değil ki… Her türlü imkan elinde. İtibardan tasarruf olmayacağına göre…
Karadağ, Türk futbol tarihinin en kritik maçlarındandı. Liderliği koruyabilseydik bir üst klasmana çıkacaktık. Oynayıp kazanmaktan başka hesabımız olmamalıydı. Yok berabere kalırsak, Galler 4 gol atarsa falan gibi ihtimalleri dillendirmek bile beyhudeydi. Yıldızlardan ve formda oyunculardan kurulu bir ekiptik. Her bakımdan Karadağ’dan birkaç gömlek üstündük. Montella ile takım iyi bir hava yakalamıştı. Ama olmadı.
Karadağ, tarihinde ilk kez yendi Türkiye’yi. Bir başka ifadeyle kader maçında Türkiye, tarihinde ilk kez Karadağ’a boyun eğdi. Hem de net skorla. Belki oyun üstünlüğü yoktu ama Karadağ kazanmasını bildi. Akıllı oynadı, kapasitesine uygun oynadı, basit oynadı ama kazandı. Futbol basit oyundur zaten. Gol atan kazanır. Her şey gole bağlıdır.
Tabii hemen insanın aklına üç gün önce Kayseri’de oynanan Galler maçı geliyor. İyi mücadele ettik, pozisyonlara girdik. İşi bitirecek fırsatlar da yakaladık. Son dakikadaki penaltıyı atabilseydik eğer Karadağ maçı formaliteden ibaret olacak, turistik seyahate dönüşecekti. Ahh Kerem, ahhhh… Meğer dışarı vurduğun top bir ülkenin futbol kaderiymiş. Tarih, attığın golleri yazacak ama bu anı da unutmayacak. O görüntü milyonların gözünde canlandı.
Nasıl ki başarıda aslan payı hocanındır, başarısızlıkta da öyle… Forvetsiz oynamak Karadağ’a kadar idare etti. Fakat Karadağ’da Montella’nın ‘santraforsuz oyun planı’ iflas etti. Takımın gole ve kazanmaya ihtiyacı var. Geriye düşmüş… Kenar yönetimi ‘sonuç alıcı’ hamleleri yapabilirdi. Forvetler kenarda oturdu, Montella sadece baktı, ekran başında milyonlar kahroldu. Ne defans çelik gibiydi, ‘Çanakkale geçilmez’ duvarı örebildi, ne orta saha oyunu rakip alana yıkacak dinamizme sahipti, ne de takım olarak gol üretebildik. Sonuç felaket, milli rezalet oldu.
Bir ihtimal daha var elbette. Her şey bitmiş değil. Eldeki kuş uçtu ama daldaki kuşu yakalama şansı mevcut. Onun için faturayı hemen Montella’ya kesmek doğru değil. Nihai neticeyi görmek lazım. Daldaki kuş ‘play off’ maçı. Play off’u kazanarak A klasmanına çıkmak mümkün. Bu saatten sonra Montella ve oyuncuların play off’a yoğunlaşmaları gerekir. Karadağ maçının özrü play off’u kazanmak olur. Yoksa kuru kuru sözle özür dilemenin ne yararı var.
Milli Takım Karadağ’da sadece 3-1 yenilmedi aynı zamanda ‘küçük düştü’. Onun için rezalet başlığını attım. Montella ve oyuncular Türk halkına borçlandı. Ancak borçlarını play off’la ödeyebilirler. Yoksa fatura ağır olur.