(The Turkish Post) – KEMAL ALBAYRAK
Ülke öyle sıkıntılı günler yaşıyor ki, adaletsizliğin boyutları sorumlu sorunluların eliyle her yeri sardı. Şimdi de bebek katliamları, devlet denetimlerindeki kurumlarda, canlar yok ediliyor. Bunlar, hukuk devletlerinde olsa yer yerinden oynar. Bizde basın bildirisi ile kınamak adet olmuş. Doğru ise topyekün suç işleyen, bunlarla gizli çıkar ortaklığı kuran karaktersizlerle mücadele etmek sorumluluktur.
Ahlaklı toplumlar, ahlaklı rejim üretirler. Kalitesiz ve niteliksiz rejimler, insan kalitesini düşürür, kalitesiz toplum inşa ederler. Otoriter rejimler, haysiyeti ve ahlakı sermaye yaparlar. Bu insan olma vasfına terstir. Sorunlu sorumlular, kişileri aydınlatmıyor, gerçeklerden korkuyor. Geçmiş yılların acılarının yüzleşilmesiyle, yaşamanın yönünü değiştirmek gerekirken, daha çok, acıları yaşatan bir anlayışı millete sunan, hükmeden, adil olmayan sınıfı oluşturuluyor. Adaletin olmadığı yerde her türlü ahlaksızlık, kötülük, kin ve nefret üretilir. Geldiğimiz nokta bu.
İbadet namına kalkıp oturana bile güvenimiz yok oldu. Fenerle gündüz adam arar hale geldik. Her şeyin parayla ölçüldüğü, statü değişiminin, insani değer ve vasıflarının önüne geçtiği, liyakatin değil biatın öne alındığı, adam kayırmanın, gurur, kibir, ihtiras, benlik, çekememezlik, bencillik duygularının öne çıktığı, domuzlaşan haramzadelerin, cinayetlerin bile pazarlık unsuru yapıldığı adaletsiz bir yönetimden ne beklenir ki?
Ziya Paşa siyasetçilere ve yöneticilere kızarak;
Asiyab-ı devleti (devletin değirmenini) bir har da (eşek) olsa döndürür.
Şair Eşref cevap verir,
Döndürür ama mili kırar, çarkı harabeye döndürür.
Neyzen Tevfik de,
Öyle harlar koştular ki, asiyab-ı devlete (devletin değirmenine)
Birbirini çiğnemekten, dolap-ı devlet dönmüyor.
Ülkenin halini anlatmışlar, bugün farklı mı?
Mevkiyle rantı paylaşanlar, acıları paylaşmaz, çünkü acıları yaratanlar kendileri.
Russel Gough ‘Doğru ve iyi olanı bilmekle, bunu yapmak arasındaki en önemli bağlantı, bunları yapacak karaktere sahip olmaktır’ der. Karakter, kaderi doğurur. Suçları saklamak ve korumak yeni suçları doğurur. Öyle bir ülke yönetimi var ki, kimi suçları ile yükseliyor, kimileri de, ahlakları, liyakatları ile yargılanıyor.
Zulümle yönetilen bir ülkede adalet, akıl, bilim, hukuk olmaz. 2023 yılında iktidarın kanunlaştırdığı infaz indirim maddeleri, ‘kasten öldürme, dolandırıcılık, uyuşturucu ticareti, cinsel suçları’ korumalarının sonucu bugünün hukuksuzlukları değil mi? Düşünür, sanatçı, gazeteci, liyakatli insanlardan korkan bu iktidar, bunlara cezaevlerini gösterirken, suçlulara, mafyaya, kara para aklayanlara, kamuyu soyanlara boy boy resimlerle görüntü veriyor. Ülkenin getirildiği nokta bu. Hapishanelerde işkenceler, ölümler, tecavüzler, adam kaçırmalar, gündemde iken, bunları araştıran, soruşturan var mı? Muhalefet bile, bunlara karşı meşru eylemleri ile toplumu harekete geçirmiyor. İlginçtir, Özgür Özel, “Fetö mallarına çöktüğünüz gibi, bu hastanelere de çökün” diyor. “Erdoğan’a söyledim, generalleri hapisten çıkarmasını rica ettim” dediği gibi. Hukuk kişilerin emrine mi tabi? Siyasette bu millet, bunlara mı güvenecek? Devletin tüm kurumlarını çökerttiler, görev yapamaz haldeler. Devlet imkanlarını, tuzak aracı yaparak, ötekileri yok eden bir anlayıştan, bebeklerin, canların yaşatılması beklenebilir mi?
Bilgi yönetimi, kurallı ve ahlaklı, yasalara uyan toplum yaratır. Gayri meşru kazanç konforunun, haramın, adaletsizliğin değil, huzurun ve ahlakın temellerini inşa eder. Gelecek nesillere iyilikler bırakır.
Platon’un felsefesinde siyaset anlayışı, bütünü seven, birlikten yana, insan merkezlidir. Devlet, insan ruhunu parçalamaz, ayrım yapmaz. İleri kültürler, kendi sorunlarını, kendi kültürleri ve kurumları ile çözer, geri kültürlerde, kendi sorunlarına yeni sorunlar katar. Bu iktidar, sorun yaratıyor, çözmüyor. Adaletsizliklerini, ideoloji ve dinle kapatma örtüsü yapıyor. Suretleri ile siretleri farklı. Bunlar beka sorunudur.