(The Turkish Post) – KEMAL ALBAYRAK
Mümtaz’er Türköne Hoca, Bahçeli’nin Öcalan çıkışını değerlendirirken, Rumi akıl olduğunu, gerçek çözüm için gerekli olduğunu belirtiyor. Hoca’nın görüşü kendi iradesi olabilir, kendi penceresinden görüşüdür. Katılan olur, katılmayan olur. Burada realist olmakta fayda var. Bu reçeteye katılmadığımı belirtirken, zaten sonuç vermeyeceği de belli olmaya başladı.
Duygusal ve ideolojik akılla çözüm olmaz. Demirtaş’ın bu konuda devre dışı bırakılması, kapalı kapılar arkasında filmler yapılması, irade değişkenliği, şok beyanlar, gizli anlaşmaların sonucu ortada. Hazırlanmış kanun tekliflerinin Meclis’e kısa sürede gelişi, sahne dışındakilerin oyunlarını gösteriyor. Ağanın kızına gariban biri aşık olmuş, arkadaşları arasında bunu anlatıyor, korkuyor da. Arkadaşları sormuş, bundan ağanın haberi var mı? Gariban ‘Hiç ağaya duyurur muyum? Beni öldürür’ misali. Peki bu konular TBMM’de müzakere edilmiş mi? Hayır! TBMM içerisinde çözülmeyen konular, tekelci irade aklıyla mı çözülecek?
Yıllardır güvenlik politikaları ile bir taraftan PKK’nın kucağına itilen, bir taraftan devletin ve siyasetin yanlış uygulamaları sonucu dışlanan insanlarımızı bugün sahne dışı oyunlarla barışa götüremezsiniz. Devlet aklı, Rumi akıl, müzakere ile olur. Müzakere yeri TBMM’dir. Her siyasi partinin, düşünürün, basının, ahlaklı insanların ideoloji ve çıkar amaçlı, duygusal düşüncelerden çıkarak, fırsat eşitliği, vatandaşlık hakkı, kültürel hakların korunması, hür düşüncenin önündeki engellerin kalkması, kendi insanına ayrımsız adaletle sahip çıkılması, refahı ile olur. Bir taraftan Öcalan’ın TBMM’de konuşmasını ileri sürenler, eline silah almamış, uydurma delillerle iki milyonun üzerinde kendi vatandaşına haksız ve hukuksuz adaletsizlik yapanlar, KHK hukuksuzluğu, Kürt’ün, Türk’ün, bunları da kapsayan ‘İNSAN’ sorununu mu çözecek? Sorunu yaratanlar, sorunlu sorumlular, kendileri değil mi?
Adaletin olmadığı bir yerde hangi sorun, bu kafalarla çözülür? Düşmanlık üreten, kin, nefret, acımasızlık üreten, oyunun dış kaskolu taşeronlarından çözüm beklenmez. Sorun, içte ve dışta çıkarı olanların ürünüdür. Kimler sorunu çözmek için gayret gösterse, samimi niyetlerle emek verse, ülkede başları beladan kurtulmuyor? Yıllar önce evladının kemiklerini torbada babaya teslim edenler, bu işin sorumluları değil mi? Oslo’da kendi meseleni çözmek için başkalarını aracı yapmak çözüm getirdi mi? Bu ülkede kuruluş felsefesi, Cumhuriyet, Ulus Devlet, vatandaşlık hukuku, fırsat eşitliği, ekonomik refah anlamları yok edildi, adları kaldı, içleri boşaltıldı. Azınlık şatafat; çoğunluk sefalet yaşarken, insan meselesini çözmek, bunların umurunda olur mu? Bunlar oyalama taktiği, yeni bir kargaşa, kaos, uyguladıkları kirli düzenin devamı içindir. Elbette Ortadoğu’daki gelişmeler, bir çok alanda zorlukların ve arayışların yaşandığı, çetin bir dönem ülkeyi etkiliyor. Bunu görmezden gelemeyiz.
Tehlikenin boyutlarına göre tedbir almayan sorumluların halleri ortada. İbn-i Haldun’un ‘içeride toplumsal barışı, rıza devletini sağlayamayanlar, dışarıda ülkeyi koruyamaz’ uyarısındaki yol yanlış mı? ‘Kendinden olmayanı yok et’ anlayışı ile doğu bölgelerini ziyarete bile gidemeyenlerin Öcalan’dan hikmet umması nasıl bir düşünce? Asıl problem burada. Kolay çözüm lafları da, ‘çalışmalarımızdan dış mihraklar, çıkar devletleri bizden rahatsız, bak Tuşaş’a da saldırının altında bu var’ diyenler hangi tedbiri almışlar ki kolaycılığa kaçıyorlar?
Yasallıktan çıkarıldı ülke. Dünün hikayeleri, bugüne çare değildir. Her siyasetçi, aydın, düşünür, kendi çağının çocuğudur. Aklın görevi, bugünü değerlendirirken ‘iyi düşünmek, iyi konuşmak, iyi yapmaktır.’ Bugünün şartlarını ve tedbirlerini uygulamaktır. Toplumu ayrıştıranlardan, hak hukuk bilmezlerden, merhametsiz vicdansızlardan, adaleti yok edenlerden, sağlıklı çözüm beklenemez. Çözüm yolu,(akıl, bilim, hukuk, demokrasi, refah, ahlak, terakki ve bilgeler heyeti ile müzakeredir, saydamlıktır. Çürümüş ideolojik ve dinsel, bağnaz kafalarla reçeteler, hastalığı artırır.