(The Turkish Post) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Ertuğrul Günay ismi bana öteden beri hep‘sempatik’ gelir. Solda siyaset yaparken de AK Parti’den bakan olduğunda da bu hissim değişmedi. Siyaset üstü konuma çıktığı bugün de öyle. Bırakın mücadelesini kavgasını bile ‘zarif yapan’ biri. Söylediklerini, anlattıklarını ve mesajlarını önemserim. Dikkatlice okur, sonuçlar çıkarmaya çalışırım.
Çünkü klasik politikacılar gibi ‘laf olsun, torba dolsun’ diye konuşanlardan değil. Söylediklerinin bir ‘yaraya merhem’ olmasını ister. Ben Günay’ı politikacı değil bir siyasetçi olarak görürüm. Hayatına baktığımda hedefinin makam, koltuk ve şöhret olmadığını görüyorum. İsteseydi solun vazgeçilmez isimlerinden biri olabilir, koltuktan koltuğu tırmanırdı.
Bildiğim kadarıyla sol siyasetin teorisyenlerinden ‘İdris Küçükömer’i önemser ve fikirlerinden istifade eder. Yön Hareketi veya Doğan Avcıoğlu’ndan keskin çizgilerle ayrılır. Ve ‘din ve tarihi’ yabana atmaz. Her ikisiyle de barışıktır. Klasik solun bakışı gibi bu iki olguya negatif perspektifinden bakmaz. Anadolu toplumunu da iyi anlar. Bana göre; Ertuğrul Günay, Türk siyasetinin Kemal Tahir’idir.
Ertuğrul Günay gibi bir ismin Türk siyasetinden ‘sessiz sedasız’ çekilmesine gönlüm razı değil. Gerçi ‘sessiz’ olduğu söylenemez. Çekildiği de tabii… Herkesin sustuğu, hak, hukuk ve adaletin yetim kaldığı bugünlerde ‘ses veriyor’. Konuşmuyor adeta haykırıyor. Her kelimesi hukuksuzluğa, haksızlığa bir isyan… Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı’nın siyasetteki karşılığı adeta.
CESUR VE HESAPSIZ
Ankara’da her köşe başında örneklerine sıkça rastlanan ‘dilsiz şeytanlardan’ değil. Siyasi ve hukuki risk ve tehlikelere rağmen bıkıp usanmadan ve dahi korkmadan hakkı söylemeye gayret eden biri. Çünkü bugün konuşmanın bir bedeli var. O bedeli ödemeyi göze almak her babayiğidin harcı değil. Yoksa Anadolu bu kadar çorak ve çöl olmazdı.
Konuşurken ‘hesapsız konuştuğunu’ düşünüyorum. Bu güzel fakat eksik… ‘Evet ama yetmez’ yani. Günay gibi bir ismin ‘siyasi hesapları’ da olmalı. Yere düşen adaleti tutup kaldıracak, hukuku hak ettiği yere çıkaracak hedefleri olmalı. Kısaca söylediklerini ‘eyleme’ dönüştürmeli. Siyaseti kirlerinden arındırmak için ve temize çıkarmak için ‘isyan siyaseti’ gerekir.
Bir ‘bilge siyasetçi’ veya görmüş geçirmiş bir ‘ak saçlı’ olarak, yaygın tabirle elini taşın altına koymayı göze almalı. Elini değil, yüreğini ve başını taşın altına koymalı. Söyleyecek sözü olanın yapacak işi de olur. Günay’ın fazlasıyla söyleyecek sözü olduğu ortada. Söyledikleri ‘söz veya laf’ olarak kalırsa eksik olmaz mı?
SİYASETİN ONA İHTİYACI VAR
Yanlış anlaşılmasın ‘parti kurmalı’ falan demiyorum. 31 Mart sonrası Ankara’da siyasi arayışların arttığının farkındayım. Söylemek istediğim ‘siyasetten emekli’ olmaması… Yani aktif siyasete dönmesi. Bu nasıl olur? Bunu hem şartlar hem de kendi iradesi belirler. Parti kurmak da elbette bir alternatiftir. Benim Günay’dan beklediğim daha ötesi…
Onun siyasete ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Ama siyasetin ve ülkenin ona ihtiyacı var. Onca hayal kırıklığına rağmen Anadolu’nun hala medeniyet bayrağını düştüğü yerden kaldıracak dinamizm potansiyeli olduğuna inanıyorum. Bütün mesele bu potansiyeli harekete geçirmekte… Ve geçirebilmekte… Bu da ancak siyasetle mümkün.
SİYASETİN GECESİ KAPANIYOR
Ertuğrul Günay’ı sahaya yani siyaset meydanına davet etmemin nedeni bu. Aslında ben değilim davet sahibi… Kim mi? Tarih ve kader… Bu davete olumlu cevap vermeli, asla ‘hayır’ dememeli. Akıl ve vicdan taşıyan birinin böyle bir daveti elinin tersiyle itmesi mümkün değil. Günay için ‘söz faslı’ bitti şimdi söylediklerini ete kemiğe büründürme ve ‘eyleme geçme’ zamanı. Vakti geldi… Siyasetin gecesi veya fetreti sona ermek üzere… 31 Mart’ta şafak attı, tan yeri kızıla döndü…
Niye böyle bir yazı yazdığımı merak edenler olabilir. Günay’ın ‘The Turkishpost’ sitesindeki röportajını okudum. Altını çizdiğim satırlar o kadar çok ki… Mesajlarını da yazmak isterdim. Fakat bugün sözlerin sahibini yazmayı uygun gördüm. Ve kendisine tarih ve kaderin davetini hatırlatmak istedim. Bu çağrıya icabet edeceğine inancım tam.