(The Turkish Post) – MERCAN BULUT
Karşımda gencecik, daha hayatının baharında bir kız çocuğu yatıyor. Bu yavrucak benim bir dostumun çocuğu. Bir duvarın köşesinde o ve eşi, kuytu bir yerdeyse biz hüngür hüngür ağlıyoruz. Daha birkaç hafta önce canlı kanlı gördüğüm çocuk karşımda sessizce kaldırıma sarılmış yatıyor! Yüzüne bile bakamıyorum. Hele dostumun yüzüne hiç bakamıyorum. Biz minik yavrumuza el birliği ile sahip çıkamadık. Bizim duyarsızlığımızdan dolayı o canına kıydı. Belki de o bizleri her gördüğünde gözlerimizin içine bakarak, ‘bana yardım edin’ diye çığlık attı. Biz ise yüzündeki küçücük bir gülümsemeye inanıp, onu tek başına bıraktık. Şimdi o soğuk toprağın koynunda. Hem de gece soğuğun -10 dereceye düştüğü bir ortamda tek başına bıraktık. Bunun sorumlusu biziz. Bizler gençlerin dilinden anlamamaya devam ettikçe, onlar hayattan kopmaya devam edecek. Belki de seslerini öyle duyuracak biz duyarsız insanlara.
Kim bilir!
Toplumsal ve sosyal gerçekleri dile getiren yazılar zordur. Hem yazanı hem de okuyanı psikolojik olarak yorar. İnsan nereden başlayacağını, noktayı nereye koyacağını bile tahayyül edemez. Gördüğü gerçekler karşısında derin buhranlar yaşar. Önce karşısında maktulün canlı fotoğrafına bakar derin derin. Ardından da önünde yüzükoyun cansız yatan bedene bakar. Aslında iki bedende aynı kişiye aittir. Ancak son kare insanın zihninde derin yaralar bırakır. Daha ömrünün baharında körpecik bir kız çocuğu karşında yatmaktadır. Sanki derin bir uykuya yatmışçasına. Kimse onu o uykusunda uyandıramaz. Birkaç saat önce hayat dolu bu kız çocuğu hayat adına bütün yaşam damarlarını kesmiştir. Nedeni bilinmeyen bir gerekçeden dolayı. Bizim için olmasa da onu o uçuruma götüren bir gerekçe vardır elbette ki. Aslında genç kızın hayattan kopmasının tek nedeni o değil. Onun sorumlusu hepimiziz. Toplumun duyarsızlığı, tepkisizliği ve gençlerin dilinden anlamaması bu sebeplerden sadece birkaçı. Ne var ki, genç intiharlarına her geçen gün yenileri ekleniyor. Bu duyarsızlık devam ettiği sürece artmaya da devam edecek. Toplumda duyarsız timsah gözyaşları akmaya devam edecek. Kim bilir, bunun sorumluları birkaç süslü cümlelerle gencin arkasında methiyeler dizecek.
Uzaklardan Türkiye’yi izlemekten kendimi alamıyorum. Nasıl uzak kalabilirim ki. Yıllarca doğup büyüdüğüm ülkemin gencecik fidanları gözlerimin önünden kayıp gidiyor. Ama benim elimden bir şeyler gelmiyor. Ailelerini tanımadığım için, bir telefon edip acılarına bile ortak olamıyorum. Tek yaptığım şey, gençlerin yere kapaklanmış fotoğraflarına bakıp içli içli ağlamak oluyor. Diğer yaptığımsa, en sevdiğim işi yapıp arkalarından birkaç satır yazı yazmak oluyor. Ama bu yaptığımla ne onların ne de ailelerin acılarına ortak olamadığımı biliyorum. Belki de vicdanımı rahatlatmak için kaleme ve kağıda sarılıyorum. Ama samimi olarak ifade edeyim ki, her gencin intiharı karşısında kalbim paramparça oluyor. Gece yarıları tek kaldığımda ya da arabamın içine kendimi attığımda hüngür hüngür ağlıyorum. Uzaklardan dahi olsa bir şey yapamamanın derin acziyetini yaşıyorum.
Bu genç kardeşlerimizin intiharı son dönemde o kadar arttı ki. İnternet üzerinden arama yaptığımda son bir hafta içinde Ankara ve İstanbul’da 5 üniversite öğrencisi intihar etmiş. Bu çocukların hepsi başarılı. Türkiye’de derece yapmışlar. Hacettepe, Gazi, Bilkent ve Marmara gibi Türkiye’nin göz nuru üniversitelerinde okumaya hak kazanmışlar. Ama gel gelelim ki, daha okulların açılmasının üzerinden bir ay gibi bir süre geçmeden gencecik fidanlar toprağa serilmiş ardı ardına.
Kız ya da erkek fark etmiyor. İsimlerinin bir anlamı bile yok. Ama bu çocuklar Türkiye’nin geleceği. Büyük emekler sarf ederek, gecesini gündüzüne katarak kazandılar bu okulları. Ama başarının tadını dahi çıkaramadan bir anda hayattan ümitlerini kestiler. Neden? Bu çocuklar intihar gibi Allah’ın en sevmediği bir yola başvurmak zorunda kaldılar. Ekonomik sebepler, gönül durumları, aile geçimsizlikleri ve toplumsal baskılar bunun temel nedenleri arasında yer alıyor. Ama saydığım sorunların merkezinde yine toplum var. Çevremizdeki insanların duyarsızlığı, gençleri yok sayması ve toplumda anlaşılamama düşüncesi onları hayat damarlarını kesmelerine neden oluyor. Allah aşkına soruyorum herkese… Bir can bu kadar ucuz olabilir mi?
Bir çocuğun yetiştirilmesindeki meşakkatler hepimizin malumu. Ayağına bir diken battığında bile uykularımızın kaçtığı evlatlarımızın cansız bedenlerini televizyon ekranlarına seyretmek hiç kimseye dokunmuyor mu? Üniversiteler, vakıflar, dernekler ya da kamu kurumları genç intiharlarının araştırılması için neden birlik olmaz? Bunun siyaseti olmaz Allah aşkına! Siyasi düşüncelerimizi ve farklılıklarımızı bir kenara koyalım. Genç kardeşlerimizin ölümlerinin önüne geçelim. Çünkü onlar bizim geleceğimiz. Bu kadar duyarsız kalmayalım. Kim bilir bugün yurt odasında canına kıyan, ya da odasının camından onlarca metre boşluğa atlatan çocuklardan biri bizim yakınımda olabilir. Gençlerimizin neden hayattan ümitlerini kestiğini öğrenmeye, onları anlamaya çalışalım. Belki sahile vuran bir denizyıldızını yeniden suya kavuştururuz.