(The Turkish Post) – MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Ürkütücü bir ihtimal ama teknik olarak mümkün.
Dikenli tellerin arasında, silahlı nöbetçilerin beklediği kapıların arkasında, gizli-saklı iletişim imkânlarıyla, emrinize itaatle yükümlü askerlerle, ağır silahlarla-zırhlı araçlarla, tanklarla-toplarla, teknoloji harikası uçaklarla-helikopterlerle darbe yapmak mümkün. “Emir-komuta zinciri” veya küçük bir cunta ile darbe teorik olarak her zaman yapılabilir. Ülkenin dış güvenliğinden sorumlu Ordu, elindeki silahları iktidara çevirip, özellikle herkesin uyuduğu saatlerde darbe yapabilir. Basit ve etkili bir planlama ile kritik yerlerin ele geçirilmesi ve iktidar gücünü kullanan ana kadronun derdest edilmesi bu iş için kâfi görülür. Ordunun donanımı ve elindeki imkânlar böyle bir kalkışmaya her zaman elverişlidir. Ancak darbenin kuvveden fiile geçmesi için olmazsa olmaz kabilinden başka unsurlar da gerekir.
Askerin siyasete müdahaleyi veya darbeyi kafasında evirip çevirirken en çok korktuğu faktör ekonomidir. Asker kural olarak ekonomiden anlamaz ve müdahale sonrasında ülkeyle birlikte ekonomik enkazın altında kalmaktan korkar. İkinci unsur halkın desteğini elde etmektir. Toplumda meşruiyet arar, bulabilmek için elindeki bütün araçları seferber eder, gerekirse şiddet yüklü psikolojik savaş yürütür. Üçüncüsü ise uluslararası alanda destek bulmak, hiç olmazsa müttefiklerin nötr kalmasını sağlamaktır. Bu üç şart gerçekleşirse, iktidarda kim olursa olsun asker darbe yapabilir.
Bu yüzden, darbe konusunda muhakeme yürütürken askere veya iktidar sahiplerine değil ülke şartlarına ve gelişen olayların bu üç unsuru nasıl etkilediğine bakmak gerekir.
Sıraladıklarım bir muhakeme veya spekülasyondan ibaret değil. 27 Mayıs’a, 21 Mayıs’a, 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, e-muhtıraya ve 15 Temmuz’a bakıp bir toplama ve çıkarma işleminden geçirirseniz maalesef karşımıza bu tablo çıkıyor.
İşte bu yüzden, genç teğmenlerin kılıç şakırtıları gibi, TSK’yı konu alan herhangi bir tartışma başladığı zaman, insiyakî olarak herkesin ve doğal olarak askerlerin de kafalarından darbe rüzgârları geçiyor.
Böyle bir durumda kimse ateşe körükle gitmemeli.
Hafazanallah, hepimizin uyanık olması gerekir. Bilhassa iktidar sahipleri özenli ve dikkatli olmalı. Yoksa çağın en büyük felaketi ile karşılaşabiliriz.
‘GENÇ TEĞMENLER GÜNDEMİ ASIL MUHALEFET ZARAR VERİYOR’
Genç teğmenler üzerinden sürdürülen tartışma, TSK mensuplarının hatta emeklilerinin nasırına basmak anlamına geliyor. Harbiye askerin iffeti, namusudur. Türkiye’nin en köklü ve güçlü geleneği askerî geçmişinden çıkmıştır. Harbiye, yüzyılların askerî geleneklerinin ana taşıyıcı kurumudur. Her subay ölene kadar Harbiyelidir. İktidar ve muhalefet cephesinden Harbiyeyi hedef alan her söz ve eylem, askerin doğrudan onuruna dokunur. Cumhurbaşkanının sözlerine bakılırsa, “Mustafa Kemâl’in askerleri”nin bir kısmı disiplin soruşturması ile ordudan atılacak. İstanbul Belediye Başkanı’nın siyasî fırsatçılık yapıp partisinden rol çalarak söylediği “Mustafa Kemâl’in askerleriyiz demeye devam edin” kışkırtması gibi, iktidar eliyle genç teğmenlerin bir kısmını biçecek soruşturma da darbecilerin meşruiyet arayışının gündemi olarak çok tehlikeli. Genç teğmenler gündeminin asıl muhalefete zarar verdiğinin CHP’nin akil adamları farkında değiller.
Bu mesele büyütülmemeli ve üzerine bu kadar gidilmemeli.
Genç teğmenlere dokunmadan ve bu gündemi uzatıp yaymadan önce iktidar kanadı da birkaç defa düşünmeli.
‘KORKACAK BİR ŞEY YOK DİYEMİYORUZ’
Yukarda sıraladığım üç faktörden (ekonomi, iç kamuoyu ve dış kamuoyu) en tehlikelisi uluslararası çevrelerin darbe spekülasyonlarını perde gerisinden destekleme ihtimalidir. Darbe yönetimi, “bazı” uluslararası aktörler için bulunmaz bir kriz fırsatı olarak görülecektir. CDS puanının birden fırlamasından çok kâr edecek finans çevreler Türkiye’nin kanını emmek için hazır bekliyor. Türkiye millî menfaatlerini, özellikle kurduğu bölgesel dengelerini darbe yönetimiyle koruyamaz, ezilir gider. Beğenin beğenmeyin mevcut iktidarın bölgesinde ve uluslararası çevrelerde proaktif yetenekleri ve ağırlığı yabana atılmaz durumda. Darbe her şeyin alt-üst olduğu bir kumara dönüşecek ve ülke fare kapanına girecektir. Böyle bir teşebbüs, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın tarihin en büyük ihanetlerinden biri olacaktır.
Siyaset algılar üzerinden yapılır. Türkiye’de darbe şartları da darbe ihtimali de mevcut değil; ancak yaşadığımız tecrübeler yüzünden “korkacak bir şey yok” diyemiyoruz. Ya algı sensörleri bozulanlar, yanlış sonuçlara varırsa?
Uzun ve zorlu bir tedavinin sonucunda artık tavuk olmadığına inanan adamın hikâyesi gibi. Psikiyatri servisinden taburcu olurken hasta doktora son bir soru soruyor: ”Ben artık darı olmadığımı anladım. Peki tavuklar bunun farkında mı?”
Bizler bu ülkede darbe olmayacağını, askerin üzerindeki üniformanın şerefi adına böyle bir ihanete girişmeyeceğini öğrendik ve kavradık. Ya beynindeki darbe akrebini beslemekten vazgeçmeyenler?