(The Turkish Post) – MEHMET EREN
Türkiye’de bilginin özgürlüğü? Hahaha, ne kadar komik bir soru! Bizim memlekette bilgi, devlet sırrından hallice bir hazineye dönüştü. Bir olay oluyor, hop anında yayın yasağı! Sanki bilmesek daha mutlu olacağız. Devlet büyüklerimiz ne yapıyorsa bizim iyiliğimiz için yapıyor, değil mi? (!) Öyle diyelim biz en iyisi…
Son dönemlerde getirilen yayın yasaklarını hatırlayın. Saymakla bitmez ama hadi birkaç örnek verelim. Mesela Narin Güran olayı: Diyarbakır’da vahşice öldürülen küçük bir kız çocuğu… Ne olduğunu anlayamadan, “şak” diye bir yayın yasağı! Sebep? “Kamu düzeni tehlikede.” Tabii, olayın adli boyutunu boş ver, yasakla biz rahat edelim. Yasak kalkınca da sorular patlıyor tabii: Bu yasak gerekli miydi, değil miydi? Neyse, devlete güvenimiz tam, değil mi?
Bir başka örnek? Fahrettin Altun! Yayın yasakları konusunda en çok “istekte” bulunan isimlerden biri. Özellikle İstanbul’daki arsa meselesi gündeme geldiğinde, daha medya konuşamadan yayın yasağı geldi. Halkın doğru bilgi alması mı? Boş verin, ne gerek var! Sadece resmi kanallardan takip etmemiz yeterli. Devlet ne kadar uygun görürse, biz de o kadarını bileceğiz. Yoksa fazla bilgi göz çıkarır, değil mi?
Ve tabii Erdoğan Ailesi! Bilal Erdoğan’la ilgili vakıflar ve servet iddiaları basında yer bulur bulmaz, hemen yayın yasağı. Man Adası belgeleri mi dediniz? Yasak! Yurt dışı servet iddiaları mı? Yasak! Milli güvenlik her şeyden önce gelir! Belki de bu olayları öğrenirsek ülkenin birliği, dirliği bozulur. Ne gerek var şimdi böyle risklere!
Bir de Binali Yıldırım ve ailesi var tabii. Malta’daki offshore şirketler gündeme gelince, yayın yasağı hemen devreye girdi. Siyasetçilerin servetini sorgulamak mı? “Ona ne gerek var, halk olarak bizim başka işimiz yok mu?” diyorlar sanki. Ama Binali Yıldırım’ın sağlık sorunlarıyla ilgili haberlerde neden bir yasak yoktu acaba? Belki de bu tür konular “tehlikesiz” bulunuyordur. Sağlık meselesi yalan-dolan çıkmaz ya!
Sonra da geldi Sedat Peker’in videoları… Özellikle Erkam Yıldırım ve Süleyman Soylu hakkında söyledikleri dillere pelesenk oldu. Ama o videolar yayıldıkça yasaklar da hızla devreye girdi. Türkiye’de bilgiye erişim mi? Şaka gibi oldu artık. Hani 2016’da Sebahattin Zaim Üniversitesi’nden bir hoca demişti ya, “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben hep cahil halka güvendim,” işte o zihniyet tam gaz!
Yayın yasaklarının gerekçesi hep aynı: “Kamu düzeni” ve “adil yargılama hakkı.” Yani biz konuşmazsak, tartışmazsak, her şey güzel yargılanacak. Adalet sistemimize güvenimiz sonsuz zaten! Yoksa siz güvenmiyor musunuz? Bizde her şey bağımsız, her şey tarafsız! Eğer böyle düşünmüyorsanız, kendinize örgütlerden örgüt beğenmenizi tavsiye ederim.
Peki, bu kadar yayın yasağının uzun vadede ne gibi sonuçları olur? Hiçbir şey! Çünkü biz artık bilgiye pek de ihtiyaç duymuyoruz. Siyasetçilerin servetlerini sorgulamak mı? Boş verin, Instagram’da kim ne paylaştı, TikTok’ta kim viral oldu, esas ona bakıyoruz. Bu yasaklara kimse neden tepki vermiyor diye soranlara, belki de cevabı burada bulabilirsiniz. İnsanların eğlencelerine, kısa videolarına bir şey olmasın da, yolsuzluk meseleleri çok da dert değil gibi…
En ilginci de şu: Yasaklara karşı hiçbir toplumsal tepki yok. İnsanlar hayatlarına “mış” gibi yaparak devam ediyor. Gazetelerde ne yazıldığı, TV’lerde ne gösterilmediği kimsenin umurunda değil. Instagram veya YouTube’a yasak gelse, düşünün, herkes nasıl ayağa kalkardı. Ama bir siyasetçi hakkında yayın yasağı gelince, “Oh ne güzel, kafa rahat” modu… TikTok’a girme özgürlüğümüz engellenirse çileden çıkıyoruz ama yolsuzluk iddialarını umursamıyoruz!
Yasaklar o kadar normalleşti ki, haber sitelerinde “yayın yasağı geldi” haberini okuyup, “Aman, nasılsa birkaç güne kalkar” diye düşünmek sıradanlaştı. Bu duyarsızlık yasakçılara güç veriyor. Çünkü biliyorlar ki insanlar TikTok’a getirilecek bir yasakla daha çok ilgileniyor! Yayın yasaklarının bu kadar rahat getirilmesinin başka açıklaması olabilir mi?
Neyse siz boş verin böyle tatsız konuları. Hem ne diyordu Yaprak Dökümü dizisinde Hayriye hanım eşine; “Aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey”!
Hepinize iyi pazarlar…