(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Türkiye çok ‘olağanüstü dönemler’ yaşadı. Sık sık siyaset kurumu ‘darbelere’ ve ‘dışarıdan müdahalelere’ sahne oldu. Ülke normale döndüğü zaman, hızla olağanüstü iklimin ayıplarından kurtulmasını da bildi. Siyaset her zaman normalin, olağanın adresi oldu. Hiçbir parti olağanüstü ayıpların savunucusu ve destekçisi olmadı.
Kayyım politikası, AK Parti iktidarının ‘vazgeçilmez uygulamalarından’ birine dönüştü. Güneydoğu’da seçim kazanan DEM’li başkanlar görevden alındı, yerlerine vali-kaymakam gibi bürokrat yöneticiler atandı. Birçok şehri ‘seçilmiş başkanlar’ değil ‘atanmış kayyımlar’ yönetti. Seçim dönemlerinde o eski kazanan isimler tekrar görevlerine döndü.
Kayyım olarak atanan isimlerin bazıları aktif siyasete meyletti. AK Parti’nin adayı olanlar çıktı. Fakat hiçbir kayyım seçim kazanamadı. Ankara’nın atadığı isimler sandıkta kaybolup gitti. Buna rağmen iktidar ‘kayyım politikasından’ vazgeçmedi. 31 Mart’ın ertesi günü Van’a kayyım atamak istedi. Fakat tepkiler üzerine geri adım attı.
Kayyım politikası çıkmaz sokak. Ne siyasete bir yararı var, ne de atandığı şehre. AK Parti kayyım siyasetinden ne kazanç elde etti? Keşke siyasi kâr – zarar dökümü yapabilse… Güç kullanan iktidarlar maalesef özeleştiriyi zor yapar. Ancak koltuktan düştükten, yani iş işten geçtikten sonra ‘yanılmışız, yanlış yapmışız’ derler.
Sözü Esenyurt’a getireceğimi tahmin etmiş olmalısınız. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın hemen ertesi günü CHP’li Esenyurt Belediyesi operasyona hedef oldu. Polis sabahın köründe, hem belediye binasını hem de Başkan Ahmet Özer’in evini bastı. Ve Başkanı gözaltına aldı. Süreç çok hızlı işledi. Başkan Özer bir gün sonra Savcı’nın karşısına çıktı.
Soruların ve operasyonun gerekçesi iddiaların hukuki açıdan zayıf olduğunu kavramak için hukuk tahsili yapmaya gerek yok. Özer’e 10 – 12 yıl öncesine uzanan iddialar soru olarak soruldu. Ahmet Özer CHP’den başkan seçilmesine rağmen Van ve Kürt kökenli olduğu için Kürt siyasetiyle ilişkili bir isim. Zaten Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt, Kürt seçmenin yoğun olarak yaşadığı bir bölge.
7 ay önce CHP Ahmet Özer’i ‘aday’ olarak belirlerken Kürt seçmenden oy alabilecek potansiyelini dikkate aldı. Bu normal, siyasetin doğasında var. Bu bazen Kürt hassasiyeti olarak bazen hemşehri duyarlılığı… Adayların değerlendirilmesinde ‘köken ve içinden çıktığı toplumsal kesim’ belirleyici olur. Devlet 31 Mart seçimlerinde Ahmet Özer’in sicilinde bir hata görmedi. Adaylığına vize verdi.
Bu 7 ay içinde suç işlediyse elbette yargı devreye girer. Ama elinin sağlam, gerekçelerinin kabul edilebilir ve hukuki olması lazım. Esenyurt operasyonu tamamen siyasi amaçlı. Cumhurbaşkanı Erdoğan grup toplantısında operasyona açıkça destek verdi. Sokaktaki vatandaş bile bunun farkında. Diyelim ki hukuken öyle suç işledi ki başkanlık yapabilecek durumda değil, yeni başkanın seçimi Belediye Meclisi’ne bırakılır.
Fakat Ankara ‘kayyım’ atamayı tercih etti. AK Parti ‘kayyım ayıbını’ İstanbul’da da tekrarladı. Hem de çözüm veya açılım süreçlerinin tartışıldığı bir dönemde… Bahçeli, Öcalan’ı muhatap aldı ve konuşma yapması için Meclis’e çağırdı. Başkan Özer’e atfedilen suçlamaların hiçbiri Bahçeli’nin bu çağrısından daha ağır değil. Eğer kriterler herkese eşit ve adil uygulansa MHP’ye de ‘kayyım’ atamak gerekir. Bahçeli’ye de hapishane yolu görünür.
28 Şubat sürecinin ağır atmosferi altında İstanbul Belediye Başkanı koltuğunda oturan Erdoğan, zamanın egemenleri tarafından ‘hukuk ve yargı’ eliyle görevden uzaklaştırıldı. Fakat yerine kayyım atamak kimsenin aklına gelmedi. Belediye Meclis’i Erdoğan’ın yerine aynı partiden Ali Müfit Gürtuna’yı getirdi. Devran döndü, Erdoğan devletin zirvesine çıktı. Onun riyasetindeki ülkede dün yapılmayan yapıldı.
Esenyurt operasyonunun ‘siyasi hedefleri’ olduğu açık. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanması en yüksek potansiyel adayların başında gelen Ekrem İmamoğlu’na bir mesaj. İmamoğlu da farkında. O yüzden tepkisi çok sert. Kayyım politikası ters tepti, dağınık durumdaki CHP ‘yekvücut’ oldu, Esenyurt’tan ‘ses yükseltti’. Operasyon CHP’nin üzerindeki tozları ve toprakları aldı. İmamoğlu da Özel de ‘erken seçimi’ zorlamak için ellerinden geleni yapacak.
Esenyurt operasyonu Bahçeli’nin DEM ve Kürtlere uzattığı ‘eli’ de olumsuz etkiler. Ve Kürt seçmeni, muhalefet saflarına iter. AK Parti’nin bunu hesap edememesini insanın aklı almıyor. İktidarın ‘Kayyım politikasının’ kaybedeni olacağı muhakkak. Yarın, bugünlerin tarihi yazılırken ‘demokrasi ayıbı’ olarak nitelenecek bu siyasetin mahkum edilmemesi mümkün değil.
2024’ler Türkiye’sine ‘kayyım siyaseti de ayıbı da’ hiç yakışmıyor. 101 yılı geride bırakan Cumhuriyet’in ‘demokratik yüzünü’ olumsuz etkiliyor. Keşke AK Parti kayyım ayıbından ülkeyi kurtarmanın yollarını arasa… Ah keşke…