(The Turkish Post) – KEMAL ALBAYRAK
Çiçero ”Tarih hayatın üstadıdır” diyor. Hayat bir sınavdır, yaptığın bir yanlış, tüm doğruları götürebilir. Niyeti iyilik olanın, karşılaştığı kötülüğe bakarak, şahsi çıkar sağlamak için uğraşmaz. İnsanlık ve toplum yararına eylem yapar. İbadet, inananlar için, ahlaki hastalıkların tedavisi için gereklidir, bireyseldir, reklam aracı, hiç değildir.
Emevi Camii’nde namaz kılmak reklamı olurken, tecavüzler, işkenceler, bir milyona yaklaşan insan ölümleri, maddi tahribatlar, kimin eseri, bunlara bakan var mı?
Suriye konusu anında başlayıp, hemen olmadı. Mahir Kaynak, “İstihbaratta orman yakılacaksa, ormanı yakacak görevliler, piknik yapmaya ormana gönderilir, orman öyle yaktırılır” derdi. Suriye’nin bugünlere gelmesinde, piknik suçlularına bakmak gerekmez mi? Tehlikenin boyutları, komşu ülkelere sıçrarsa, bunları düşünen var mı? Sömürü devletlerinin, işgalci planları işlerken, engel çabaları var mı? Koltuk ve gelecekte makam kapma, bunlardan önemli mi? Ne olduğunuz değil, ne olacağınızı düşünen var mı? Kötü günde katkısı olmayanın, iyi günde hissesi olmaz.
Şu an Suriye gündem oldu. Toprak bütünlüğü diyenler, bölüşümü ve çıkarı düşünüyor. Velhasıl bu plan işliyor ve çok öncelere dayanıyor. Zıtların birlikteliği ve ayrılıklar ne getirecek ilerde göreceğiz. Aklın bu günlerde belirtisi, iyi düşünmek, iyi söylemek, iyi yapmakla olur. Bu da uzman ve bilgelerin müzakeresi ile olur. Tek adam ve sınırlı müzakere ile olmaz. Hafıza, şimdi ve geleceğe yönelik irade beyanıdır. Değer üretmeyen kafalardan, netice alınmaz. Geceler, karanlıklar, aydınlığa çıkışın yollarını aratır. Geçmişin anıları ile değil, geleceklerin, sorumlulukları ile akıllanırız.
ZİRVELERİN UÇURUMLARI DERİN OLUR
Siyaset ve ekonomik düzen, iflas ederse, vesayete girer. Tüm alkışlarını, sömürü ülkelerinde arayanların hali, Esad’ın durumuna düşer. Geçmiş yılların kazandırdığı acıların, ışığı altında yaşamanın ve yaşatmanın yönünü değiştirmek gerekir. Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın geçmişteki “bir çürük ipliğe hülya dizmişiz” mısrası, pişmanlığın göstergesidir. Tarih, kantar kullanmaz, insani değerlerin tartısı farklıdır. Büyük afetler, herkesi eşitler. Rantı paylaşanlar, acıları paylaşmaz. Yanlışlar, akıl yürütme ve tedbir düşünceleri üretme ile düzelebilir. Ahlak, aklın vesayetten kurtulmasıdır.
Şatafat ve konforun ürettiği, morfik alandan kurtulmaktır. Yoksa zirvelerin uçurumları derin olur. Mevki hırsı, servet hırsı, belam hırsı, karunluk, sürekliliği taşımaz. Canavarlık hastalığı ile yönetim düzeninin akıbeti, bir gün kendini yok eder. Örgütlenmiş iki yüzlülüklerin sonu kendilerini yok eder. Kendi ve yakınlarının yaşamlarını batıya uyduran, haramlıklarla yaşayan, yönettiklerine de doğuyu zorlatanların hali ortada.
Adam Smith “Kimse, birbirine sunduğu merhametle, birbirine akşam yemeği sunmaz” derken, Esad’ın durumu ibretlik değil mi? Rusya ve İran’a güvenmek, kendine güvenmeyi bitirdi. Bu herkese ders olmalıdır. Esad despotu ve hırsızı kaçtı, kurtuldu mu? Tarih bu ve benzer despotları, haramzadeleri yazacak. Vatansızları, karektersizleri, hırsızları, ahlaksızları, hep yazacak.
Toplumlar, kin ve nefretin sahibi ahlaksızları, unutur mu? Mezarları bile rahat bırakılmıyor. Yaşattıklarını ölüsüyle, dirisiyle yaşıyorlar. Örnekleri çok adaletsizlerin. Dünyaya nizam vermeye kalkanların, kendi hanelerine bakmaları lazım.
Adil bir devlet yönetimi, ülkesini adaletle, huzur ve güvene kavuşturur. Tehditleri görerek önlem alır. Akıl, bilim, hukuk, demokrasi, ahlak bunu gerektirir. Hedef bu olmalıdır.