(The Turkish Post) – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Abdullah Öcalan’ çağrısıyla başlayan, DEM Parti’nin İmralı ve diğer siyasi partileri ziyaretleri ile devam eden ancak henüz adı da konulmayan ‘Süreç’le ilgili en dikkat çekici yorumları ve öngörüleri yapan TurkishPost yazarı Mümtaz’er Türköne, Irak Kürdistan Bölgesi’nden yayın yapan Rûdaw’a önemli açıklamalarda bulundu.
Gazeteci Ömer Sönmez’in sorularını yanıtlayan Türköne, yaşanan gelişmeler konusunda iyimser olduğunu söyledi. Türköne, “Ben doğrusunu isterseniz 1 Ekim’den bu yana bütün gelişmelerin peş peşe son derece iyimser bir atmosfer oluşturduğu kanaatindeyim” dedi.
Mümtaz’er Türköne’ye yöneltilen bazı sorular ve yanıtları şöyle oldu:
“1 EKİM’DEN BU YANA BÜTÜN GELİŞMELER SON DERECE İYİMSER BİR ATMOSFERDE İLERLİYOR”
Yeni süreçle ilgili en güncel olan gelişmeyle başlayalım hocam. Öncelikle DEM Parti İmralı heyeti’nin Öcalan ile görüştükten sonra yaptığı ziyaretlere ilişkin yazılı açıklamasını nasıl buldunuz?
Yani bunu bir psikolojik barometre gibi düşünüp öyle ölçmek lazım. Yoksa sağdan soldan, taraflardan, aktörlerden sahaya dökülen bilgiler kafa karışıklığına yol açabilir. Şayet psikolojik ortam iyiyse, insanların yüzü gülüyorsa, iyimserse ve bu iyimserliği bozacak herhangi somut bir olay ortalıkta görünmüyorsa iyi şeyler düşünmemiz lazım. Ben doğrusunu isterseniz 1 Ekim’den bu yana bütün gelişmelerin peş peşe son derece iyimser bir atmosfer oluşturduğu kanaatindeyim.
“İRAN’IN AKTİF BİR ŞEKİLDE DEVREDE OLMADIĞI BİR KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK KOLAY”
Siz 15 Ekim’de, kendi Youtube kanalınızda, Ortadoğu’da giderek boşluk oluştuğunu ve Türkiye’nin bunu dengelemek için bir şeyler yapması gerektiğini ifade edip ‘çözüm süreci ülkemizin hayrına olur’ demiştiniz. Eğer sizin varsayımınızla bu bir devlet projesi ise, sizce devlet Ortadoğu ve Suriye’deki gelişmeleri gördüğü için mi böyle bir süreci başlattı?
Yani bölgedeki gelişmelerin bazıları da devletin rol almasının eseri, eylemlerinin, hareketlerinin eseri. O yüzden planlı programlı bir stratejinin izlendiği belli. 7 Ekim 2023’den bu yana devam eden Gazze olayı ve sonraki gelişmeler bölgede Kürtleri de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de yakından ilgilendiren çok önemli değişikliklere yol açtı.
İran oyundan düştü. İran’ın aktif bir şekilde devrede olmadığı bir Kürt sorununu çözmek kolaydı. En önemli faktör de bu. Bu kolaylığı, bu elverişli şartları Suriye’de Esad rejiminin devrilmesiyle birleştirerek, onun mümkün olması da İran’ın zaten zayıf düşmesinin eseriydi. İkisini birleştirdiğiniz zaman alan tamamıyla Türklere ve Kürtlere kaldı. Türklerle Kürtler de baş başa kaldıkları zaman tarihte olduğu gibi anlaşmamaları için hiçbir sebep yoktur.
“KRİTİK ANLARDA TÜRKLER VE KÜRTLER HEP BİRLİKTE HAREKET ETMİŞTİR”
Peki, sizce devlet burada kendini en avantajlı konumda görüp Kürt Siyasi Hareketini daha zayıf bir konumda gördüğü için mi böyle bir süreç başlattı?
Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin anti-Kürt bir karakteri yoktur. Yani bizim Araplarla, İran’la ontolojik olarak bir karşıtlığımız vardır. Selçuklu’da, Osmanlı’da bütün tarih boyunca Araplara karşı Osmanlı Yavuz’dan itibaren öncesinde İran’a karşı, İran’daki devlete karşı kendi çıkarlarını koruma, kendi konumunu sağlamlaştırma derdine düşmüştür. Kürtlerle öyle bir sorunu yok yani.
