(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Adı nasıl konulacak henüz belli değil. Yeni bir süreçten bahsedebilir miyiz? Çok emin değilim. AK Parti elini göstermedi. Bahçeli’deki heyecan, Erdoğan’da yok. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ‘basma kalıp’ ifadelerden ibaret. Biraz da mesafeli olduğunu söylemek lazım.
10 yıl önceki ‘açılım sürecinin’ ikinci evresini yaşamayacağımız açık. Şartlar çok değişti. O günün siyasi ortamıyla bugünün politik iklimi oldukça farklı. Başta Suriye olmak üzere bölge köklü dönüşümlere uğradı. Bütün tarafların ilk süreçte yaşanan hata ve yanlışlardan ders, ibret alacakları kesin. Belki Erdoğan’ın ihtiyatlı tutumu ilk açılım sürecinin etkisinden kaynaklı.
Her şey MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de Meclis’in açılışı sırasında DEM yöneticilerinin elini sıkmasıyla başladı. Tokalaşmanın insani bir tutumdan ziyade ‘siyasi anlamı’ olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Bahçeli partisini, ortağını ve kamuoyunu şaşırtacak düzeyde, giderek el yükseltti. Siyasi ezberleri paramparça etti.
‘Öcalan, Meclis’e gelsin DEM Grubu’nda görüşsün’ cümlesini Bahçeli’nin ağzından duyanlar kulaklarına inanamadı. Öcalan’a tahliye yolunu açacak ‘umut hakkından’ bile söz etti. Siyasi ve hukuki olarak Meclis’e gelirdi, gelmezdi tartışması sürerken Bahçeli son hamlesini yaptı; ‘O zaman DEM İmralı’ya gitsin…’ Somut bir öneri. Ortağı AK Parti ağırdan aldı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kararın olumlu olacağı sinyallerini verdi önce, geriye zamanın belirlenmesi kaldı. Bu süreçte neler yaşandı? Neden günler içinde izin mümkünken haftalara yayıldı? Arka planda bir hazırlık mı yapıldı? Öcalan süre mi istedi? O arada yeğen Öcalan Ada’ya gitti geldi. Bir aile ziyaretiydi ama ‘iki cümlelik’ açıklama da getirdi. Öcalan ‘kapıyı açık tutmuştu’. İşaretler olumluydu.
Yine bu süreçte Suriye tarihin eşini çok az kaydettiği hızlı ve radikal değişime sahne oldu. 60 yıllık BAAS iktidarı çöktü. Esed, Moskova’ya kaçtı. Türkiye ve Batılı ülkelerin terör listesinde yer alan HTŞ Şam’a girdi ve yönetimi devraldı. Kürt meselesi konuşulurken ‘Suriye’yi dışarıda tutmak mümkün değil. Sorunun bölgesel unsurları var.
Acaba Bahçeli Suriye’de olacakları öngördü de mi ‘Öcalan açılımı’ yaptı? MHP’den gelen değerlendirmeler bu yönde olsa da pek gerçekçi değil. Denk geldiğini düşünmek daha sağlıklı. Suriye ile Öcalan açılımının iç içe girmesi meselenin çözümüne katkı mı yapar yoksa daha da zorlaştırır mı? Ben zorlaştıracağı düşüncesindeyim. Suriye ile çok bilinmeyenli denkleme bir halka daha eklendi.
Ve uzun bekleyişten sonra ‘izin’ çıktı, DEM’e İmralı yolu göründü. İsimlerine kamuoyunun aşina olduğu Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder 2024’ü uğurlarken, hafta sonu cumartesi günü adada Abdullah Öcalan’la bir araya geldi. Sabah 10 sularında başlayan görüşme yaklaşık 3 saat sürdü. Görüşme sırasında masada iki kişi daha vardı. Hayır, iddia değil bizzat Pervin Buldan söyledi.
O kişinin kimliğini bilmiyoruz. Fakat devleti temsil ettiklerinden şüphemiz yok. O kişi de baştan sona görüşmeyi not aldı. Zabıt katibi gibi. O notlar Buldan ve Önder’in açıklamalarından çok önce Ankara’ya ulaştı. Erdoğan’ın önüne konduğunu tahmin etmek zor değil. Ben Bahçeli’ye gönderildiği kanaatindeyim. Erdoğan – Bahçeli ikilisi, görüşmenin bütün ayrıntılarına, nüanslarına vakıf.
