(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Türkiye’de konu bulmak için gazetecilerin hiç uğraşmasına gerek yok. Çünkü her gün bir skandalla uyanıyor ülke insanı. Her duyduğunuz ya da gördüğünüz skandallar karşısında mideniz ağzınıza geliyor. Ancak anlamadığım bu kadar kötülük karşısında, çözüm üretmesi gereken siyasilerin sessizliğe gömülmesi. Artık şunu net olarak anladım. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayı alınmadan hiçbir siyasetçi, bakan ve bürokrat adım atmıyor. Belki atmaktan korkuyor. Başına neler geleceğini kestiremiyor bir kere.
Türkiye’yi yasa boğan “Yenidoğan Çetesi”yle ilgili gelişmeleri takip ettiğimde buna bir kez daha şahit oldum. Olayın patlat vermesinin ardından, Türkiye’de sadece birkaç muhalif kanal haricinde, siyasi iktidara yakın gazete ve televizyonlar, skandalla ilgili tek kelime bir şey yazmadı. Ekranlar günlerde bu vicdansızlığa kör ve sağır olmayı tercih etti. Onlarca anne ve baba, dertlerini dünyaya haykırmak için konuşacak mecra aradı durdu günlerce. Bunu nereden mi biliyorum. Aileler günlerce sosyal medya üzerinden tepkilerini ortaya koydu. Hatta çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü hastanelerin önlerinde nöbet tuttu. Bir yetkiliden ses alırız düşüncesiyle. Ne yazık ki, kapılar duvar olmuştu anne ve babalar için. Kolay mı, evlatlarını, para karşılığı bir çete öldürmüştü. Hem de göz göre göre. Ne var ki, bu olay sadece spesifik bir hastanede de olmamış. İstanbul gibi dünyanın en gözde şehirlerinden birinde yaşanmış. Tamı tamına 19 hastanede bebekler, bir katil sürüsü tarafından infaz edilmiş. İnanır mısınız birkaç gündür gözüme uyku girmiyor. Benim bu kadar deli gibi dolaştığım bir yerde, anne ve babaların halini düşünmek bile istemiyorum.
“Katil sürüsü” ifadesinden dolayı okuyuculardan özür diliyorum. Bunu yapanlar maalesef insan bile olamaz. Hayvanat aleminde bile, bir aslan yavru bir hayvana zarar vermiyor. Ancak bu vicdansız insanlar, yenidoğan bebekleri diri diri öldürmüşler. Ne için mi daha fazla para kazanma hırsı için. Belki kandan kazandıkları parayla kendilerine, iyi bir ev, iyi bir araba aldılar. Ve kan üzerinden her gün kazanmaya da devam ettiler. Ne yazık ki, bu vakayı yapanlar Hipokrat Yemini etmiş sağlıkçılar. Aralarında doktor, hemşire ve ambulans görevlilerinin bulunduğu onlarca kişi var çete üyeleri arasında. Anlamakta zorlanıyorum. Bu skandal yıllarca yapılmış. Ancak Sağlık İl Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı olayı bir izleyici gibi izlemiş. Ne hastanelerin denetimi yapılmış, ne de gelen ihbarlarla ilgili kapsamlı incelemeler yapılmış. Bundan dolayı da çete üyeleri gönül rahatlığıyla kan içmeye devam etmişler. Bu görev ihmali ile ilgili görevlileri eleştirdiğinizde ise, “vatan millet Sakarya” edebiyatı ile kahramanlık sergiliyorlar ekranlarda. Açıkça ifade etmek gerekiyor. Dönemin İl Sağlık Müdürü, bugün ki Sağlık Bakanı mutlaka soruşturmanın selameti açısından görevden alınmalı. Aklandığında istenirse yeniden gelebilir. Ancak bu skandal Yüce Divan’a götürecek kadar değerli bir konu. Ancak siyasetçiler kendilerini temize çekmek adına, konuyu birkaç sağlık personeline yıkmayı başardı çoktan. Birkaç hastane kapandı. Ancak birkaç ay sonra açılmayacağını kimse garanti edemez. Ya da başka vicdansızların yeniden halkın kanını emmeyeceğini kimse garanti edemez.
Ne kadar acı değil mi? Havvanur, Öykü, Ayaz, Kaya, Melek, Kerem Muhammed, Halime… Gözü dönmüş bir çetenin canını aldıkları masum bebekler. Kimine aile büyüklerinin isimleri verilmişti, anılarını yaşatsınlar diye. Kimileri kendi isimleriyle yaşayacak, bu dünyada belki bir “Öykü” yazacaktı. Ama hepsi hayatlarının henüz ilk aylarında “Melek” olup kanatlandılar. Bir katil sürüsü hem bebeklerin hem de ailelerin hayallerini yok ettiler. Kimileri bebek sahibi olmak için yoğun bir mücadele vermişti. Belki de burada maddi ve manevi olarak da ciddi bir ücret ödemek zorunda bırakıldılar. Ancak ailelerin artık bir hayali bile kalmadı. Belki bebeklerinin cansız bedenleri kucaklarına emanet edildiğinde, bu kadarını düşünmemişlerdi. Allah’ın bir takdiri olarak değerlendirmişler ve bebeklerin masum bedenlerini soğuk toprağa emanet etmişlerdi. Ancak bir savcının soruşturması sonrasında gördüler ki, bir katil çetesi evlatlarını onlardan çalmıştı. Masum bedenlerin kanı üzerinden birileri milyonlar kazanmıştı.
İnsan bu son olsun diyor… Ancak bu topraklarda bu vahşet asla son olmayacak. Kana susamış insanlar aramızda dolaştığı müddetçe bu vakaları duymaya ve görmeye devam edeceğiz. Daha Diyarbakır’da infaz edilen 8 yaşındaki Narin Güran’ın katillerini iki aydır bulamayanlardan, Yenidoğan Çetesi’ni sonuna kadar araştırmalarını beklemek biraz safdillik olacak maalesef. Artık Türkiye’de kurum ve kuruluşlara karşı bir güven bunalımı yaşanıyor. Siyasiler artık buna bir çözüm bulmak zorunda. İktidarı ya da muhalefeti fark etmeksizin bunun için mücadele etmeli. İnsandan daha değerli bir şey olabilir mi? Ancak bu topraklarda her gün bir kadın, bir bebek ve genç bir kız toprağa düşüyor amansızca. Katillerde her zaman en yakınındaki kişiler çıkıyor.
İşte bu defa bebekleri katledenlerde en yakınındaki kişiler çıktı. Ailelerin dilsiz masumları emanet ettiği, vicdansız doktor ve hemşireler, sanki vicdanları çekilmiş gibi masum bebeklerin yaşam ünitelerini kapatmış. İşte bunları duydukça insanlığımdan utanır oldum.
Bakalım soruşturma nerede akamete uğratılacak. Merakla bekliyorum. Çünkü bu çetenin bu kadar pervasız hareket etmesinin tek bir sebebi olabilir. Arkalarını yasladıkları güç odakları. Ne olduğunu bilemem. Ancak bir şüphelinin fotoğraf albümünü görünce, olayın çok çok derinlere ulaştığını da söylemek istiyorum. Yoksa bir şüpheli, nasıl bir savcıyı makamında açıkça tehdit eder? Bunun da cevabı işte bu bağlantılar. Bakalım hafta içinde, Yenidoğan Çetesi’ni konuşturmamak için hangi yeni skandal çıkacak? Merakla bekliyoruz.