(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Başlarken…
Ey okur! İlk yazıyla karşınızdayım. Kalemi eline yeni almış çiçeği burnunda bir yazar değilim. Bir süre önce, mücbir sebeplerden dolayı kalemden uzaklaştım.
Yolun yarısını çoktan geçmiş ve yaşamını yazıya göre biçimlendiren biri olarak kalemsiz yıllarım bana ıstırap verdi. Ne çare ki kaleme ulaşamadım, düşündüklerimi kâğıda dökemedim, okurla aramdaki duvarları kaldıramadım, önümdeki engelleri aşamadım, iç dünyamı rahatlatamadım.
Sabahı olmayan gecem yıllarca sürdü. Kehf ashabı gibi asırlarca aralıksız uyumadım, karanlığın içinde acıyla kıvrandım.
Sonunda şafak söktü, sabah oldu, güneşim doğdu.
Lakin dünyamdaki sisler dağılmadı. Anlayacağınız hayatım pus içinde…
Şimdi tekrar kalem elimde, klavyenin başına oturdum.
Hikayelerine lise yıllarından aşina olduğumuz Sait Faik gibi… Nedense yazmayı bırakır. İnsanlardan kaçarak yalnızlığın keyfini Adalarda çıkarmak ister fakat kalemsizliğe fazla dayanamaz.
Yazı yazmak okumak gibi tiryakilik yapar.
Şu cümleler yazarın psikolojisini iyi anlatır: ‘Söz vermiştim kendi kendime… Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da hırstan başta ne idi. Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs hiddet neme gerekti. Yapamadım. Koştum tütüncüye kâğıt kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra öptüm… Yazmasam deli olacaktım’.
Ben Sait Faik kadar şanslı değildim. Kalem çok uzağıma düştü. Elim uzanmadı. Çok bunaldım. Delirmedim. Sınırlarına yaklaştım.
Klasik Volkswagen arabası ve sade yaşamıyla nam salan Uruguay’ın eski ‘Saraysız Devlet Başkanı’ Jose Mujica askeri diktatörlük döneminde 12 yıl çok ağır şartlarda hapis yatar. Derin bunalımlar yaşar.
Psikoloğu önce kitap okumasını önerir. İç dünyasındaki fırtınalar yatışmaz. Ardından ‘Okumak yetmez yazmalısın’ der. Yazmak hayatını kurtarır. ‘Yazmasam yaşayamazdım’ der.
İlerleyen yazılarda fırsat buldukça kendisini ‘sürünün siyah koyunu’ diye niteleyen Mujica’nın hayatını anlatan kitap ve filmlerden bahsedeceğim. Yaşamı ibret ve mesajlarla dolu çünkü.
Cahit Zarifoğlu türünün en iyi örneklerinden biri olan ‘Yaşamak’ adını verdiği günlüğüne başlarken ilk yazdığı cümle ‘Ne çok acı var’ olur. Ardından da ‘Yazmak acılarımı azaltıyor’ der.
Ey okur bunca gevezeliği yazarınızın psikolojisini ve ruh halini anlamanız için yazıyorum. Sisler içinde size seslenirken bir nebze beni tanıyın istedim. Sadece kendim için yazmıyorum. Benim hikayem senin de hikayendir. Bunu satır aralarından anlamışsınızdır.
İlk yazıda dertleşmiş olalım. Gayrı kaleme kavuştum sık sık karşınızda olacağım. ‘Tutunamayanlar’ın yazarı Oğuz Atay ‘Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba’ diye sorar.
Ben okuyucularımı karşımda görüyorum. Ve ilk adımı atıyoruz, yeni bir yolculuğa çıkıyoruz. Mayınlara basmadan yürüyeceğiz.
Vaktiyle devletin, siyasetin, bürokrasinin mekanlarından çok dolaştım. Şimdi çok uzağım. Araya büyük mesafeler girmiş de olsa gündemden pek kopmak istemiyorum. İstesek de istemesek de siyaset hayatımızda.
Eski deneyimlerimin ışığında yalın ve akıcı bir üslupla yeni bakış açıları sunmaya çalışacağım.
Bugün 10 Kasım… Sıradan bir gün değil, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Anmak mı anlamak mı? Ben anlamak diyorum. Doğru ve en iyi şekilde anlamak dileğiyle…