Biz değerlendirme ve yorumu Önder ve Buldan’ın kamuoyuna duyurduğu ‘yazılı metin’ üzerinden yapmak zorundayız. Metnin hem açık anlamını hem de satır aralarını analiz etmek durumundayız. Ben birkaç defa okudum. Büyük sürprizle karşılaşmadım. ‘Tamam, oldu bu iş’ diye heyecana kapılmadım. Öcalan, yeğeniyle yaptığı görüşmede ‘açtığı kapıyı biraz daha aralamış’ diye düşündüm.
Öcalan’dan gelen mesajların muhatabı kim? Önce bu soruyu netleştirmek lazım. Bahçeli mi? Yoksa AK Parti iktidarı mı? Meclis mi? Yoksa kamuoyu mu? Bu kadar tarafın elini soktuğu bir sorun çözülebilir mi? Meclis’te partiler ortak bir masa kurabilir mi? Zor. İYİ Parti masaya oturur mu? Homojen bir kamuoyu desteği mümkün mü? Kolay değil.
Evet, Öcalan açılımını Bahçeli başlattı. Fakat tek başına onun devam ettirmesi mümkün değil. Mutlaka siyasi iktidar ve devletin devreye girmesi gerekir. Burada da bütün gözlerin çevrildiği bir kişi var, o da Cumhurbaşkanı Erdoğan. Öcalan’ın mesajları öncelikle Erdoğan’a… Erdoğan ihtiyatı elden bırakarak direkt sürece müdahil olacak mı? Yoksa partiden bir ismi mi görevlendirecek?
Erdoğan’ın sahiplenmediği bir sürecin yol alması mümkün değil. Bahçeli’nin istediği ‘silah bırakma çağrısını’ Öcalan’ın ‘ilk görüşmede yapmamasının’ nedeni bu olmalı. Öcalan ‘Ben hazırım…’ dedi. Bunu Türkiye’ye getirilirken de söylemişti. ‘Gücüm yeter’ demeyi de ekledi. ‘Hazırım’ dedi ama PKK’ya da ‘gömün silahları…’ demedi. ‘Meclis’ dedi, ‘Demokrasi’ dedi, ‘Suriye’ dedi. Bu kelimelerin siyasi anlamı var. Tek taraflı bir süreç olmayacağı da ortada…
Metnin içine, satır aralarına girmek isterim ama yazı çok uzar. Genel hatlarıyla değerlendirmekle yetinmek zorundayım. Öcalan hazır… Gücü yeter mi? Sesi Kandil’e kadar ulaşır mı? Eli Avrupa’ya uzanır mı? Bunu zaman gösterecek. Mesele sadece Öcalan’ın sesinden ibaret değil. Başka boyutları da var. Öcalan başlangıç… Selahattin Demirtaş ne olacak? Öcalan açılımı bir demokratik açılıma dönüşecek mi? Hak ve özgürlüklerin çıtası yükselecek mi?
Henüz yolun başındayız. Öcalan ‘Hazırım’ dedi, peki Ankara yani Erdoğan ‘Ben de hazırım’ diyerek kollarını sıvayacak mı? İktidarını ayakta tutan ipleri ne kadar gevşetecek? Şu an hazır olan 2 kişi var; Öcalan ve Bahçeli… Erdoğan, soru işareti? CHP’nin itirazları var. Meclis’in hazır olduğunu ve olacağını söylemek güç.
Ben çözümden yanayım. Türkiye’yi rahatlatacağına, Ankara’nın elini bölgede daha da güçlendireceğine inanıyorum. Engeller var tabii ama aşılmaz değil. Yeter ki ‘küçük hesaplara, seçim planlarına’ kurban edilmesin. Büyük düşünülür, büyük oynanırsa netice alınabilir. Umutlu muyum? Ankara’ya ilişkin derin hayal kırıklıkları yaşamama rağmen her şeye rağmen ‘evet umutluyum…’