(The Turkish Post) – KAMİL ASLAN
Türk takımlarının geleceklerinin aydınlık olduğunu söylemeyi çok isterdim. Ancak tünelin sonu kapkaranlık. Bu aşamadan çıkış sağlamanın yolu ne yazık ki yok. Neden mi? Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve Beşiktaş tam bir borç batağında. 40 milyar lirayı bulan borçların faizi de her geçen gün artıyor. Ciddi bir ekonomik girdi olmadığı için de, borç artarak devam edecek. Fransız’da yaşandığı gibi nihayetinde ya takımlar, güçlü bir şirkete satılacak, borçlarını ödeyemediği için futbolcularını satış listesine koyacak. Kısacası Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan’ın dediği gibi, takımın bir yıl içinde bankalar birliğine borçlarını ödeyip, borçsuz bir takım haline getirmek tam anlamıyla koca bir hayalden ibaret.
Bu köşede 24 Mart tarihinde, “Bahis çeteleri, menajerler ve liyakatsiz yöneticiler” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Aslında yazıya bu başlığı vermemim sebebi de spor yazarı Atilla Türker’in kaleme aldığı, “Futbolun Arka Bahçesi” isimli kitabıydı. Türker’in kitabını bitirdiğimde, Türkiye’de futbolun basit bir eğlence aparatı olmadığını bir daha gördüm. Çünkü paranın, şöhretin ve lüksün olduğu bir yerde asla, eğlence basit olgudan ibaret değildi. Ne var ki, bu sürecin en masum olanları tabii ki taraftarlar. Bu gruplar, bütün sermayesini gönül verdiği takıma feda ederken, oyuncu, teknik kadro ve yönetimse işin kazanan tarafında yer alıyor sürekli.
Dedim ya… Futbol artık sadece futbol değil ne yazık ki! Bu spor aslında toplumları, uyutma sporu. Bir nevi “dinle afyonlaştırılmayanlar”, futbolla dizginleştirilmeye çalışılıyor. Çünkü futbol artık milyar dolarlık bir sektör haline geldi. Futbolcusundan menajerine, takımlarından sponsorlarına kadar herkes milyon Eurolar kazanıyor. Hatta için içine bir de bahis oyunlarını koyduğunuzda, olayın sadece bir eğlenceden ibaret olmadığını görüyoruz. Artık bazı maçlar, ayarlanan yöneticiler, hakemler ve futbolcular üzerinde önceden satın alınıyor. Söz konusu gruplar ciddi paraları cukkalarına atarken, masum taraftarlarda, maç sonunda saç başa kavga ediyor. Sanki en kutsalına küfür edilmişçesine, adeta karşı tarafa savaş ilan ediyor. Bu kurguyu yapanlar, lüks rezidanslarında olayları gülerek takip ediyor. Demem o ki, futbol sadece maalesef bir eğlence değil artık.
Artık şunu kabul etmek gerekiyor. Türkiye’de birkaç takım dışında borcu olmayan futbol takımı bulunmuyor. Bu bakiyeler de her yıl katlanarak artıyor. Asıl sorunda burada başlıyor. Öz kaynaklarla belirli bir süre, ayakta kalmak varken, teknik yönetim ve menajer oyunları ise borçlar bilinçli olarak artırılıyor. Her transferde menajerler hesaplarını şişirirken, teknik patronlar da en küçük başarısızlıkta ceketini alıp takımı terk ediyor. Ancak giderken tazminatını da almayı ihmal etmiyor. Bütün yükse takımın ana bilançosuna yazılıyor.
