(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Hafızam beni yıllar öncesine götürüyor. Kasım 2002’de tek başına iktidara gelen AK Parti, üç temel mottoyu bitirme sözü vermişti. Hatta dönemin Başkanı Tayyip Erdoğan, “Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar” konusunda mücadele sözü vermişti. Erdoğan, “3Y’nin olmayacağı bir Türkiye’nin hazırlığı içindeyiz” diyerek de tezini bir adım yukarı taşımıştı.
Hakkını vermek gerekiyor. AK Parti’nin ilk iktidar yıllarından 2010 sonuna kadar, Türkiye, yasaklar, yoksulluk ve yolsuzluk konusunda ciddi bir aşama kaydetti. Bu gelişme uluslararası kuruluşlarının raporlarında da yer buldu. Bundan dolayı da Erdoğan, başbakan olarak çıktığı her yurtdışı gezisinde büyük bir takdirle karşılandı. Özellikle de Avrupa ile yakınlaşma Türk halkının ekonomik olarak ciddi bir refaha kavuşmasına kapı araladı.
Erdoğan’ın hakkını teslim etmemiz gereken ikinci temel konu da gecekondu ziyaretleriydi. Özellikle Erdoğan sadece kendisi değil, belediye başkanları ve milletvekillerine de bu yönde ciddi ödevler veriyordu. Çünkü mutlu olan her birey yönünü neticede ona dönüyordu. Her ne kadar siyasi bir hamle olarak görülse de Erdoğan’ın bu insani bir yönüydü. Yıllarca bu adımından hiç geri atmadı.
Özellikle Ramazan ayında, yanına eşi Emine hanımı da alarak Ankara’da ya da İstanbul’da gecekonduların kapısını çaldı. O zaman diliminde karşılarında Başbakan’ı gören hane halkı ve mahalleli de büyük bir mutluluk yaşıyordu. Mesele sadece onu görmek değildi. Aslında mahalleli de bu sayede başbakan ve ekibine yaşadıkları mağduriyetleri aracısız aktarmak fırsatı buluyordu. Erdoğan, sadece gecekonduları gezmiyordu, taksi duraklarından, mahalle esnafına kadar çat kapı ziyaretlerde bulunuyordu.
İşte o AK Parti, birkaç gün önce bir dönem mücadele edeceği sözünü verdiği yoksulluk konusunda sınıfta kaldı. Hem de 2024 yılının son ayında. İzmir’de çıkan yangında beş çocuk yanarak hayatını kaybetti. Hem de çığlıkları gök kubbeyi inleterek. Yavruların yaşları çok küçüktü. Yangında hayatını kaybeden Nefes (5), Funda Peri (4), Aslan Miraç (3), Masal Işık (2) ve Aras Bulut Akcan (1) yaşındaydı. Daha hayat adına hiçbir şeyden haberleri yoktu. Onlara hurda toplayarak geçimini sağlayan 27 yaşındaki anne Melisa Akcan bakıyordu. Yanlış duymadınız anne daha 30 yaşında bile değil. Ancak tek başına beş çocuğa bakmak zorunda kalmıştı.
O görüntüleri gördüğümde hem kendi adıma hem de ülkem adına utandım. Bu minik beş çocuğa, bir olup sahip çıkamadık. Onları yanarak can verdikleri barakadan kurtaramadık. Belki de en iyi yaptığımız şeyi yaptık. Minik bedenlerin ateşte yandığı bir ortamda, kalbi paramparça olmuş bir anneyi gözaltına aldık. Ve o anneye o acısıyla nezarethanede ikinci bir darbe daha vurduk. Belki de kolluk birimlerimiz, annenin bilerek yaktığını bile düşünmüş olabilir. Bunu yapacak bir anne varsa, batsın anneliği yerin dibine.
Ne yazık ki biz İzmir gibi metropol bir şehirdeki derin yoksulluğu konuşmamız gerekirken, siyaset bir anda her şeyin göbeğine yerleşti. Yangının ardından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bir açıklama yaparak bu yıl içinde Bakanlık ekiplerinin ailenin bulunduğu eve 18 ziyaret gerçekleştirdiğini söyledi. Haliyle devletin bir kurumu olunca biz de inandık. Bakanlık bununla da yetinmedi. “Akcan Ailesi, Bakanlık tarafından Sosyal Ekonomik Destek Hizmeti ile desteklenmektedir. Düzenli desteklerin yanı sıra, yapılan ilave desteklerle birlikte, aileye ağustos ayından bu yana toplam 110 bin lira sosyal yardım desteği sağlandı” şeklinde açıklamada bulundu.
Devletin bakanlığı demek ki derin yoksulluktan ve çocukların mağduriyetinden haberdarmış. Ancak yangın aşamasına kadar, çocukların bakımı, eğitimi ve sağlık konusunda hiçbir adım atmayarak, aslında faciaya davetiye çıkarmış. Aslında bakanlık, 110 bin lira vererek, sorumluktan kurtulmayı tercih etmiş. Ne var ki devletin bir kurumu, kamuoyunu yanlış bilgilendirmiş. Bu açıklamadan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mutlaka Bakan’ı görevden alması gerekiyor. Bir bakanlık böyle skandal açıklamayı nasıl yapar.
ACILI ANNE, BAKANLIĞI YALANLADI
Çünkü acılı anne, bakanlığın 110 bin lira yardım iddialarını yalanladı. Çocukları için ayda 8 bin lira yardım yapıldığını, onun da 4 bin liraya indirildiğini söyledi. Anne, “Ben 110 bin liralık yardım almadım, bırakın 100 bini hiç yardım almadım. Asla para almadım. Tersine bana 8 bin liralık yardım yapılıyordu, onu da 4 bin liraya indirdiler. Bu 4 bin lira ile 5 çocuğuma nasıl bakarım?” diyerek çaresizliğini ortaya koydu. Şimdi bütün siyasilere soruyorum. Şimdi bu çocukları 100 bin lira kurtaracak mı? Artık bu anne için hayat acıdan başka bir şey ifade etmez. Devletin ve belediyelerin görevi bu ailelere zor zamanda can simidi olmak, yangın çıktıktan sonra basın açıklaması yapmak değil. Acının asla siyaseti olmaz. Ancak biz yine sınıfta kaldık.
Milletin Meclis’inde görev yapan vekiller, sorumluluk almak yerine, suçlu arayışına girdi; suç AK Parti’nin mi yoksa CHP’nin mi diye. Ey vekiller! Size sesleniyorum! Yanarak can veren bu bebeklerin sorumlusu hepimiziz. Çünkü ne devlet, ne belediye ne de toplum aileye el uzatmamış. 27 yaşındaki bir kadını yalnız bırakmışız. Umarım bundan siyaset ders alır da bir daha benzerleri yaşanmaz.
Son bir söz daha söyleyeyim. Şayet bu facia Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde olmuş olsaydı, bazı bakan ve bürokratların kellesi çoktan alınmıştı. Erdoğan kimsenin gözünün yaşına bakmamıştı.