Varoluşsal olarak birbirine düşman iki halk değildir Türkler ve Kürtler. Tam tersine kritik anlarda bu diğer düşmanlara karşı Araplara ve İran’a karşı Türkler ve Kürtler birlikte hareket etmiştir.
“TÜRKİYE ULUS DEVLET MESELESİNİ FAZLASIYLA ABARTMIŞ”
Ama devletin Kürtlere karşı bir inkâr ve asimilasyon politikası vardı.
Bu ulus devletler çağına özgü bir şey. Ben tarihten bahsediyorum. Yani tarihsel antagonizmalardan, tarihsel karşılıklardan bahsediyorum. Yani Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Haçlılardan geri aldığında ordusunda sadece Türkler ve Kürtler vardı.
Osmanlı devletinde Kürtlere tanınan statü her zaman ayrıcalıklı bir statü olmuştur. Oradaki beylikler düzeni, emirlikler düzeni diğer bölgelerde uygulamadığı imtiyazları vermiştir Kürtlere, Osmanlı Devleti. Ve bununla yüzyıllar boyu devam etti bu denge hali, bu iş birliği.
Ulus devletler çağında tam tersine zannedildiğinin tam tersine Türklerin bu coğrafyada bütün tarihleri boyunca en çok başlarının belaya girdiği Birinci Dünya Savaşı yılları, Kurtuluş Savaşı yılları Kürtlerle tam uyum içinde atlatılmıştır.
Sonrasında ulus devlet, büyük bir korkudan uyanan, büyük bir kabustan uyanan bir devlet, zar zor şartlarda kurulmuş bir devlet ve bu ulus devlet meselesini fazlasıyla abartmış. Gereksiz yere tek tipleştirme, herkesi asimile etme, Türkleştirme politikası izlemiş ve bunun yol açtığı kırgınlıklar bunlar da Cumhuriyet’in başlarından itibaren Ağrı Dağı isyanından, Şeyh Said isyanından itibaren Kürt bölgelerindeki huzursuzlukla tırmanmıştır.
‘SAVRULMALAR OLUR, BUNLAR MÜMKÜN’
Biraz çelişkilerle de yürütülen bir süreç var gördüğümüz kadarıyla. Yani bir yandan kardeşlik dili retoriğine başvuruluyor, diğer yandan Kürt belediyelerine kayyum atanıyor, Rojava’ya yönelik tehdit açıklamaları yapılıyor. Bu süreçte bu çelişkili dil ve icraatlar normal mi sizce yani?
Türkçe’de bir atasözü var. Bunu Kürtler için söylerler de aynı şekilde Türkler için de söylerler. ‘Kürdün göçü yolda düzülür’ derler.
Yani kalkarsınız, yola düzülürsünüz. Hala göç aslında dağınıktır. Onu yolda düzersiniz. Bu konularda ben herhangi bir sorun, engel, sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Bazen bir dalga gelir siyasette, coğrafi olarak da jeopolitik olarak da bir dalga gelir, kimse direnemez. Bu öylesine güçlü bir dalga.
Buna hiçbir iktidar direnemez, hiçbir aktör direnemez. Genellikle bu tür sorunlar çözülürken, her şeyin altüst olması demek oluyor. Her şey altüst olurken iç politikadaki dengeler de değişir. O yüzden herkes bu tür değişikliklere risk olarak bakar, fırsat olarak bakar. Risk olarak bakanların hesapları değişir, söylemleri değişir.
Yani şöyle bir saçmalık yaşıyor Türkiye. İmralı heyetinde Ahmet Türk var. Gidiyor Bahçeli’yle, AK Parti heyetiyle görüşüyor. Şimdi Öcalan’la da görüşecek. Ve kayyum atandı onun belediyesine. Böyle saçma bir şeyin açıklamasını kimse yapamaz Türkiye’de. Ve bu adamla ilgili tek bir soruşturma yok. Kayyum atanmasına dair belirtilen tek bir gerekçe yok. Ben o yüzden şey demiştim. Sürecin sağlığını, sıhhatini Ahmet Türk’ü takip ederek öğrenebilirsiniz. Ahmet Türk’ün kısa zamanda tekrar Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine iade edilmesi lazım. Eğer iade edilirse süreç gayet sağlıklı bir şekilde yürüyor demektir. Şimdi benim vurguladığım şu.
Söylediğinize benzer yalpalamalar, savrulmalar bunlar gerçekleşir, bunlar olur, bunlar mümkündür.