(The Turkish Post) – SAFA KAR
Kara Kartal’ın kolu kanadı kırıktı. Lig sonuncusu Adana Demirspor’a bile boyun eğdi. Kendi sahasında 10 kişi kalan Samsunspor’u yenemedi. Yönetimden, oyunculara ve taraftara kadar herkes üzgün, moralsizdi. Yeni hoca ‘umut’ demekti. Yönetimin yıldız oyuncu transferi yapacak parası yoktu.
Takımın başına geçmesi için Sergen Yalçın’ın kapısı çalındı ilkin. Kardeşinin hastalığını gerekçe göstererek ‘Hayır…’ dedi, Beşiktaş’ın çocuğu Sergen. Kardeşinin hastalığı bahane miydi yoksa takımı ‘umutsuz vaka’ olarak mı görüyordu? Ayrıca kulüp Mayıs’ta yeni bir kongre yapacak. Başkan Serdar Adalı’nın da koltuğu sağlam değil.
SİHİRLİ DEĞNEK
Adalı hoca tercihini Avrupa’dan yana kullandı. Mevcut şartlarda takımın teslim edileceği en iyi hocalardan birini buldu Adalı. Futbolseverlerin ismine ve yüzüne aşına olduğu Norveçli Ole G. Solskjaer hafta sonu tribündeydi, iki sonra sahaya indi ve kenar yönetimini devraldı. O futbolculuğu döneminde rakipleri için bir ‘bebek yüzlü katildi’.
Acaba elinde ‘sihirli değneği’ de var mıydı? Değnek ne kadar sihirli olursa olsun etkisi ve gücü bir yere kadar… Rakip çok güçlüydü. Bir İspanya deviydi. Avrupa maçlarında yenilgisi yoktu. Liderliğe oynuyordu. İspanya Ligi’nde de üst sıralarda, Barcelona ile aynı puandaydı.
Tribünlerdeki taraftarların coşkusu yeni hocayla ‘beyaz sayfa’ açtıklarını gösteriyordu. Artık ıslıklı protestoların yerini alkış almıştı. Doğrusu da buydu. Taraftar dediğin iyi günde kötü günde takımının yanında durabilendir. İyi günde herkes almışlar, asıl olan kötü günde sahiplenmek.
Beşiktaş maça çok hızlı başladı. Oyuncular aynıydı, değişen sadece hocaydı. Kara Kartal oyunu domine etti, rakibini şaşkına çevirdi. Hızlı ve organize hücumlar karşısında A. Bilbao ne yapacağını şaşırdı. İlk gol Rashica’dan geldi. Raskica, Rafa’nın harika pasını 90’a taktı. Sevinmedi, sevinemedi gole. Kolundaki ‘siyah bandı’ gösterdi.
Çünkü ülkenin canı fena yanmış, yastaydı. Rashıca’nın bu güzel ve şık hareketi herkesi duygulandırdı.
Athletic Bilbao ilk yarı biterken beraberliği yakaladı. Bu maçın hakkı değildi. Adil bir skor değildi. Beşiktaş ilk 45 dakikayı harika oynamıştı. Bilbao zaman zaman saman alevi gibi yanıp sönmüştü. Umutlar ikinci yarıya taşındı. Acaba Kartal aynı oyuna 90 dakikaya yayabilecek miydi? Oyuncuların ciğeri bu tempoyu kaldırır mıydı?
YENİ BİR SAYFA
Beşiktaş bıraktığı yerden devam etti. Sağlı sollu ataklar, hızlı hücumlar, araya atılan öldürücü paslar peş peşe geldi… Goller de tabii. Bu oyuncular bugüne kadar neredeydi? Hocanın değişmesini mi bekliyorlardı? Hepsi istekli, arzulu… İkinci gol yine Rashica’dan… Asist mi? Rafa’dan başkası olabilir mi? Gün onların günüydü. Sonra Rafa sahneye çıktı. İki asiste bir gol yakışırdı. Biraz zorlandı ama topu filelere gönderdiğinde tabelada Beşiktaş’ın 2 farklı üstünlüğü yazıyordu.
Son noktayı, çok tartışılan Joao Mario koydu. VAR’ın müdahalesiyle Beşiktaş penaltı kazandı. Topun başına Mario geçti… Kaleciyi ayrı köşeye topu ayrı köşeye gönderdi. 3 farlı üstünlük, Athletic Bilbao gibi bir takıma 4 gol atmak olağanüstü bir başarıydı. Bir zaferdi bu. Avrupa’da yankılanacak bir zafer… Beşiktaş Ole Gunnar Solskjaer’le yeni bir sayfa açtı. İlk sayfası Avrupa zaferi oldu…