(The Turkish Post) – MEHMET EREN
Türkiye tuhaf bir ülke. Bir gün vezir olduğunuz bir yerde, diğer gün rezil olabiliyorsunuz. Türkiye’nin tanınmış siyasilerinin sizi “yerli ve milli” diye övgüler yağdırdığı bir şovun ardından, ansızın “hain” de olabiliyorsunuz. Bundan dolayı büyüklerimizin kulaklara küpe olacak harika bir öğüdü vardı. Derler ki; “Düşmanına ölçülü davran bir gün dostun olabilir, sevdiğini de mesafeli sev, bir gün düşmanın olabilir.” Bu açıdan bir işadamı ya da işletmeci sadece ticaretini yapacak. Hiçbir noktaya bağlı kalmayacak. Tek bir gerçeği olacak. Evrensel ahlak ve evrensel ticaretin gerekliliklerini yerine getirmek. Zaten bunları yaptıktan sonra, kimse size kaş kaldıramaz. Uluslararası şirketlerin dünyada iş yapmasın temelinde de bu yatıyor aslında. Sadece işlerine odaklanmaları.
Aslında neden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Türkiye birkaç haftadır Köfteci Yusuf olarak bilinen bir köfte zincirinin başına gelen skandalı konuşuyor. İddialara göre; Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan denetimler sonucunda, Köfteci Yusuf’un restoranlarındaki ürünlerinde domuz eti bulunduğu iddia edildi. Ancak bu firmanın mahkeme kararıyla adını yayınlatmadığı da iddialar arasındaydı. Domuz etinin de geçtiğimiz Şubat ve Mart aylarında tespit edildiği dile getirilmişti. Köfteci Yusuf’la ilgili olarak bakanlık tarafından 27 Şubat ve 7 Mart tarihlerinde yayınlanmış iki ayrı raporda kayıtlara girmişti. Olayın ardından ilgili şirketten açıklama yapıldı. Söz konusu iddialar kesin bir dille yalanlandı. Hatta bir merkezde böyle bir vakanın yaşanması kumpas olarak değerlendirildi. Ne var ki, Bakanlığın açıklamasına karşın toplum şirketin lehine saf tuttu. Şirket sahibinin açıklamasına duyulan güven siyasilerinkini geçti. Haliyle bu da bazı şüpheleri beraberinde getirdi.
Ziya Paşa’nın “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” sözü meşhurdur. Kısacası “insan belleğinin sakatlığı unutmaktır” şeklinde telaffuz edilir. Köfteci Yusuf vakasını okuyunca hafızam beni 2011 yılına götürdü. O zaman da Fast food devi Burger King’in, salmonella ve listeria bakterileri taşıyan 160 bin adet, yani yaklaşık 12 ton hamburgeri piyasaya sürdüğü iddia edilmişti. Aslında iddia falan değildi. Bu skandal resmi belgelere bile girmişti. Burger King ile ilgili ortaya çıkan iddiaların ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı müfettişleri inceleme yapmıştı. Dönemin Tarım Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Metin Suerdem, geniş bir inceleme yaparak araştırmayı Tarım Bakanı Mehdi Eker’e sunmuştu. Eker, iddiaların araştırılması için müfettiş görevlendirmiş, görevliler ismi geçen kişilerle ilgili inceleme başlatmıştı. Bunun sonucunda bakterili etlerin imha edilmediği ve piyasada tüketildiği sonucuna varmıştı. Yanlış okumadınız. Dönemin Bakanına sunulan raporda, Burger King’in imha etmesi gereken bakterili etleri yok etmediği, tam aksine piyasaya sürerek, vatandaşlara yedirdiği, bundan da gelir elde ettiği tespit edilmişti.
