(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Her şey MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis’in açıldığı 1 Ekim günü DEM Partililer’in elini sıkmasıyla başladı. Planlı bir hareket miydi yoksa anlık bir jesti mi? Bahçeli’nin açılan eli, diline de yansıdı. ‘Terör ve bölücülük melaneti sıfırlandı’ dedi. Devlet tehlike ve tehdidin ortadan kalktığına inanıyorsa her türlü sürprizi beklemek lazım.
Bahçeli grup toplantısında milletvekillerine seslenirken Abdullah Öcalan’ı ‘muhatap aldı’ ve şu çağrıyı yaptı: “Türkiye’ye getirilirken ‘her türlü hizmete hazırım’ diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin… Hodri meydan, kana değil kardeşliğe susadıklarını göstersinler.”
Düne kadar DEM’in kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ni göreve çağıran, milletvekillerine ödenen maaşın kesilmesini isteyen ve DEM’le PKK’yı eşdeğer gören Bahçeli’nin bugün eline ve diline yansıyan barış mesajları ne anlama geliyor?
Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor? Buzdolabına kaldırılan eski süreç kaldığı yerden devam mı edecek? Bahçeli gibi bir ismin DEM konusunda bu kadar yumuşamasının arkasında ne var? Şu ana kadar AK Parti bir adım geriden takip ettiğine göre acaba yeni sürecin öncüsü MHP mi olacak?
Soru çok… Cevaplar ise karışık…
Adını ‘çözüm süreci’ olarak koymak için henüz erken. Kapalı kapılar ardından nelerin kotarıldığından haberdar değiliz. Mesele sadece Bahçeli’nin açıklamalarından ibaretse yolun başında sayılırız. Bahçeli’nin verdiği mesajların kendi inisiyatifi olduğu kanaatinde değilim. MHP’nin devlete yaslanan ve bu yönde politika üreten bir parti olduğunu herkes bilir.
O yüzden Bahçeli’nin çıkışını MHP ile sınırlı görmek doğru olmaz. İçinde devletin de olduğu hesaplı kitaplı bir çıkışa benziyor. Öcalan’ın ‘Kandil’e silahları bırakma vaktinin geldiği’ mesajı ilettiği haberlerini de, bu kapsamda değerlendirmek lazım. Evet, Ankara’da bir şeylerin döndüğü kesin. Ama tam olarak ne? Bahçeli’in çıkışları dışında elde somut bir veri yok. Onun için adını koymak zor.
Yeni sürecin dinamiğini iç politikada mı aramak gerekir yoksa bölgede gelişen olaylarda mı? Tek boyutlu konu olmadığı kesin. İç faktörleri de dış unsurları da denklemin içinde değerlendirmek lazım. 31 Mart seçimlerinden sonra Cumhur İttifakı farklı arayışlara yöneldi. Erdoğan, CHP Lideri Özgür Özel’le bir araya geldi. Siyasette iktidar ve muhalefet blokları arasında ‘normalleşme ve yumuşama’ yaşandı.
CHP’nin ‘yeni Anayasaya’ geçit vermesi zor. AK Parti ve MHP ‘yeni anayasa’ konusunda ısrarcı. Erdoğan hemen her konuşmasında anayasa konusuna yer veriyor. Yeniden aday olabilmesi anayasa değişikliğiyle mümkün. DEM’i ‘yeni anayasa’ sürecine dahil edebilirse rakam sorununu çözer. Çözüm süreci ilerlerse DEM, ‘Cumhur İttifakı’nın’ bileşenlerinden biri bile olabilir. MHP ve DEM mümkün mü? Bahçeli’nin açtığı yoldan yürünürse niye olmasın.
Yeni süreci ‘seçim manevrası’ kapsamında değerlendirmek mümkün. İktidar blokunun desteğe ihtiyacı var. Yüzde 10’luk DEM, Erdoğan için ‘aranan kan’ olabilir. Bu durumda siyasi yapı baştan sona yeniden şekillenir. Erdoğan ve Bahçeli’nin oyun planında ‘seçim hesabının’ merkeze oturduğunu düşünmek abartı sayılmaz. Erdoğan sandık konusunda plan üretmekte pek mahir. 23 yıllık hikaye bunun kanıtı.
İsrail’in Lübnan ve İran’a uzanan saldırıları bölgede hesapları alt üst etti. Ateş çemberinin Türkiye’yi de içine alması olası. ‘Tehlikenin yaklaşmakta olduğunu’ bizzat Erdoğan açıkladı. Netanyahu yönetimindeki İsrail’in, Türkiye’ye göz dikeceğini de yine Erdoğan’ın ağzından duyduk. Kürt meselesi Türkiye’nin en zayıf karnı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani Ankara’ya geldi. Bütün bu gelişmeler yeni sürecin itici gücü olabilir.
Henüz yolun başındayız. ‘Bahçeli’nin döşediği taşlar menzile kadar ulaşır mı?’ bilmiyoruz. ‘Çözüm süreci benzeri yeni bir dönem tekrarlanır mı?’ bugünden kestirmek zor. İktidar politikaları sil baştan değişecek, kavga ve kutuplaşma havası yerini demokrasi ve özgürlüklere bırakacaksa yeni sürecin ülke için yararlı olacağını söylemek lazım. Sulh ve barış hayırlıdır…