Birkaç gün önce Trabzonspor KAP’a yazılı bir açıklama yapma gereği duydu. Takımın borç batağında olduğunu, bankalar birliğiyle ciddi yaptırım anlaşması yaptığını yazdık defalarca. Ancak buna rağmen yönetim, teknik patronların ve menajerlerin etkisinden bir türlü kurtulamadı. Yüksek bonservisle ve maaşla alınan oyuncular, başarısız olunca fesih anlaşmaları yapıldı. Bunun neticesinde de oyuncular, hak etmedikleri maaşlarını çatır çatır almaya başladı. Buna neden olan teknik patronlar da, hiçbir şey olmamış gibi, sırıtmaya devam etti. Belgeleri incelediğimde Trabzonspor’un birileri tarafından bilinçli olarak batağa sürüklenmeye çalışıldığını düşündüm. Yapılan anlaşmalar ve komisyonlar dikkate alındığında burada iyi niyet aramanın artık bir nedeni olamaz maalesef. Örneğin Trabzonspor yönetimi, Abdullah Avcı’yı yeniden takımın başına getirmek için aracı bir şirketle 5 milyon lira karşılığında anlaşma imzalamış. Avcı ile direkt konuşmak varken, aracı bir şirketi devreye sokmak tamamen takımın altını oymaktan başka anlam ifade etmez. Sorsanız Avcı takımı için boş mukaveleye imza atmış. Yerseniz tabii ki. Ancak KAP’a yapılan açıklamaya bakınca ortada koca bir yalan olduğu aşikar.
BORDO MAVİLİ TAKIMI ZORLU BİR HUKUK SÜRECİ BEKLİYOR
Trabzonspor’un başı gerçekten mahkeme evraklarıyla dertte. Sizin iyi bir Scout ekibiniz ve hukuk departmanız yoksa, başınıza neler geleceğini hesap bile edemezsiniz. Takıma gelen her oyuncu minimum 3 yıllık sözleşme imzalamış. Kendisini de FİFA kapsamında güvenceye almış. Menajerine de yüksek komisyondan anlaşma yaptırmış. Ancak bir yıl sonra futbolcuyu takım göndermiş. Şimdi onlarca futbolcu ve menajer paramı almadım diyerek, Trabzonspor aleyhine icra davası açmış durumda. Bu sadece Bordo Mavili takımın sorunu değil söyleyeyim. Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe’de bundan farklı durumda değil ne yazık ki. Şimdi Trabzonspor yönetimi bu davaları bitirmek için fellik fellik para arıyor. Yoksa kulübe icralar ardı ardına gelmeye başlayacak.
Yunus Mallı, Maxi Gomez, Hüseyin Türkmen, Abdullah Avcı, Taha Altıkardeş, Trezeguet, Umut Bozok, Batuhan Kör, Marc Barta, Dorukhan Toköz ve Fode Koita gibi oyuncuların menajerleri takımla ilgili hukuki süreci başlattılar bile. Trabzonspor’un bunu ödemem deme gibi bir lüksü yok. Aslanlar gibi ödeyecek. Yoksa FİFA’nın ağır yaptırımlar var. Bunların olacağı çok önceden hesaplanmalıydı. Kısacası akılsız başın yükün ayaklar çekiyor. Burada da yük yeniden taraftara çıkacak. Futbolcu ve hoca maaşını alıp çekip gidecek. Taraftarsa, yönetim kaliteli oyuncuları kadroya katamayacağı için vasat oyuncuları izlemeye devam edecek.
KULÜP YÖNETİCİLERİ DE TRANSFERDEN KOMİSYON ALIYOR
Şimdi gelelim yeniden Atilla Türker’in kitabına… İnanır mısınız ben okurken, utandım defalarca. Bu kadarı da olmaz dedim. Bir futbol takımının futbolcusu takımına ve taraftarına bu kadarını yapmaz dedim. Ancak ortaya konulan belgeler beni hayal kırıklığına uğrattı. Bazı kulüp yöneticileri, takımına satın aldığı futbolcu için menajerden komisyon alıyor. Daha ötesi birlikte iş çeviriyorlar. Beşiktaş’ından Trabzonspor’a, Galatasaray’ından Fenerbahçe’ye kadar bütün takımların borç batağında olmasının en önemli sebebi yöneticilerin liyakatsiz bir yönetim sergilemeleri. Adeta takımlar menajerlerin oyuncağı haline gelmiş. Uzun süreli kontratlarla da takımlar adeta soyuluyor. Yöneticiler ise buna sessiz kalıyor.
Hele bir kulüp başkanının eşinin özel harcamaları ile gezi masraflarını da, kulübüne fatura ettirdiğini gördüğümde “tuz çoktan kokmuş” dedim…
Maalesef futbolun durumu bu kadar kötü…