Hafızam beni yanıltmıyorsa, Dönemin Tarım Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Metin Suerdem, önce şirket aleyhine bir rapor yazıyor. Ancak birkaç hafta sonra ilkinin aksine, yeni bir rapor daha kaleme alıyor. Tarım Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Metin Suerdem, birinci raporda Burger King’in 12 ton hamburgeri piyasaya sürdüğü sonucuna varıyor. Ancak aradan uzun bir süre geçmeden aynı olayla ilgili Suerdem’in A raporunun aksi yeni bir rapor hazırlaması üzerine ilgili kurumlar, Suerdem’in teftiş raporunda oynama yaptığı gerekçesiyle konunun yeniden ele alınmasını talep ediyor. Suerdem de Teftiş Kurulu başkanlığı görevinden alınarak müşavir yapılıyor. Yerine ise Başkan Yardımcısı Faruk Fıratoğlu vekil olarak atanıyor. Fıratoğlu’nun yeniden inceleme yapmasının ardından, Burger King’in bakterili et kullandığı iddiası üzerine 2011 Nisan ayında Gebze 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Dava daha sonra, ağır ceza mahkemesine verildi. Soruşturma kapsamında Gebze Tarım İlçe Müdürlüğü’nde görevli Mustafa Sözbir ve Nejla Filiz’in yanı sıra Fasdat Gıda Genel Müdürü Derviş Celalettin Aktay ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlamasıyla yargılandı. Yargılama aşamasının son duruşmasında da, iki ilçe tarım görevlisi Mustafa Sözbir ve Nejla Filiz, bakterili etlerin kendi kontrollerinde imha edilmediğini itiraf etmek zorunda kaldı. Tarım Bakanlığı yetkilileri, sadece firma yetkililerinin beyanlarını tutanağa geçirdiklerini itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Hatta Tarım Bakanlığı müfettişlerinin yaptıkları denetimlerde, Gebze Tarım İlçe Müdürlüğü’nde ziraat mühendisi olarak çalışan Nejla Filiz ve sağlık teknisyeni Mustafa Sözbir’in 7 Haziran 2010’da incelemeye gittikleri, ancak rapor tarihini 29 Nisan 2010 olarak geriye dönük evrak hazırlayarak ‘etlerin imha edildiği’ yönünde evrak defterine kayıt yaptığı, bu şekilde şirketi kurtarmaya çalıştıkları tespit edilmişti. Ancak Tarım Bakanlığı müfettişlerinin teftişi sonrasında etlerin atık tesisinde imha edilmediği ve memurların da işlem sırasında orada olmadıkları sonucuna varılmıştı. İlgili şirkete de, 5179 sayılı Gıda Kanunu’nun 29. maddesinin I bendi 18. maddesine göre, piyasaya kasten bakterili hamburger sürdüğü tespit edilirse porsiyon başına asgari 5-20 bin TL ceza verilmesi öngörülmüştü. Yaklaşık 160 bin hamburger için şirkete 800 milyon ile 3,2 milyar TL arasında bir ceza yazılması bekleniyordu. Raporda ayrıca Burger King’e et tedarik eden Maret, Namet ve Al-Et’in de etlerinde aynı bakteriye rastlanıldığı belirtilmişti.
İşte durum bu kadar vahim. Burada Köfteci Yusuf isimli Türk şirketini hedefe koymak için beklemek gerekiyor. İlgili şirketin ana üretim merkezlerinde ve diğer zincir şubelerinde de benzer bir vakanın rastlanması halinde, net şeyler söylenebilir. Ancak Türk şirketine yönelik kirli bir oyunun oynandığı aşikar. Bunun içerisinde muhtemelen rakip firmalarda var, bazı kendini bilmez bürokratlar da. Çünkü Köfteci Yusuf gibi bir zinciri yok etmenin en etkili yolu, Tarım Bakanlığı bürokratları eliyle bir denetim raporu hazırlanması. Hem de Türk milletinin en hassas olduğu, “domuz eti tespit edildi” denilerek de, şirket hedef tahtasına oturdu. Belli ki bu kumpasın bir de medya ayağı var. Köfteci Yusuf’un da medyada ciddi bir ağı olmadığı için, kendini savunacak hiçbir mecra bulamadı. Ama medya sahip çıkmasa da, toplum markasına sahip çıktı. Aslında siyasi mesajları toplum dikkate dahi almadı.
Son sözüm de basın mensuplarına. Şayet Burger King ya da Mc Donalds şubelerinde de benzer bir skandal yaşansaydı aynısını yapar mıydınız? Ben söyleyeyim. Kesinlikle tek kelime edemezlerdi. Çünkü küresel şirket, reklam silahıyla bütün hedefleri etkisiz hale getirirdi. Mesele bu kadar net. Bir dönem Burger King gibi firmalara sessiz kalanlar, bugün yerli bir firmayı yok etmek için var gücüyle savaşıyor. Daha kalitelisi için mücadele edelim. Ancak son tetkik raporlarını görmeden de, yılların emeğini yok etmeyelim.