(The Turkish Post) – MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
2025 yılı içinde, en geç güz aylarında erken seçim bekleniyor.
Siyaset fal işi değildir; yarısı talih, yarısı da hesap-kitap ve planlama eseridir. Rüzgâr eser, bahar ayında bir yaprağı dalından düşürür, hiç umulmayan bir yere savurur, birinin gözüne yapışır, dengesini kaybettirir. Kelebek etkisi ile, kısa zamanda bu esinti, her şeyi önüne katıp sürükler ve bütün tahminleri boşa çıkartır.
Siyasî feraset, çabaya ve planlamaya dahil olan diğer yarıyı dikkate alır. Elinize boş bir kâğıt alıp, Türkiye’de olanlardan yola çıkarak olacakların denklemini kurmak için bir deneme yaparsanız, sayfanın ortasına gelmeden karşınızda dağ gibi seçim gündemi yükselecektir.
Zincirleme reaksiyon başladı.
Suriye gündemi, inisiyatifi siyasî iradenin, yani kurulu iktidarın elinden aldı, kurucu iktidara verdi. Kimileri yeni bir düzen getirecek olan bu kurucu iktidara devlet aklı diyor; ben objektif şartların zorlaması diyorum. Kürtleri toplu olarak teslim alan bu objektif şartları kimse değiştiremeyeceğine göre, gereği yerine getirilecek. Üstelik yerli ve millî borsanızda işlem gören hisse senediniz, yani devlet egemenliğiniz bugüne kadar içerdeki şartlara göre değerini bulurken, şimdi uluslararası piyasalarda işlem görüyor. “Türkün Türke propagandası” olarak yol alan iktidar siyasetinin karşılığı artık yok.
RİSK BÜYÜK, FIRSATLAR NADİR
Mantık silsilesi içinde, şu sıra ile ilerleyeceğiz:
Suriye’deki gelişmeler, Çözüm Süreci’ni bütün karar vericiler için kaçınılmaz bir görev haline getirdi. İktidar siyaseti, muhalefetin pozisyonu, hatta Kürt siyasetinin sınırları yeniden çizildi. Risk büyük, fırsatlar ise çok nadir. Hiç kimse sorumluluk almaktan kaçamaz.
Çözüm Süreci, anayasa gündemini bu sefer referandum ile noktalayacak gerçek bir siyasî kamplaşma yaratacak. Dengeler ve hesaplar değişecek. Bugüne kadar sadece arada bir iktidar kanadı tarafından ısıtılıp sofraya konan bu temcit pilavı bu sefer tüketilmek zorunda. Anayasa referandumu olmadan Çözüm Süreci yürümez.
Referandum beraberinde erken seçimi zorlayacak. Sebebi son derece basit ve kesin: Referandumu kazanacağına inanan iktidar, seçim konusunda meydan okumalara yenik düşer. Ekonomik kriz tek başına seçimi zaten zorluyor. İktidar değişiminin ekonomide bir rahatlamaya yol açacağı inancının taban bulması, referandumun yanında hediye paketi olarak seçimi zorunlu kılacak.
Kartlar yeniden karılıyor. Ocak ayı sonuna kalmadan herkes payına düşeni alır. Sonrası oyun kurma yeteneğine ve doğrudan oyuna bağlı. Talih zaten cesurlardan yana olacak: Fortis Fortuna Adiuvat.
‘ERDOĞAN, BAHÇELİ’NİN BAŞLATTIĞI SÜRECE DİRENDİ’
Talihi konu dışında bıraksanız bile bu sefer tarihin önümüze serdiği objektif şartlar kişilerin iradesini fersah fersah aşıyor. Erdoğan’ın, Bahçeli’nin başlattığı Çözüm Sürecine nasıl direndiğini, kayyım atamaları gibi karşı hamlelerle nasıl durdurmaya çalıştığını unutmamamız lâzım. Çözüm Süreci’nin Erdoğan’ın istediği istikamette ilerlemesi kontrolü çok zor faktörlere bağlı. Dolmabahçe Mutabakatı sonrasında, “Seni başkan yaptırmayacağız”a benzer tehlike, yani DEM’in başka hesapların peşine düşmesi, ince işçiliğe dayalı mimarinin yürüdüğü tezgâhı tek başına yerle bir edebilir.
En önemlisi bu seferki Çözüm Süreci, siyasî iradeyi aşan bir millî mesele olarak ilerliyor. Başarıya ulaşırsa Türkiye çok güçlenecek. Fakat devlet adına vazgeçilmez görünen bu projenin siyasî maliyetini karar vericiler, en başta da Erdoğan üstlenecek.
Anayasa’da bir iki küçük rötuşla Kürt sorununun uzun vadeli çözümünün gerçekleştiğini varsayın. MHP’nin, Bahçeli’nin üstlendiği inisiyatifle kazançlı çıkacağı kesin. Peki bu çözüm AK Parti’nin oy oranına ne getirir ne götürür? Veya soruyu şöyle soralım: Çözüm, ekonomik krizin yol açtığı oy erozyonunu tersine çevirir mi?
Bir de CHP’nin referandum sürecine katıldığını, hatta destek verdiğini düşünün. Şartlar CHP’yi kaçınılmaz olarak bu desteği vermeye zorlayacak. O zaman sonuç eşit olarak paylaşılacağı için kâr/zarar hanesi nötr hale gelmiş olacak.
CHP VE ÇÖZÜM SÜRECİ
Türk usulü başkanlık sistemi, Erdoğan’ın kişisel otoritesini zirveye taşırken partisinin kurumsal gücünü zayıflattı. En önemli sonuç olarak rakiplerine kişilere endeksli, çok verimli bir alan açtı. Şunu söylüyorum: CHP, kurumsal parti kimliği ile AK Parti karşısında çok zorlanacak iken, kişisel rekabette büyük avantaj yakaladığını, kamuoyu araştırmaları gösteriyor. İmamoğlu ve Yavaş, Erdoğan’ın önünde tercih ediliyor. Çözüm Süreci’nde CHP’nin takip edeceği yapıcı politika, bu kişisel rekabeti teşvik edecek. Devlet katında kotarılmış Çözüm Süreci, CHP için nötr bir faktöre dönerse ve yaklaşan seçimde iktidar özleminin yapıştırıcı gücü ile iç sorunlarını aşabilirse, kişilere dayalı avantajla kolayca öne geçebilir.
Durumu özetleyelim:
Suriye, Çözüm Süreci’nin önündeki bariyerleri kaldırdı. Çözüm Süreci Anayasa tartışmasını ısıtacak. Anayasa referandumu ise namludan çıkmış merminin barutu gibi seçimi ateşleyecek.
Talih bir kenara, işin hesap-kitap faslı böyle.
2025 sadece seçime değil, başka birçok şeye de gebe.