(The Turkish Post) – KAMİL ASLAN
Dün gece iki yarı final müsabakası izledim. Öncelikle Türkiye Ziraat Kupası yarı finalinde Karagümrük ile Trabzonspor arasındaki futbol maçına baktım. Ardından da dünyanın gözünün kulağını çevirdiği Real Madrid- Bayern Münih arasındaki dev maçı takip ettim. Türkiye’deki müsabaka tamamen tatsız tuzsuz yemek gibiydi. Abdullah Avcı yine bildiğimiz oyununu oynattı takıma. Trabzonspor şaş kaza maçı kazandı ne yazık ki. Karagümrük yerine başka bir takım olsaydı sahada, Bordo Mavili takıma nal toplatırdı. Trabzonspor müsabakayı 4-0 kazandı ama bu takımın iyi iş yaptığı anlamına gelmiyor. Bunun altını çizmek gerekiyor. Trabzonspor bu skorla 23 Mayıs’ta Beşiktaş’ın rakibi oldu. Ligden istediğini alamayan iki takım sadece, sahaya çıkacak ve sezonu kapatıp, futbolcular tatile gidecek. Onun dışında kupanın hiçbir anlamı yok.
Gelelim diğer müsabakaya. Diyorum ya, yıllardan beri Avrupa’da maçları ve takımları takip ederim. Avrupa ile Türkiye futbolu arasında nereden bakarsanız bakın, en az 50 yıl fark var. Oyun anlayışı, kurumsallaşma, şirketleşme, kulüp yönetimi ve oyuncuların gelişim süreçleri ile ilgili. Türkiye’de futbolcular ne yazık ki, futbol oynamayı 90 dakika sahada koşup sonrada gece kulüplerde eğlenmek zannediyor. Bir de Avrupa futbolunu Playsation oynamak olarak düşünüyor. Çünkü Türk futbolcularının ekseriyetle büyük çoğunluğunun Avrupa gibi bir hayali yok. Gidenler de, birkaç yılı geçmeden koşar adım geri geliyor. Farklı sebepleri bahane ederek. Birinci neden ise ülke ve aile özlemi. Avrupa’da top koşturan 17-18 yaşındaki diğer futbolcularda sanki bu duygular yokmuş gibi.
Gelelim Şampiyonlar Ligi gecesine. Real Madrid ile Bayern Münih Santiago Bernabéu Stadyumu’nda kozlarını paylaştı. İlk maç 2-2 bitmişti. Real Madrid deplasmanda istediğini alıp evine öyle gelmişti. Maçta o havada başladı. Real Madrid risk almadan, atacağı bir gol ile finale uzanmayı istiyordu. Ancak dakikalar ilerledikçe Beyaz Şeytanlar bir türlü golü bulamadı Takım panik yaptığı anda, Bayern Münih A. Davies ile 68. dakikada kritik bir gol buldu. Bütün futbol dünyası maçın bu skorla biteceğini düşünüyordu. Ancak Real Madrid’in başında yılların kurdu Carlo Ancelotti vardı. İtalyan hoca golden sonra hemen sistemi değiştirdi. T.Kroos ve A. Tchouameni’i kenara çekti. Yerlerine orta sahada takımın beyni Luka Modric ve Camavinga’yı aldı. Takım bir anda yeniden kendine geldi.
TUCHEL DEFANSA DÖNDÜ, ANCELLOTTİ ŞAH ÇEKTİ
Ancelotti, hücum eksenini geliştirirken, aynı anda Thomas Tuchel’den hayati bir hata geldi. H. Kane, J. Musiala ve Leroy Sane gibi takımın en önemli üç silahı kenara çekildi. Yerlerine ise defans ağırlıklı oyuncular alındı. Bu hamleye Carlo Ancelotti ofansif bir karşılık verdi. Tuchel defansa çekildiğinde ölümcül bir hata yaptı. Ancelotti, lig maçlarında da oyuna sonradan dahil ettiği, iki bitirici ayağı sahaya sürdü. Brahim Diaz ve Joselu hamleleri ile Real Madrid şarteli indirdi. Maç Bayern’in 1-0 üstünlüğü ile biteceğini zanneden Alman taraftarlar bir anda Ancelotti’nin bitirici yumruğu ile karşılaştılar. İtalyan hocanın son iki silahı bir anda ibreyi İspanyol devine çevirdi. İspanyol golcü Joselu 88 ve 90.dakikalarda attığı gollerle takımın İngiltere’de oynanacak finale taşıdı.
Aslında futbol bir zeka oyunuydu. Sahada oynayan oyuncular vardı. Ancak asıl akıl her zaman sahanın kenarındaydı. T. Tuchel, bu hatayı ilk kez yapmıyor. Benzer hatalarından dolayı takımı şampiyonlar ligi finalinden etti ne yazık ki. Ancelotti ise iyi bir lider ve oyun okuyucu olduğu için, Tuchel’in hatalarına, doğru hamlelerle cevap verdi. Gitti denilen bir finali daha lehine çevirmeyi başardı. Ancelotti aslında buydu. Kurt hoca, ağzından çıkarmadığı sakızıyla 90 dakika saha kenarında taktik çalışıyordu. Ve gayretinin sonucunu da final olarak almayı başardı.
ANCELLOTTİ OLMAK KOLAY DEĞİL
Thomas Tuchel ile Carlo Ancelotti arasındaki taktik savaşı gördüğümde, aklım Ziraat Kupası yarı finalindeki Karagümrük- Trabzonspor maçında kaldı. Bir yanda Abdullah Avcı, diğer yanda Tolunay Kafkas vardı. Maçtaki değişiklikleri ve taktikleri izlediğimde sıradanlığın dışında bir şey yok. Var olan tek şey, çıkan oyuncunun yerine aynı mevkiden bir futbolcu sahaya sürülüyordu. Ancak Ancelotti farklı mevkilerdeki oyuncular üzerinden farklı bir taktik ortaya koyarak, maçı çevirmeyi başarıyordu. İşte bu farkları gördüğümde aklıma yeniden geldi. Carlo Ancelotti olmak için çok çalışmak ve takip etmek gerekiyordu. Türkiye’de hoca olmak içinse tanıdığın bir yöneticinin olması yeterliydi.