(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Duayen siyasetçilerden zaman zaman duyardım; ‘Genç politikacıları beğenmezler, tam siyaset yapılacak zaman…’ derlerdi. Bugünkü siyasi ortam da öyle. Tam siyaset yapılacak zaman. Her ne kadar AK Parti veya Erdoğan ‘bütün siyasi alanı kapladığı’ söylense de gerçek öyle değil. Çok büyük boşluklar var. Hem sağda hem solda. Ve toplum mevcut halden şikayetçi, ‘siyasi kurtarıcı’ arıyor.
Erdoğan sonrası için sağ siyasette büyük hareketlilik gözleniyor. Ankara’da yeni parti çalışmaları, siyasi toplantılar çok arttı. Mevcut partiler yeni oluşumlar için görüşmeler yapıyor. Epey de mesafe alındı. Anadolu’yu diğer ülkelerden ayıran en önemli fark, özellikle ‘muhalefet damarının’ her zaman diri ve canlı olması. Erdoğan devletin bütün imkanlarını seferber etse de yüzde 50’yi ancak aşabiliyor.
Futbol tabiriyle ‘saha ve zeminin’ siyaset yapmaya son derece elverişli olduğu bir ortamda CHP’nin hali içler acısı… Güya ana muhalefet partisi… Yani iktidar adayı… Toplum, iktidarı değiştirmek için ilk seçenek olarak CHP’yi görüyor. Bir emanetçi olarak koltuğa oturan ‘Özgür Özel’ CHP’yi kişiliksiz, pasif ve renksiz hale getirdi. O kadar ki AK Parti Özgür Özel’in ‘cumhurbaşkanı adayı’ olması için uğraşıyor. Neden? Kolay rakip gördüğünden…
Beğenirsiniz beğenmezsiniz, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir ‘oyun planı’ ve ‘siyasi stratejisi’ vardı. 31 Mart başarısının taşlarını Kılıçdaroğlu döşedi. Mayıs seçimlerinde eğer Meral Akşener’in hançeriyle karşılaşmasaydı, sandıktan çıkması mümkündü. ‘Çocuğu doğururken ölen ana gibi’ benzetmesi çok isabetli. Bugün CHP’nin iki büyük ve parlak yıldızı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı bulup çıkaran o. Aynı şekilde Özgür Özel’in keşfettiği bir isim var mı?
Kılıçdaroğlu’nun hedefi CHP’yi Türkiye’de iktidar yapmaktı. Çok yollar denedi, çok arayışlara girdi, 6 benzemezi bir masa etrafında toplamayı başardı. Sonuç alamadı ama bu çabaları asla görmezden gelinemez. Bugün AK Parti karşıtı bir muhalefet blokundan söz ediyorsak Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmek gerekir. Yoksa Meclis’te Deva, Gelecek gibi partiler olmazdı. Bayrağı Kılıçdaroğlu’ndan devralan Özgür Özel çok pasif kaldı. Ona CHP içi iktidar olmak yetti sanki.
Parti içi iktidar mücadelesini veya savaşını kazanmanın önemi inkar edilemez elbette ama bunu ülke iktidarına dönüştürmek ‘asıl hedef’ olmalı. Özgür Özel 31 Mart seçimlerinin rüzgarını bile değerlendiremedi. O rüzgarı büyüteceği, fırtınaya çevireceği yerde söndürdü gitti. Bugün kim CHP’nin birinci parti olduğunu söyleyebilir. Varlığı ile yokluğu arasında bir fark yok. Erdoğan seçim sonrası izlediği politikayla Özgür Özel’in CHP’sini ‘uslu ve cici muhalefete’ dönüştürmeyi başardı.
