(The Turkish Post) – MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Eskiden “sağ” veya “milliyetçi-muhafazakâr” gelenek denirdi. Bu gelenek zamana ve şartlara göre değişti. Soğuk Savaş’ın sert ideolojik kutuplaşmalarında merkezî konumda keskin fikirler ve düşmanlıklar yer alırdı. Sonraları kalkınma davasının üzerini örttüğü bir çıkar şebekesinin devlet imkânlarını ele geçirme rekabeti ile anılır oldular.
Birileri çıkıyor “Şimdi’nin saltanatı”nı kuruyor ve tahta oturuyor, etrafındaki eşek arıları sağı-solu taciz ederek bal kazanına, yani devlet malına (kamuya ait ekonomik kaynaklara) çöküyor. Sonra geçici bir düzen kuruluyor. Saltanat sürdükçe düzen de devam ettiği için, herkes elinden geldiği kadarıyla tepedeki tahta payanda oluyor. Kişiler gelip geçiyor, “Şimdi”nin saltanatı farklı isimlerle, aynı çarkların işlettiği düzenlerle devam ediyor. Kâh Menderes, kâh Demirel, kâh Özal; kişileri değil kimilerinin çevirdiği ve içinde geri kalanların öğütüldüğü çarkları takip etmeniz gerekiyor. Düzen, bütün tezahürleri ile aynı kalıplarla yoluna devam ediyor.
“Demokrat Parti’nin İktidar Yıllarında Demokrasi ile İmtihanı” başlığıyla 2009 yılında yayınlanan (Demokrasi Platformu, Yıl 5, Sayı 17, Kış 2009) ve bu ana temayı konu alan bir makaleden söz edeceğim:
Makale emek mahsulü bir Demokrat Parti eleştirisini içeriyor. Yazar, demokrasi ve hukuk kriterlerine bağlı kalarak, DP’nin son zamanlarında giderek tırmanan dikta eğilimlerini ve özgürlüklere savaş açmasını, aynı geleneğe kendini yakın hisseden biri sıfatıyla özeleştiriden geçiriyor. “Özeleştiri” tabiri, yazarın durduğu yeri belirlediği için önemli. Bu eleştiriyi veya özeleştiriyi de, günümüz iktidarına yol göstermek, ikaz etmek üzere yapıyor.
MERKEZE YERLEŞİP HUKUKU VE DEMOKRASİYİ AYAKLAR ALTINA ALMAK
Makalede tek tek DP’nin çıkardığı kanunlar, bilhassa düşünce suçu ihdas eden 141, 142 ve 163 düzenlemeleri eleştiri konusu ediliyor. Bugünün kayyım atamaları ile mukayese edilecek cezalandırmalar var. Yazar Bölükbaşı’na destek veren Kırşehir’in Nevşehir’e bir ilçe olarak bağlanmasını ve İnönü’nün memleketi Malatya’yı cezalandırmak için Adıyaman’ın il haline getirilmesini örnek olarak veriyor. Basın özgürlüğünü hedef alan tasarruflar, iktidar medyasının resmî ilanlar ve reklâmlarla beslenmesi, muhalif basının susturulması için yapılanlar sıralanıyor. Final DP iktidarının meşruiyetini yok eden meşhur Tahkikat Komisyonu ile geliyor. Menderes “Selamet ve asayişi temin etmek” için “yalan haberlere mani olmak” adına bu komisyonu çalıştırdıklarını söylüyor.
Yazar özetle, bugünün iktidarına “merkeze yerleşip (yani devleti ele geçirip) hukuku ve demokrasiyi askıya almanın ne kadar hatalı olduğunu, DP uygulamalarından somut örnekler vererek anlatıyor ve yazının sonunu bu ikazla bağlıyor.
Yazıda vurgulanan DP’nin ve Menderes’in 1950-60 arasında yaptıkları ile bugün AK Parti iktidarının “yalan haber” vurgusuna ve gazetecilere ve farklı düşünce mensuplarına açtıkları savaşa kadar, muhalefeti sindirme araçları ve politikaları açısından muazzam bir benzerlik var.
Bu düşünce ve ilgi ile bu makaleyi okumanızı ve benzerlikleri daha kuvvetli görmenizi öneriyorum.
YUSUF TEKİN’İN MAKALESİ
Gelelim asıl meseleye: Bu makalenin yazarı kim?
Prof. Dr. Yusuf Tekin, yani Milli Eğitim Bakanımız.
Bir hocanın öğrencisini konu alan bir yazı yazması benim akademik etik anlayışıma pek uymuyor. Fakat maksadım bağlı olduğum akademik geleneği ve emek verdiğim bir öğrenciyi ve yazdıklarını savunmak olduğu için beni mazur görmelisiniz. Aynı bölümde hocalık yaptığımız Ümit Özdağ’ın Yusuf Tekin hakkında söylediği “hata yapmışım, çaktırmam gerekirdi” çiğliği beni bu yazıyı yazmaya zorladı.
Yusuf Tekin benim öğrencim ve uzmanı olduğum alanda meslektaşım; alanımız modernleşme tarihi. Akademik gelenekte tez danışmanlığı, hoca ile öğrenci arasında çok yakın bir ilişki getirir. Öğrencinizi bütün yetenekleri ve sınırları ile tanıma fırsatı bulursunuz. Akademik ölçüler içinde Yusuf Tekin standartlara uygun bir bilim adamıdır, uzmanlığına kefil olabilirim. I. Meşrutiyet üzerine yazdığı doktora tezi de emek mahsulü ve akademik kriterlere uygundur. Yazdıklarına bakarak alanın uzmanı sıfatıyla söylüyorum: Bütün unvanlarını hakederek almıştır. Üstelik, özetini verdiğim makaleden anlaşılacağı üzere bir bilim adamında olması gereken eleştirel bakış açısına da sahiptir.
Politik hayatına, duruşuna ve yaptıklarına gelince…
O benim işim değil. Şimdi’nin saltanatının siyasette sağa sola savurduğu kimler var, bilemem.
Sadece akademik hayat içinde pişip, politikaya geçiş için yol arayan gençlerin şu vurguladığım “şimdi”nin gelecekteki haline kafa yormalarını öneririm.
Sonuca gelelim:
İyi ki, yakın siyasî tarihi eleştiri süzgecinden geçirmeye elverişli bir uzmanlık alanı var ve bu birikim bize tek bir şeyi anlatıyor: AK Parti, Demokrat Parti’nin yaptığı hataları tekrarlıyor.