MERCAN BULUT
(The Turkish Post) –
Geçtiğimiz hafta “Başörtüsü, Nasuh Mahruki’nin düşünceleri ve 28 Şubat!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Mahruki’nin düşünce darlığından ve kadınları bir kıyafetin içerisine hapsetmesini eleştirmiştim. Kadının kendi içselinde özel olduğunu, onun giyim tarzları ve yaşam tercihlerinden ziyade, düşünsel zenginliğiyle ön plana çıkarılması gerektiğine dikkat çekmiştim. Ben bu yazıyı kaleme aldığım zaman dilimine kadar, Sayın Mahruki’den özür beyanında bir açıklama gelmedi ne yazık ki. Bundan dolayı da artık kendisinin düşünceleri benim için bir anlam ifade etmiyor. Toplumun temeli zenginliktir. Giyim tarzları, diller, inançlar ve mezhepler bizim değerimizdir. Her bir birey taşıdığı farklılıklarla ön plan çıkarılmalıdır. Dini, mezhebi ve etnik kökeninden dolayı insanları ayrıma tabii tutanların, çağlar öncesindeki gericilerden hiçbir farkı yoktur ne yazık ki.
Aslında yazılarımın konularını toplumsal olaylardan yakalamaya çalışıyorum. Ne yalan söyleyeyim, Türkiye ile ilgili bir konu bulmakta hiç zorlanmıyorum. Ne zaman sosyal medyaya giriş yapsam, karşımda kocaman bir sorun ve konu beni bekliyor. Beni en fazla müessir edense, bazı temel konularla ilgili toplumun tepkisiz kalmadı. Aslında Nasuh Mahruki, bu çıkışını yaptığında ilk tepkiler Laiklerden gelmeliydi. Ancak sosyal demokrat olduğunu iddia edenler, bu sığ ve çaresiz bakış açısına sessiz kalarak, bir nevi sahiplenmiş oldular.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Dünya ile birlikte Türkiye’de de doyasıya kutlanmaya çalışıldı. Gördüğüm kadarıyla bazı engeller oldu. Ancak kadınlar yine de seslerini yükseltmeye devam etti. Kadınların günü kutlanırken, 40’a yakın kadınımız en yakınındaki caniler tarafından yine katledildi. Bizler kadınlarımıza yine sahip çıkamadık. Sadece siyasi demeçlerle, katillere gereken cezaları vereceğimizi dem vurduk durduk. Bana göre, bir insanın ölümü, bütün kâinatın ölümü ile eş değer. Mesele onları sahip çıkabilmek. Bizim yapamadığımız maalesef, şiddetin ve cinayetlerin önüne geçememek.
Bunun da birkaç sebebi var maalesef. Öncelikle televizyonlarda yayınlanan diziler dizileri ve vizyona giren filmleri RTÜK Başkanı ve üyeleri izlemiyor mu diye sormak gerek? Hangi televizyon kanalını açtığınızın bir anlamı yok. Sabahtan akşama kadar her kanalda kadın erkek kaygaları ve boşanma mücadeleleri izleniyor. Diziler de söz konusu evlilik dışı yaşamlar, boşanmalar, gayri meşru ilişkiler hodgam bir bakış açısıyla basite indirgeniyor. En önemlisi de Yüce Peygamberin “Cennet anaların ayağının altındadır” sözlerine mazhar olan kadınlarımız değersiz bir meta gibi ekranlarda sergüzeşt ediliyor. Kanallar ve yapımcılar reyting uğruna kadınlarımızı ve kızlarımızı adeta, meze ediyor.
Neden mi bahsediyorum? Kanal D’de yeni bir dizi başladı. Bende yazıma konu bölümü internet üzerinden izledim. Yanlış bir konu ortaya çıkmasın diye. İlginçtir ki, dizinin ilgili bölümü 8 Mart’ta ekranlara geldi. Kadınlarımızın Türkiye genelinde haklarını sokaklarda aradığı bir süreçte bir dizi, onları açıkça aşağılıyordu. Hem de ne aşağılama. Kadın onuru söz konusu dizide ayaklar altına alınıyordu. Tek bir gaye vardı dizide. Reyting kaygısıyla daha fazla izlenme düşüncesi. Kaybeden kim oldu derseniz, tabii ki, kadınlarımız.
RTÜK BAŞKANI, CEZAYI HEMEN KESMELİ
Kanal D’de yayınlanan “Taş Kağıt Makas’ isimli dizide, Fecir Emirkıran karakteri, eğlenmek için çağırdığı dört kadından son model araba karşılığında havlamalarını istiyor. Kadınlara, “Bu kaba döktüğüm içkiyi sokak köpeği gibi içen arabayı alır. Sokak iti gibi havla” ifadelerini kullanıyor. Bir kadın da havlayıp kabın içindeki içkiyi içiyor.
Kadınlara yapılan bu muamele, bazı izleyiciler tarafından sert bir şekilde eleştirildi. İzleyiciler, “Buyurun, ailenizle birlikte 8 Mart’ta izleyin Sayın RTÜK Başkanı!”, “Kadınlara verilen değer bu mu, yazıklar olsun” ve “RTÜK ceza versin” şeklinde yorumlar yapıldı. Takip ettiğim kadarıyla bu tepkiler sosyal medyada birkaç gün daha devam etti. Devamında da bıçak gibi kesildi ne yazık ki. Aynı dizi hiçbir şey olmamış gibi, bir sonraki bölümüne de devam etti.
Kadınların bu denli aşağılandığı başka bir sahne hatırlamıyorum. Şüphesiz ki, dünyanın neresine giderseniz gidin, bir bayana “Köpek gibi havla” şeklinde bir ifade kullansanız, toplumsal bir linçe maruz kalırsınız. Doğru olan da budur zaten. Ancak Türkiye’de bir yerde kadın haklarından dem vuranlar, kadının aşağılandığı, hayvan derekesine indirgendiği bir sahne için tepkisiz kalması da düşündürücü maalesef.
Kafamı kurcalayan ise temel bir sorun var. Türkiye’nin belirli figürleri kadın hakları deyince hemen öne atlıyor. Özellikle de reklam kokan haberlerde ve senaryolarda. Bu diziyle ilgili, toplumun beğenisi kazanmış, bilinmiş ve bir figür haline gelmiş hiçbir kadından ciddi bir tepkiye rast gelmedim. Zamanı geldiğinde kadınla erkeğin eşit olduğunu, ayrımcılığı kabul etmeyen bireyler, bu sahne karşısında ayağa kalkmalı. Sadece tabii ki de bayanlar değil. Erkekler de buna tepki göstermeli. Kadın hiçbir zaman bir erkeğin eğlence aracı değildir. O kutsal bir varlıktır. Onunda kendisine özel, artıları ve eksileri vardır. Onu bir bütüncül olarak değerlendirmeliyiz. Aksi durumda tepkisiz kaldıkça, kadınlar aşağılanmaya ve hor görülmeye devam edecektir.