(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Türkiye bugüne kadar çok ‘kayıp çocuk’ haberleri, aile faciaları, katliamlarla karşılaştı ama hiçbiri Narin kadar ilgi odağı olamadı. Bir başka ifadeyle Narin’e Türkiye olağanüstü ilgi ve hiç olmadığı kadar alaka gösterdi. Gazeteler, ekranlar, sosyal medya Narin haberleri ve tartışmalarıyla dolu…
Peki neden?
Siyasetin, bürokrasinin tatili nedeniyle gündemin zayıflığından mı? Sanmıyorum. Belki biraz etkisi olmuştur. Fakat bunu aşan boyutu var Narin vakasının. Kırmızı elbisesi ve gülen yüzüyle bütün bir ülkeyi büyüledi mi? Belki… Haberlerin de etkisiyle Narin’i toplumda ‘aileden biri’ gibi algıladı.
Ve Narin’in trajedisini derinden yaşadı. Sanki her haneden bir Narin’in cenazesi çıktı. Ülke doğusuyla batısıyla ‘cenaze evine’ döndü. İtiraf etmem gerekirse benim de en çok etkilendiğim ölüm haberlerinden biriydi. Canımdan bir parça gitti sanki. Kara haberi aldığım an dondum kaldım.
İçimde hep bir umut vardı. O gülen yüze, o narin bedene ölümü yakıştıramadım. Tepenin arkasından çıkıp gelecekmiş gibi hayal ettim hep. Her geçen an umutlar tükenmesine rağmen iyimserliğimi korudum. Umutlar, hayallar boş çıktı. Ne Narin gülen yüzünü gösterdi ne de muzip ve sempatik duruşunu.
AK Parti iktidarına veya muhafazakar kesime karşı mı Narin ‘gündemin ana konusu’ oldu? Yandaş ve trollerin bu yönde yorum ve analizlerine sık rastladım. Hiç sanmıyorum. Ülkede olup biten her şey iktidarla ilişkilendirilir. Sorular sorulur, cevaplar aranır, ihmaller, hatalar, yanlışlar dile gelir. Fatura de günün sonunda iktidara kesilir. Narin olayı özellikle AK Parti’ye karşı kullanılıyor değil yoksa.
GALİP ENSARİOĞLU’NUN AÇIKLAMALARI
Zihinlere karpuz kabuğunu düşüren AK Parti’li Galip Ensarioğlu oldu. ‘Bildiğimiz şeyler var, konuşamıyoruz, aile dostumuzdur ve partilimizdir’ dedi. Nefret ve öfkenin odağı olan aileyi sahiplendi. Bu her tarafı çekilebilecek sözlere medya ilgisiz kalabilir mi? Ayrıca bu cümlelerin tevili mümkün mü? Öyle bir günde bir milletvekili böyle konuşur mu?
Narin hala büyük bir soru işareti? Nasıl öldürüldü? Katil kim? Ailenin ne kadarı işin içinde? Köy ahalisi olup bitenden haberdar mı? Hala büyür sırrı barındırıyor. Soruşturma gizlilik içinde yürütülüyor. Medya sağdan soldan duyulan, bilgi kırıntıları ve el yordamıyla sırrı çözmeye çalıyor. Şüphelilerin hepsi göz altına alınmış, delil karartma söz konusu değil, resmi makamlar suskunluğu bozabilirdi. En azından bazı soru işaretleri cevaplandırılabilirdi.
‘Bu yapılmadı’ diyeceğim ama bazı ifaler sızdırıldı. Amcanın sorgusu, itirafçı olduğu söylenen birinin anlattıkları… Neden hangi amaçla sızdırıldı? Bir iletişim stratejisi olarak mı yoksa özensizlik ve dikkatsizlik sonucu mu? Amcaya sorulan şu soruya bakınız; ‘Narin senin çocuğun olabilir mi?’ Bundan sonra kim tutar medyayı… Hikayeler, senaryolar, komplo teorilerinin önünde kim durabilir? Sırf bu soru üzerine bile bırakın haberi, roman yazılır.
Bütün ülkenin gözünün kulağının çevrildiği bir olayda resmi makamlar sessiz kalırsa hür türlü bilgi kirliliği ve istenmeyen haberler ortalığı kaplar. Bunun önüne geçmeyen tek yolu, soruşturmanın selametine halel getirmeyecek, mahzursuz doğru bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmasıdır.
KÖY SUSKUN, AİLE SUSKUN, RESMİ MAKAMLAR SUSKUN…
Köy suskun, aile suskun, resmi makamlar suskun… Ne yapsın medya? Sokaktaki insanın soru işaretlerini kim aydınlatacak? Hala katil kim sorusu cevapsız… Tek bilinen amcanın Narin’in naaşını kaybetmesi için birine verdiği… Oysa bu cinayet çok boyutlu ve hayli karmaşık… Yığınla soru işareti var. Cevap yok.
Benim hala anlayamadığım, köy neden sır saklar? Korku olamaz. Omerta yasası organize suç örgütlerine özgüdür. Bir köye veya kasabaya değil. Narin gibi ağır bir yükü hiçbir vicdan taşıyamaz. Vicdan uyutmaz sahibini, bildiğini anlatmak ister. Bu vahşi ölüm karşısında kediler, köpekler, kuşlar dile gelir. Bütün köyün, tabiatın da mı vicdanı karardı?
N. B. isimli itirafçı Narin’in cesedini dere yatağına sakladıktan sonra eve gelip namaz kılması ve gece yarılarına kadar arama çalışmalarına katılması… Bu nasıl bir zihniyettir, cinayetin bir parçası olmak ve ardından namaza durmak ve de kendi kaybettiği Narin’i bulmak için çalışmak… Çok kahredici bir fotoğraf. Ülkenin hafızasına kazındı. Bir daha zor çıkar. Namaz ve Narin’in naaşını saklamak… İki eylem bir şahsın üzerinde nasıl bir araya gelebilildi?
Bu sorunun cevabı üzerinde öncelikle muhafazakar kesim uzun uzun düşünmeli. Şeyhler, hocalar, alimler din adına konuşan her kim varsa bu fotoğrafı önüne koymalı ve ‘Biz nerede yanlış yaptık’ diye sormalı. ‘Münferit olaydır’ diye geçiştirilmemeli.
Ayrıca münferit falan değil. Bu kötülüğü üreten ve doğuran bir iklim ve sosyol doku gerçeği var.