CHP kendisini solda tanımlayan bir parti… Hem evrensel hem de yerli solun savunduğu değerler, ayaklar altında… Emek, hakça bölüşüm, özgürlükler, hak ve adalet, sendikal haklar… Bunları düştüğü yerden kim kaldıracak? Öncelikle sol partiler… Emekçi hakkını alabiliyor mu? AK Parti iktidarının belirlediği ‘asgari ücretten’ memnun olan bir Allah’ın kulu var mı? Emekliye verilen zam oranı kimi memnun eder? TÜİK’in sihirbazlığıyla açıklanan enflasyon rakamlarının gerçekçi olmadığını sokaktaki insan bile biliyor.
Nerede Özgür Özel’in CHP’si? Değil bir sol parti güçlü bir sağ parti olsaydı ‘kıyameti koparırdı.’ İktidarı sokağa çıkamaz hale getirirdi. Toplumdaki muhalefet damarını büyütürdü. Özgür Özel eleştirmedi mi? Eleştirdi, ‘dar ederiz’ falan gibi Demirel cümleleri de kullandı. Sözlü muhalefet bir yere kadar. Toplumsal muhalefet ana muhalefetin çok önünde… Sokaktaki insan, parktaki emekli, camideki hacı amca Özgür Özel’den daha muhalif… Özel, erken seçimi gündem bile yapamadı.
Erken seçim ‘lütfen’ mi istenir? Meclis’in matematiği uygun olmayabilir. İktidarı seçime zorlamanın çeşitli yolları var. Türk siyasi tarihi bunun örnekleriyle dolu. Bir sol partinin iktidar olması için her şey var… Emekçi isyanda, emekli iktidara öfke dolu, asgari ücretli burnundan soluyor… Hak, hukuk, adalet, cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaşıyor.
Hapishaneler haksız yere mahkum edilen mahpuslarla dolu. CHP’nin sadece bir gözü görüyor. Haksızlığın kimliğine, rengine bakılır mı? Melek İpek’in Gezi mahpuslarından ne farkı var? Şu hapishaneler üzerinden bile bir iktidar çıkarmak mümkün. Sorun sadece 28 Şubat paşalarından mı ibaretti? Özgür Özel’in CHP’sini ara ki bulasın. Kürtler sadece oy zamanında hatırlanacak kitle değil. Hassasiyetlerini gözetmek gerekir. Bahçeli’nin Öcalan açılımında CHP’nin nerede durduğu belli değil.
Oysa böylesine büyük açılımlar ve siyasi hamleler ana muhalefet partisinden beklenir. Özel’in bugüne kadar oluşturduğu ve vatandaşın hayrını gördüğü bir siyasi gündem var mı? Ben hatırlamıyorum.
Böyle muhalefet olmaz… Ana muhalefet hiç olmaz. Toplum hiç olmadığı kadar bir alternatif arayışı içinde. Özgür Özel’in CHP’si ‘düşün peşime…’ demekten aciz. 31 Mart CHP’nin değil, ‘toplumsal muhalefetin’ bir başarısıdır. Ve kalıcı değildir. Alternatifini bulduğu an kütle halinde kopar, yeni adresine gider. Özgür Özel iktidarın CHP’li belediyeleri ‘silkelemesini’ bile kullanamadı. Bir iki demeçlik mesele midir bu Allah aşkına? Özel öylesine düşük muhalefet sergiledi ki AK Parti CHP’li belediyeleri silkelemeyi göze alabildi. Kılıçdaroğlu olsaydı, bu kadar kolay yapamazdı.
Toplum AK Parti veya Erdoğan dönemini kapattı. Özel bunun bile farkında değil. Sokaktaki insana ülkeyi yönetebilecek ışık vermekten çok uzak. Toplumdan yükselen ‘Bunlara mı ülkeyi teslim edeceğiz?’ sorusunun sebebi Özel’in politikaları… Oysa bu sorunun cevabını vermek ve vatandaşın kafasındaki şüpheleri dağıtmak çok kolay. Ama ne hikmetse CHP’den ikna edici ses yok.
Özgür Özel’in CHP’si ‘boş kaleye gol atamayan’ bir partiden farksız. Özel kendisi için CHP genel başkanlığını yeterli görüyorsa vay o CHP’nin ve ülkenin haline…